Avrupa Birliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrupa Birliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2014-03-29

Kırım Müslümanları, Rusya'daki 20 Milyonluk Müslüman kitleye dahil oldular.

Kırım Müslümanları, Rusya'daki 20 Milyonluk Müslüman kitleye dahil oldular.
Kırım Müslümanları, Rusya'daki 20 Milyonluk Müslüman kitleye dahil oldular.

Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdin, dün Kırım’daki camileri ziyaret ederek Kırımlıları destekledi. Görüşme, Kırım Müftüsü Emirali Ablayev’in daveti üzerine yapıldı.

2014-03-27

Avrupa’da sünnet tartışmasına son nokta

Avrupa’da sünnet tartışmasına son nokta
Almanya’da başlayan, ardından AKPM platformuna taşınan sünnet tartışmasına son noktayı Avrupa Konseyi’nin karar organı Bakanlar Komitesi koydu.

Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM) erkek sünnetinin sorgulanmasını isteyen kararına verdiği yanıtta, erkek sünneti ile kadın sünnetinin bir tutulamayacağı ve bu konuda ek hukuksal önlemler almaya gerek olmadığını bildirdi.
Bakanlar Komitesi, “genital sakatlama” olarak da anılan kadın sünnetinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin işkence ve insanlık dışı muameleyle ilgili 3’üncü maddesine ve Avrupa Konseyi Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu belirterek, dini nedenlerden ötürü erkek çocukların sünnet edilmesiyle aynı planda değerlendirilemeyeceğini kaydetti.
Bakanlar Komitesi’nin yanıtında, çocukların tıbbi zorunluluk olmaksızın ameliyat edilme riskine karşı Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumlar tarafından hazırlanmış bağlayıcı hukuksal belgelerle korunduklarını, bu nedenle erkek çocuk sünneti konusunda yeni bir sözleşme veya hukuksal belgeye ihtiyaç olmadığı da not edildi.
Bakanlar Komitesi ayrıca, Avrupa Konseyi Biyoetik Komitesi tarafından sünnet uygulamasıyla ilgili olarak Avrupa ülkelerindeki hukuksal mevzuat hakkında araştırma gerçekleştirildiği, araştırma sonuçlarının, Avrupa ülkelerinin çocuk sağlığı için her türlü riski asgari düzeye çekmek amacıyla cerrahi operasyonların gerçekleştiği koşullara “özellikle dikkat ettiklerini” gösterdiği bildirildi.
Sünnet kararı rafa kaldırıldı

ABD güç kaybetmeye ve çökmeye devam ediyor. Çağdaş dünya çok kutuplu oluyor.

ABD güç kaybetmeye ve çökmeye devam ediyor. Çağdaş dünya çok kutuplu oluyor.
ABD güç kaybetmeye ve çökmeye devam ediyor. Çağdaş dünya çok kutuplu oluyor. 

Lahey’de Nükleer Güvenlik Zirvesinin sona ermesinin ardından yapılan basın toplantısında konuşan ABD Başkanı Barack Obama Rusya’yı ‘bölgesel devlet’ olarak adlandırdı.


Obama galiba bu açıklama ile Rusya’nın dünyada oynadığı rolün önemini küçümsetmek istemiştir. Ancak son on yılda dünyada olup bitenlere bakıldığında başta BRICS ülkeleri olmak üzere ta bölgesel devletler gerçek güç merkezi haline geliyor, ABD’nin küresel süper güçlü bir devlet olarak hakimiyeti aslında değersiz kağıtlar olan dolarların sürekli basılması ve tüm dünya ile diyalogu şiddet üzerinde kurma çabalarına dayanıyor.

Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü uzmanı Boris Volhonskiy durumu şöyle yorumladı:

‘Öyle görünüyor ki bugün Barack Obama’nın dış politikada George Bush’tan bile daha zayıf ve tecrübesiz olduğunu söylemeyen uzman kalmadı. Son beş yıl içinde dış politikada Obama boş açıklamalar yapmaktan ve tutamadığı sözler vermekten başka bir şey yapmadı. Verdiği sözlerin arkasında durmadı’.

Obama: Bu bir soğuk savaş değil




Avrupa turuna çıkan ABD Başkanı Obama, Kırım’daki gelişmelerle ilgili konuştu, “Yaşananları yeni bir soğuk savaş olarak nitelemek doğru olmaz...” dedi.

2011-12-24

Hrant Dink Neden Öldürüldü? Hrant Dink'in iddia ettiği gibi Sabiha Gökçen Ermeni miydi?

Hrant Dink Neden Öldürüldü? Hrant Dink'in iddia ettiği gibi Sabiha Gökçen Ermeni miydi?

Hrant Dink, Ermenilerin Avrupa Birliği ve bazı devletler tarafından kullanılmasına karşı çıktığı ve Türkiye'deki Ermenilerin herkese sırt dönüp Türklerle iyi geçinmesi gerektiğini defaatle söylediği için ve en son olarak da Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu ispat ettiği için öldürüldü. 

