Sultan II. Abdülhamid Han'a göre Meşrutiyet |
Osmanlı Devleti’nin çağın şartlarına ayak uydurması için kendini yenilemesi gerekliydi. Ancak ilmî ve teknik alandaki yeniliklerin ikinci plâna itilerek, sâdece Osmanlı toplumunun bünyesine uymayan idarî ve hukukî alanda yeniliklere yönelmek yanlış bir yoldu. Yanlış ve zamansız olarak seçilen bu yol, devleti ve milleti bir takım badirelere sürükleyebilirdi. Nitekim öyle de oldu.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, bu husustaki görüşlerini Hâtırat’ında şöyle dile getirmişti: “Meb’ûsân meclisini ikinci defa açarken ilk kapanışın sebebini milletin gerekli olgunluğa erişmemiş olmasına bağlamıştım. Bu sözlerimi o kadar ayıplayarak tenkit edenler, otuz seneyi aşkın bir zaman sonra gelen ve içlerinde, öncekilerle mukayese edilemiyecek kadar okumuş, aydın adamlar bulunan meb’ûslar daha mı olgun ve doğru çıktı? Birinci dönem toplantı şöyle böyle geçebilmişti, ikincisi karmakarışık. Bu tereddüd o dereceye vardı ki, Trablusgarb elden giderken, muhalifler sevinçlerinden meclis salon ve koridarlarında hora teptiler. Sonra da hükûmetten yana olanlar alkışlarla savaşı kabul ettiler...
Milletin hayâtı ile ilgili işlerin en önemlisini millî murakabe ile görevli olanların bir ticâret, hem de âdi, kanunsuz bir ticâret şekline, hâline getirmeleri de gösterdi ki, ben meşrûtiyetle idare edilmek için gerekli olgunluk ve doğruluğu milletimin daha kazanamadığını tahmin etmekte hiç de hatâ etmemişim!.. Meşrûtiyet ilân edildi de ne oldu? Devletin borcu mu azaldı? Memleketin yolları, limanları, okulları mı çoğaldı? Kânunlar şimdi daha akıllıca, daha mantıklı mı düzenleniyor? Kişilik hakları evvelkinden daha mı çok sağlandı? Ahalî daha mı dört başı mâmur? Ölümler azaldı da doğumlar mı çoğaldı? Dünyâ kamuoyu daha mı bizden yana? İşte, bir sürü soru ne kadar çoğaltılsa hiç birine müsbet karşılık verilemez. Meşrûtiyetle yönetilmeye karşı olduğum ve hele böyle bir fikir ve kanâatim olduğu sanılmasın. Doktor olmayan veya kullanmasını bilmeyen adamların elinde şifalı ilâç bile öldüren zehir olur. Üzülerek söylüyorum ki, hâdiseler pek az zaman içinde beni doğruladılar (1 Nisan 1333 (1917).”
-----
Bilinmeyenlerin, gerçeklerin anlatıldığı bu sayfayı aşağıdaki araç kutusunu kullanarak, Facebook veya diğer sosyal ağ sitelerinde paylaşabilir, böylelikle daha çok insanın faydalanmasını, bilinçlenmesini sağlayabilirsiniz...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.