2010-08-28

Cami düşmanlığı, Ayasofya ve Fatih'in bedduası...

Ramazan'da mümkün mertebe farklı camilerde namazları eda etmeye çalışıyorum. Geçenlerde Arap Camii'ne gittim, bir de ne göreyim. Camii tam bir restorasyona alınmış. Bu duruma hem sevindim, hem üzüldüm. Sevindim, bu tarihi yapı koruma açısından gerekli ihtimam gösteriliyordu. Üzüldüm, vakit namazını orada eda edemedim... Hemen haksızlık yapmayalım. Arap Camii'nin küçük bir bölümü ibadete açık. Fakat onu tercih etmek yerine, hemen yan tarafta bulunan Sokullu Mehmed Paşa Camii'ne gittim. Namazı orada eda ettim. Cemaatsiz bir cami... Bir de büyük yazılarla "bu camii 1940'lı yıllarda yıkılmak üzereyken restore edilmiştir" şeklinde bir tabelayı görünce epey şaşırdım. Bu mübarek Ramazan günü hangi dağda kurt öldü diyesim geldi. 1940'lı yıllarda İstanbul'da yüzlerce cami odun deposu, ticaret deposu olarak kiraya verilirken, hatta yıktırılırken, satılığa çıkarılırken ( -dünyanın en küçük ve güzel camisi Üsküdar - Şemsi Paşa camii satılığa dahi çıkarılmıştır-) bu da neyin nesi diye düşündüm. Bugün Dolmabahçe Camii diye bilinen Bezm-i Alem Valide Sultan Camii 1940'lı yıllarda depo olarak kullanılmıştır. Daha niceleri... Cami ve cemaate düşmanlığın ayyuka çıktığı tek-parti döneminde Sokullu Mehmed Paşa'nın asırlar önce yaptırdığı camiinin o dönemde restore edilmesi hiç mümkün gözükmemektedir.


Neyse biz sadede gelelim. Çünkü "Cami düşmanlığı" konusuna bir girersek, yıktırılan camilerin adlarını bile bu sütun almaz. Ayasofya Camii'nin müze yapılması o dönemi yeterince anlatır. 1932'de Bulgaristan'da yapılan bir kongrede Türkiye'den katılan üye" Ayasofya'yı müze yaptıklarını söyleyince" Bulgarlar bile buna inanmamışlar. Öyle ya "adamların akılları almaz. Nasıl olurda birileri çıkıp kendi inancına, kendi ceddine, tarihine bu kadar ihanet eder, düşmanlık besler diye...

O nedenle Ayasofya, Türkiye'de özgürlüğün bir simgesidir. Ayasofya "Müze" olarak kaldığı sürece inanca, tarihe, kültüre düşmanlık devam edecek, demektir. Bir noktada zencilik sürecek demektir. Fakat ne zaman Ayasofya, cami olursa ve alnına takılan müze uğursuzluğu sökülüp asli işlevine dönerse, ülkede inanç özgürlüğünün de yolu açılacak demektir... Bu nedenle "Ayasofya'nın işlevine dönmesi" son derece önemlidir.

Dahası, Kudüs'ten bahis açanlar, Kudüs'ün özgürleşmesini savunanlar, Mescid-i Aksa'dan dem vuranlar önce Ayasofya'dan bahis açmalıdırlar. Çünkü Kudüs'ün evrensel nitelikte özgürleşmesinin yolu Ayasofya'nın asli işlevine kazanmasından geçmektedir...

Bu böyle biline.

Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bu husus duyurulur. Çünkü bu tür konuları Sayın DİB yetkilileri ağızlarına almamaya sanki yeminlidirler...

Sahi siz hiç Sayın Bardakoğlu'nun Ayasofya'nın Camii'nin işlevini tekrar kuşanmasıyla ilgili bir cümlesini duydunuz mu?

Bırakın cümleyi kelime bile etmekten imtina ederler... Onların en iyi bildikleri dinler arası "DİYALOG" edebiyatıdır...

Ayasofya Camii bir an önce asliyetine rücu ettirilmelidir. Yoksa Sultan Fatih'in Ayasofya ile ilgili bedduası hepimize yeter de artar...

Hâlâ sadede gelemedik. Neyse, Sokullu Mehmed Paşa'nın camiinden çıkarken bir tanıdık, bu caminin harcında Hacerül Esved'in parçacıklar olduğunu belirti. Rivayete göre Kâbe'nin tamiratı sırasında kopan birkaç küçük parça bu caminin harcına konmuş. Tabii rivayet bu...

Anlaşılan sadede gelemeyeceğiz bir türlü. Biz de kestirmeden gitmeye kalkmayalım. Fatih Sultan'ın "Kim ki Ayasofya'yı başka amaçla kullana, iki yakası bir araya gelmeye" sadedinde söylediği sözleri hatırlatırken yine şu Ramazan günü Sultan Fatihle ilgili bir anekdot aktaralım:

Mübarek Ramazan günü bal ve kaymak iftarda mı iyi gider yoksa sahurda mı? Sultan Fatih İstanbul'u fethedince pek çok şair kasideler yazıp bu tarihi fethi kutluyorlar. Fatih Sultan Mehmed'de bu şiirler, kasideler karşısında şairlere bol bol caizeler veriyor. Bir gün Anadolu'dan yeni gelen bir saz şairi şu iki vezinsiz mısraları gönderip Padişah'ı kutluyor:

"Devletlü Hünkârım, sabahınız hayırlı olsun,

Yediğin bal ile kaymak, güzergâhın çayır olsun..."

Fatih Sultan Mehmed, diğer şairlere yapmadığı bir şeyi yapar. Adamı huzura çağırır. Ona pek çok iltifat eder ve ihsanlarda bulunur. Bu durum yakın çevresini eleştirilerine sebep olur:

-Efendimiz, siz bundan çok daha beliğ kasidelere daha az caize verdiniz. Fakat bu cahil adama acaba neden bu kadar kıymet verdiniz.

Sultan Fatih tebessüm ederek şu cevabı verir:

-Bunu hepsinden daha samimi bulduğum için. Çünkü adamcağız ömründe en lezzetli yiyecek olarak bal ve kaymağı biliyor. En güzel yer olarak da çayırı. Bundan başka bir şey görmemiş ki...

İyi iftarlar efendim...

Fahri Güven


**********




Yorum ve Tartışmaları Facebook Sayfamız Üzerinden Yapınız...



Facebook Sayfa Adımız: "Gerçek Tarih & Gerçek Kültür"



Diğer Sayfamız: "Cumhuriyet Tarihi"

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar