BÜYÜK ERMENİ SOYKIRIMI - Ermeniler Bir Milyon Müslümanı katletti. |
" Olayların içinde yaşayan Amerikalı yetkililer ve askerler, Avrupalı devletlerin bütün yaygaralarına rağmen, Ermeni Katliamı iddialarını kabul etmemişler; tam aksine Müslüman katliamının olduğunu söylemişlerdir. Bu raporlar, Amerikan arşivlerinde bulunmaktadır."
----
1915 tarihli Ermeni Tehcir'ini (zorunlu göçünü) Ermeni soykırımı olarak görmek mümkün müdür? Bu konuda Ermenilerin ve Batılı bazı yazarların iddialarına nasıl cevap verebiliriz?
Meseleyi bir kaç yönden açıklamak gerekmektedir.
Birincisi; Tarih boyu Ermeniler, millet-i sâdıka sıfatıyla Osmanlı ülkesindezimmî tabir edilen statüde yani Müslüman bir ülkenin gayr-i müslim vatandaşı sıfatıyla yaşamışlar ve Osmanlı Devleti, vatandaşlarına tanıdığı bütün hak ve hürriyetleri onlara da tanımışlardır. Şunu belirteyim ki, 1071'den yani 909 seneden beri, şayet bu uzun tarih dönemeci içerisinde biz Müslüman Türkler, azınlıkların hak ve hürriyetlerine saygı göstermeseydik, bugün Türkiye'de az da olsa azınlıklardan söz edilebilir miydi? Aynı tarih dilimi içerisinde İspanya'da Müslüman azınlıktan eser kalmaması, Avrupalılar, daha doğrusu Hıristiyan milletler ile bizlerin yani Müslümanların, bu konudaki gerçek tutumlarını göstermektedir.
Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanındığı gibi, İslâm Dininin koyduğu prensipler ışığında din ve vicdan hürriyeti de tanınmıştır. Tanzimat'tan sonra ve özellikle de İttihâdcılar zamanında, siyasi haklar, Müslümanlar kadar Ermeniler için de kabul edilmiştir. Hatta II. Abdülhamid, maalesef Ermeni katili diye itham bile edilmiştir. II. Abdülhamid döneminde Agop Paşa, Hazine-i Hâssa Nâzırıdır. İttihâdcılar ise Osmanlı Devleti'ne ihanet eden Gabriel Noradungiyan'ı Hâriciye nâzırı(Dış İşleri Bakanı) yapacak kadar basiretsizleşmişlerdir.
Osmanlı Devleti'nin bu davranışlarına karşılık Ermeniler, Rusya'nın tahriklerine kapılarak ve Berlin Muahedesinin 61. maddesine dayanarak devlete isyan etmeye başlamışlardır. Asla çoğunluk teşkil edemedikleri Doğu ve Güneydoğu Vilâyetlerinde Müslüman insanları ve özellikle Müslüman Kürtleri kesmeye başlamışlardır. 1886’ da kurulan Hınçak Cemiyeti ve bunun gibi bir Ermeni komitesi olan Taşnak Cemiyeti üyeleri, Osmanlı ülkesinde terör estirmeye başlamışlardır. Bu terörü Hamidiye Alayları ile durduran Abdülhamid, Kızıl Sultân diye itham edilmiştir. 1894'de Sason'da isyan eden Hamparsum Boyacıyan Harput Milletvekili olarak İttihâdcılar tarafından Meclis'e bile getirilmiştir. Abdülhamid'i bomba olayı ile yok etmek istemeleri, İstanbul'da arka arkaya patlayan Ermeni ayaklanmaları, onların dış güçlerin emriyle hareket ettiklerini açıkça ortaya koymuştur.
Nihayet 29 Ekim 1914'de I. Cihan Harbine giren Osmanlı Devleti'ni, Doğudaki Ermeniler, Ruslarla birlikte arkadan vurmaya başlamıştır. Hatta Van'ı boşaltan Ruslar, burayı Ermenilere teslim edince, şarkta (Doğuda) Müslüman katliamı başlatmışlardır (3.8.1915).
İşte bu dönemde Doğu ve Güneydoğuda, 1.300.000 Ermeni yaşamaktadır ve nüfusun da sadece % 5'ini teşkil etmektedir. Bütün tedbirlere rağmen Ermenilerin Müslümanlara uyguladıkları katliam durdurulmayınca, Nisan 1915'de Dâhiliye Nâzırı(İç İşleri Bakanı) Tal'at Bey, Doğu ve Güneydoğudaki 500.000 Ermeninin, mecburi göçe zorlanması (tehcir) kararını almıştır.
Gaye, Rus ordularının yollarından Ermenileri uzaklaştırmaktır. Asker himayesinde Irak, Suriye ve Lübnan'a sürgün edilen Ermenilerden bazıları yolda ağır yol şartlarından ve açlıktan ve bazıları da daha evvel yakınları Ermeniler tarafından katledilen bazı sivil ahali tarafından telef edilmişlerdir. Ermenilerce katledilen Müslüman sayısı ise 1.000.000 kadardır.
Olayların içinde yaşayan Amerikalı yetkililer ve askerler, Avrupalı devletlerin bütün yaygaralara rağmen, Ermeni Katliamı iddialarını kabul etmemişler; tam aksine Müslüman katliamının olduğunu söylemişlerdir. Bu raporlar, Amerikan arşivlerinde bulunmaktadır.
İkincisi; Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün Müslüman Türk Devletleri, bütün askeri hareketlerini, tamamen İslâm Hukukunun hükümleri çerçevesinde yapmışlardır. İslâm Hukukuna göre, bilfiil harp halinde bile, İslâm ordularına düşmanın şahıs ve mallarına karşı bazı fiillerin icrası ve hele hele katliam yapılması, yasaklanmıştır. Ecdadımızı zaferden zafere koşturan en önemli sebeplerden biri, bu esaslara harfiyyen uymalarıdır. Zaten zaferler, bu esaslara uymaları ile doğru orantılıdır.
Yasak fiilleri kısaca sayarak katliamın nasıl mümkün olmadığını özetleyelim: Zulüm ve işkence ile düşman askerini dahi öldürmek; muharip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastaları, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır. Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malı ile savaşa katılırsa, öldürülebilirler. insan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi (miisle) de yasaktır. Verilen söze veya muahedeye aykırı hareket yasaktır. Savaş zarureti bulunmadan ziraî mahsuller, orman ve ağaçlar yakılmaz. Zina ve gayr-i meşru münasebetler yasaktır. Rehineler öldürülemez; ölülerin başı ve uzuvları kesilemez ve katliam yapılamaz. Başta baba olmak üzere yakın akraba, savaşla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez. Daha başka yasaklar da bulunmakla beraber, biz bu kadarıyla iktifa ediyoruz.
Bu hükümleri, tehcir kararı alan Tal'at Paşa da bilmektedir. Zaten 1986 yılından sonra bütün Osmanlı Arşivindeki belgeler araştırmacılara açılmasına ve bu konuda iddiası olanların iddialarını isbat etmeye davet edilmelerine rağmen, müslim yahut gayr-i müslim hiç bir hukukçu Osmanlı Devleti'nin katliam yaptığını isbat eden bir tek belgeye rastlayamamıştır.
Üçüncüsü; Tehcir yani mecburi göçün hukukî dayanağına gelince, Hz. Peygamber'in Benî Kurayza Yahudilerini, ortak vatanları olan Medine'nin düşmanlara karşı korunmasına söz vermelerine rağmen ihanet etmeleri sebebiyle Medine'den tehcir etmiştir. Aynı sebeple tehcir yapmak da caizdir. İşte Nisan 1915'de Osmanlı Devleti tarafından yapılan da budur.
Kısaca aslı astarı olmamasına rağmen, bir asra yakındır Ermeni katliamı iddialarıyla suçlanan Müslüman Türk milletinin katliam yapmadığı halde suçlanmaya devam edilmesi, tarihî ve ilmî değil, sadece siyâsidir. Osmanlı Arşivlerini açan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu iddialara en güzel cevabı vermiştir
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Doç Dr. Said Öztürk, BİLİNMEYEN OSMANLI, OSAV, Sayfa:294 - 295
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.