Sarıkamış gazilerinden Balıkesirli Mehmet oğlu Ahmet ağa anlatıyor;
24 aralıkta Sarıkamış’a doğru yürüyüşe geçen askerlerimiz, gece dağa tırmanmaya başladılar. Şiddetli soğuk, korkunç tipi altında, gecenin karanlığında birbirlerine tutuna tutuna , karlara bata çıka yol almaya çalıştılar.
İliklerine kadar titreten tipinin şiddeti karşısında üzerlerindeki soğuk yüzü görmemiş yazlık kıyafetleri ile yürüdüler… Yol yokuş, bitmek bilmiyor… Kara saplanmış ayaklara geçit vermiyordu… Yol bitmeli, kar aşılmalıydı; nasılsa her gecenin bir sabahı vardı.
İşte, bu gece yürüyüşü sırasında önce gözler donmuş, kör olduğunun kimse farkına varamamış, sabahın ilk ışıklarını görememiş, hala gece karanlığı devam ediyor zannetmişlerdi.
Yüreklerinin aydınlığında yürümeye çalışmışlar… Yollarını aradılar, karlara saplandılar ve geride kalmaya başladılar.
Geride kalanlar yavaş yavaş donuyordu. Kapkara gecenin sabahını göremediler.
Sağ kalan birkaç asker için bir daha sabah olmadı. Sarıkamış’a yaklaştıklarında kar erimemiş ama onları eritmişti.
Soğuğa birde açlık eklendi. Erzak getiren birliklerin askerleri de donarak öldüğünden, açlık sağ kalanları da perişan etti.
İnanılmaz ama gerçekti, kalanlar ölene dek çarpıştılar...çarpıştılar... çarpıştılar…
Yüreklerimize gömüldüler. Dediler ki;
"Vatanımız sabah aydınlığını görsün,
bütün geceler bizim olsun."
onlar bizim atalarımızsı bizim için herşeye katlandı biz ne yaptık peki bu emaneti koruyabiliyor muyuz
YanıtlaSil