2010-11-01

MEHTER



Osmanlı Devleti'nde mehter; askeri canlı tutmak, cesaretini artırıp düşmana korku vermek için kurulan askerî bando teşkilâtıdır. Mehter kelimesi Farsça olup, çokluğu mehterândır.

Bütün İslâm devletlerinde hükümdarlık alâmetlerinden biri olan tablhâne (mehterhane), Osmanlı Devleti'ne Selçuklu Devleti'nden geçti. Anadolu Selçuklu Sultanı Üçüncü Alâeddin Keykubat, Osman Gâzî’ye 1299'da beylik alâmeti olarak sancak ile beraber davul vs. de göndermişti.

Mu'tâd zamanların dışında; pâdişâh cüluslarında, kılıç alaylarında, zafer haberi geldiği zamanlarda, arefe dîvânlarında, düğünlerde, sünnet merasimlerinde, şehzâde doğumlarında mehterlerin nevbet vurması âdet idi.Mehter vuracağı zaman, mehter takımı hilâl şeklini alır, nakkârezenler oturup diğerleri ayakta dururdu.

Kösler hilâlin orta ilerisine yerleştirilirdi. İçoğlan başçavuşu mehter faslı başlamadan önce dâireden çıkarak ortaya gelir ve;

- "Vakt-i sürûru safa, mehterbaşı ağa! Hey hey!" diye bağırırdı.

Bu sırada hazır bulunanların dikkatlerini çekmekiçin nakkarelerle sofyan usulünde üç tempo atılırdı. Nakkareler çalarken de mehterbaşı ağa mehterin önüne gelir;

- "Merhaba ey mehteran" diyerek mehteri selâmlardı.Mehteran da hep birlikte;
- "Merhaba, mehterbaşı ağa" diyerek karşılık verirlerdi.

Daha sonra mehterbaşı ağa;

- "Hasduur"

diyerek çalınacak marşın adını söylerdi. Hemen arkasından "Haydi Yâ Allah" diyerek mehteri icraya geçirirdi. Nevbet bitince mehter gülbangı (duası) okunur ve fasıl sona ererdi.

Mehterin kendine has bir yürüyüşü olup üç adımda bir durur, yarım sağa ve yarım sola dönerdi. Yürüyüş esnasında mehter efradı(fertleri) "Rahîm Allah, Kerim Allah" derlerdi.

Asırlarca Osmanlı askerini coşturup, düşmana korku veren mehter, 15 Haziran 1826'da yeniçeri ve diğer kapıkulu ocaklarıyla beraber Sultan İkinci Mahmud Han tarafından ilga edildi. Yerine Mızıka-i Hümâyûn kuruldu.Ahmed Muhtar Paşa ve Celâl Es'ad Bey mehteri yeniden canlandırmak gayesiyle 1911'de yeni bir takım kurdular. Bu takım 1914 yılında teşkilâtlandırılarak Mehterhâne-i Hâkânî adını aldı.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar