İkinci Abdülhamit Han'ın Merhameti |
Sultan Abdülhamîd Han'ın musahibi Nâdir Ağa anlatıyor:Sultan Abdülhamid Han devrinde, size fakir bir memurun macerasını anlatayım!..
Aksaray'da oturan fakir bir memur... Ayda, o zamanın parasıyla 500 kuruş alıyor. Zevcesi hâmile ve doğum yakındır. Nihayet, beklenmedik, tedariksiz bir anda sancılar başlıyor. Mevsim de kış... Adamın on parası yok... Ne doktor getirtebilir ne de ebe... Ne yapsın şimdi bu adam!... Hemen Bakırköy Postahânesi'ne koşuyor. O zaman Yıldız'a telgraflar yalnız Bakırköy Postahânesi'nden çekilebilirdi. Zât-ı Şâhâne'ye hitaben acıklı bir telgraf çekiyor... Aynı günün gecesi, Sultan Abdülhamîd Han, salonda otururken, telgrafı arz ediyorlar. Bir kere, bir kere daha okuyor ve mırıldanıyor:
"Demek benim tebaam arasında bu kadar çaresiz kalanlar da varmış..." Hükümdar, derhâl beni çağırttı ve emretti:
Hemen bir saray arabası hazırlat ve sarayın doktor ve ebelerini gönder! Son süratle gitsinler! Şu bir kese altını da al, hediye olarak götür, çocuğun masraflarına karşılıktır. Bana da hızla neticeyi bildir!..."Huzurdan çıkar çıkmaz. Yanımda Besim Ömer ve eski şehremini Cemil Paşa gibi en muktedir doktorlar, hastanın imdadına yetiştik. Sabaha karşı döndüğüm zaman, Sultan'ın hâlâ uyanık olduğunu hayretle gördüm. Sultan bu kadar basit bir iş üzerinde bile merak ve heyecanla, dalgın ve düşünceli neticeyi bekliyor. Belki de bu basit hadiseyi, devlet reisiyle tebaadan en basit fert arasındaki ince bağ noktasından fevkalâde ehemmiyetli buluyordu.
Sultana, nûr topu gibi bir oğlan çocuk doğduğunu ve kendisine babası tarafından "Abdülhamîd" ismi verildiğini söyledim. Sultanın çehresinde ılık bir his gezindi, rahat bir nefes aldı ve huzur içinde istirahat köşesine doğru uzaklaştı, gitti. Gerisini siz hesap ve hayal ediniz!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.