2010-11-01

BİR BATILI'NIN KALEMİYLE "OSMANLI CEMİYETİ"



Nobel ödüllü Norveçli romancı Knut Hamsun, 1899'da İstanbul'a geliyor... Şehre ayak bastığının ertesi günü yanında bir kadınla bir kahvehaneye gidiyor. Bundan yaklaşık yüz yıl önce bir kadının İstanbul'da bir kahvehaneye girip oturmasına herkes şaşmalıydı, değil mi?

Ne gezer! Kimsenin umurunda bile olmuyor... Ve asıl bu umursamayış hayretten hayrete düşürüyor ünlü romancıyı:
"Buraya ilk defa bir kadın ayağı basıyor olma ihtimâlinin yüksek olmasına rağmen, gelişimize kimse şaşırmamış gibi davranıyor. Müşterilerin hepsi bizden tarafa bakmamak üzere anlaşmışlar sanki. Meraklılık [Biz buna tecessüs diyelim] Şarklılar'ın tenezzül etmedikleri bir davranıştır."

Neyse, kahveler gelir, fincanlar çalkalanarak içilir. Ancak biraz şekerli midir ne? Fransızca şekersiz kahve istediklerini söylerler. Fakat garson ne dediklerini anlamaz. Bu sırada karşıda oturan ve nargile içen bir Türk, kahveciye alçak sesle bir şeyler söyler ve biraz sonra sade kahveleri önlerindedir. Eh, Hamsun'un da buna bir teşekkür etmesi lâzım gelmez mi? Ayağa kalkıp hafifçe eğilerek adamı selâmlar. Beklemektedir ki, adam da kalkıp selâmını alsın. Fakat "Türk", oturduğu yerden selâmını almakla iktifa eder ve kalkana kadar da bir daha onlarla alâkadar olmaz.

Şaşkındır Kunt Hamsun. Fakat itiraf etmekten de geri kalmaz:

"Esasen asil bir davranış bu... O da ayağa kalkıp bizi selamlasa, tuhaf olurdu. Bizim gibi turistler onu niçin alâkadar etsin ki?.. Biz Garplılar(Batılılar), barbarlar onu niçin alâkadar etsin ki?"

Bir başka enteresan hâdiseyi de Ayasofya'da hafızlık çalışan gençlerle karşılaştığında yaşar. Onların vücutlarından yukarısını ezber sırasında ileri-geri sallamalarını önce gösteri zannederek küçümser. Ancak uzun uzun gözüne baktığı talebenin bakışları bir kere bile Hamsun'unkiyle buluşmayınca,

"Uzaklardan gelip, yanımızdan, bize hiç temas etmeden geçen bu yakıcı bakışı asla unutmayacağı"nı söyler ve ilâve eder:

"Haşmetli bir kral veya kraliçe bile olsaydık, orada bulunuşumuz hiçbir şey ifade etmeyecekti ona."

Evet, misâlleri çoğaltmak mümkün... Ancak, adı geçen Batılı yazarın da itiraf ettiği gibi Osmanlı cemiyeti, gevezeliğin yerildiği, az ve öz konuşmanın faziletinden sık sık bahsedildiği ve bunun fiilen yaşandığı huzurlu bir dünyadır.

(Kaynak: Knut Hamsun ve H. C. Anderson, istanbul'da iki İskandinav Seyyah, Çev. Banu Gürseler-Syversten, 3. baskı, Yapı Kredi, 1998)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar