2010-11-01

EZÂNSIZ SEMTLER



Büyükada'da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusuyla sabaha kadar uyuyamadım. Vakit gelince abdest aldım. Büyükada'nın mahalle içindeki sâkit yollarından kendi başıma camiye doğru gittim.

Vaiz kürsüde va'z ediyordu.Ben kapıdan girince bütün cemâatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, camide gördüklerine şaşırıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içeriye bir yabancının geldiğini zannediyordu.

Ben, içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Va'zı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücûdumu (orada mevcut olmamı) hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını hissediyordum. Va'zdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp "Muhammed" (s.a.v.) sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu.

Namazdan çıkarken, kapıda ayandan Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşma sırasında "Bu bayram namazında iki defa mesudum, hamdolsun sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! Berhudar ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!" dedi.Hem geldiğimi, hem de bayramımı tebrik etti. Yanımdaki eski adamlar da onun gibi tebrik ettiler. O sabah gönlüm her zamankinden fazla açıktı. Biz ki minareler ve ağaçlar arasından ezan sesleri işiterek büyüdük.

O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezânsız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları, dönecekleri yeri hatırlamayacaklar! (Aziz İstanbul)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar