Sultan Ahmed Camii |
SULTAN AHMED CAMİİ
İstanbul boğazından ve Marmara denizinden İstanbul’a gelen gemiler, Sultanahmed Câmii’ni karşılarında muhteşem manzarasıyla görürler. Bizans hipodrumunun doğu kenarında Atmeydanında ve Ayasofya Câmii’nin karşısında yer alan bu Câmi, Osmanlı mimarisinin şaheseridir.
Osmanlı mimarisinin en büyük eserlerinden biri olan Sultanahmed Câmii’nin temeli 1609 (H. 1018) senesinde atıldı. Câminin temeli atılırken ilk kazmayı, devrin büyük âlimi ve meşhur evliyâ Aziz Mahmûd Hüdâî hazretleri ve sultan birinci Ahmed Han vurdu. Pâdişâh elbisesinin eteğine toprak doldurup taşıyarak; “Yâ Rabbî! Ahmed kulunun hizmetidir” diyerek Allahü teâlâya duâ etmiştir. Yedi sene süren azimli bir çalışmadan sonra, 1616 (H. 1025) senesinde asırlarca kalacak târihî bir yadigâr olarak bitirilmiştir.
Sultanahmed Câmii’nin ön cephesi yetmiş iki, yan cephesi ise altmış dört metredir. Câminin ön kısmındaki revaklı avlu da aynı ölçüdedir. Altı minaresinin dördü üçer, ikisi ise ikişer şerefelidir. Dört uzun minarenin ortasında kalan merkezî büyük kubbe yirmi dört metre çapındadır. Ayasofya’nın kubbesinin çapından 2,6 metre büyüktür. Yerden tepesine kadar yüksekliği 43 metredir. Bu kubbe dört kemere, kemerler de dört büyük fil ayağı üzerine oturtulmuştur. Fil ayaklar silindirik dilimlerle süslenmiş olup, çapı beş metredir. Ortadaki büyük kubbe dört yarım kubbe, yarım kubbeleri de daha küçük üçer yarım kubbe taşımaktadır. Mihrab tarafında üç yarım kubbe yerine iki yarım kubbe konmuştur. Kare şeklinde bir sahayı örten büyük orta kubbe ile dört yarım kubbenin köşelerinde kalan boşluklar gayet zarîf bir şekilde küçük kubbelerle doldurulmuştur. Câminin 260 penceresi vardır. Bu sayede câminin içi ferah bir havaya bürünmüştür. Pencereler öyle yerleştirilmiştir ki, büyük kubbe diğer kısımlarla büyük bir ahenk içinde olup sanki havada asılı gibi durmaktadır. Câminin tezyinatında mavi ve yeşil renkte örgülerle süslenmiş iki milyon bin kırk üç adet beyaz çini, benzeri az bulunan bu muhteşem mabede bambaşka bir güzellik vermiştir. Bu eşsiz zenginlikteki çinilere hayran kalan Avrupalılar, eşsiz bir san’at âbidesi olan Sultanahmed Câmii’ne Mavi Câmi adını vermişlerdir.
Caminin nadide yazılarını o devrin büyük hat ustalarından Diyarbakırlı Kasım Gubârî yazmıştır. Ayrıca Mihrâb, hünkâr mahfeli, minberi, pencere aralarında panolar, taç mermer işçiliğinin ve oymacılık san’atının şaheserleridir. En nâdir ve renk renk taşlardan sanki kuyumcu san’atkârının elinden çıkmış gibi oyulan yaprak, lâle çiçek motiflerindeki güzellik, görenleri hayretler içerisinde bırakmaktadır.
Caminin iç avlusunun zemîni mermer döşeli, etrafı yirmi altı kemerli revak ile çevrilidir. Dış avluya bakan duvarlarda otuz sekiz pencere vardır. İç avluya ikisi yanlardan, biri cepheden üç kapı açılır. Bu kapıların kanatları tunçtan yapılmıştır. İç avludaki şadırvan, altı mermer sütûnlu saçak altında olup, yalnız su içmek için yapılmıştır. Abdest muslukları câminin dışında iki yanında bulunmaktadır.
Sultanahmed Câmii’nin bir diğer hususiyeti de külliye hâlinde yapılmış olmasıdır. Külliyesinde câmi ana binasından başka, kasr-ı hümâyûn, tabhâne, imâret, medrese, mekteb, dârüşşifâ, asker odaları, dükkanlar, sebil ve birinci Mustafa Han tarafından yaptırılan sultan birinci Ahmed Han’ın türbesi vardır.
Sultanahmed Câmii’nin inşâsı tamamlandığında, câmiyi yaptıran sultan birinci Ahmed Han vefât etmiş bulunuyordu. Bu sebepten câminin inşâat defteri sultan birinci Mustafa Han tarafından tasdik edilmiştir.
--------------
1) Hadîkat-ül-Cevâmi’; cild-1, sh. 18
2) Seyahatname; cild-1, sh. 146
3) Rehber Ansiklopedisi; cild-15. sh. 347
4) Eminönü Câmileri; sh. 179
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.