Hürriyet Gazetesinin haberinden önce Dink'in Agos gazetesi Gökçen'i haber yapmış ve Ermeni olduğunu ispat etmişti...

Gökçen'in aslında Ermeni olduğu meydana çıkınca yakın tarihin tamamıyle yalan olduğu da iplik söküğü gibi meydana çıkacak... Çıkmaya da başladı...

Gökçen Ermeni, Kamal Yahudi, öbürü Rum, beriki Moskof tohumu...
Türk'ün son 150 senesinin her yeri ihanet, her yeri yalan tarih...


Hürriyet'ten Alıntılıyoruz;

-------------------------------------------------------------



Sabiha Gökçen mi? Hatun Sebilciyan mı?


Ermeni cemaatinin yayın organı Agos Gazetesi'nin iddiasına göre, Antep asıllı Ermenistan vatandaşı Hripsime Gazalyan, "Sabiha Gökçen teyzemdi" dedi. 

Antep asıllı Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan Gazalyan, ilk Türk kadın pilotu Sabiha Gökçen'in yeğeni olduğunu iddia etti. Dedesi Nerses Sebilciyan'ın 1915 olayları sırasında öldüğünü söyleyen Gazalyan ‘‘İki kızından biri Hatun, diğeri benim annem Diruhi'ydi. Hatun, Sabiha Gökçen'dir ve benim teyzemdir'' dedi.

Atatürk ve manevi kızı Sabiha Gökçen

ATATÜRK'ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen'in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi. Ermeni cemaatinin yayın organı Agos Gazetesi'nde yer alan habere göre, Sabiha Gökçen 1915 olaylarında ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye verildi ve ardından Atatürk tarafından evlat edinildi. Ermenistan'dan Türkiye'ye gelerek temizlik işlerinde çalışan Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan'la Agos Gazetesi'nden Hrant Dink ve Diran Lokmagözyan görüştü. Gazetenin 6 Şubat tarihli sayısında ‘Sabiha-Hatun'un Sırrı' başlığıyla yayımlanan röportajda, Gökçen'in Ermeni bir aileden geldiği yolundaki iddiaların ilk kez 1972'de Beyrut'ta yayımlanan ‘Ler yev Cagadakir-Dağ ve Alınyazısı' adlı kitapta gündeme getirildiği hatırlatıldı. Yazar Simon Simonyan'ın kitapta Sabiha Gökçen'in tüm aile üyelerinin adlarını sıraladığı belirtildi. İddiaların Ermeni kaynaklarınca da desteklendiği belirtilen röportajda Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan, ailesinin ve Hatun Teyze olarak tanıdığı Sabiha Gökçen'in öyküsünü şöyle anlattı:



2 KIZ, 5 ERKEK KARDEŞ


Biz Antepliyiz. Ailenin annesi Mariam Sebilciyan'dı. Baba ise Nerses Sebilciyan. Nerses 1915'teki olaylar sırasında öldü. Maryam ile Nerses'in 2'si kız, 7 çocukları oldu. Kızlardan biri Diruhi, benim annemdi. Diğeri de Hatun'du. İşte bu Hatun, Sabiha Gökçen'dir. Benim teyzemdir. Kardeşlerinin, yani dayılarımın adları ise Sarkis, Boğos, Haçik ve Hovhannes Sebilciyan'dır.


CİBİN YETİMHANESİ 

Büyükannem Mariam zaten birçok çocuğun bakımını üstlenmiş. Annem ve teyzemi götürüp Cibin'deki yetimhaneye vermiş. (Sinek anlamına gelen Cibin, Şanlıurfa'nın Halfeti İlçesi'ne bağlı bir köy. Köyün bugünkü adı Saylakkaya. Sineklik anlamındaki cibinlik de bu köyün adından türetilmiş.) Atatürk o dönemde gelmiş. Evladı olmadığından, yetimhaneyi dolaşıp kızların en sevimlisini evlat edineceğini söylemiş. Teyzemi görmüş, şirin bir kız çocuğu olduğundan parmağıyla işaret etmiş ve teyzemi kucaklamış. Annem diyor ki; ‘O ağlayarak gitti, ben de ağladım ve böylece ayrılmışız. İşte o zaman ablam 5-6 yaşındaydı.'


SURİYE'DEN ERMENİSTAN'A

Biz önce Suriye'ye, 1946'da ise Erivan'a göç ettik. Büyükannem ve dayılarım Suriye'de kaldı. 11-12 yaşlarında annem duymuş ki teyzem Atatürk'ün kızı olmuş, ismini değiştirmişler. Annem Erivan'dan birkaç kez Hayreniki Tzayn gazetesine ilan verip kardeşinin bulunmasını istemiş, Eçmiadzin'e gidip papazlardan yardım istemiş. Ona ‘‘Şimdi artık Hatun değil Sabiha Gökçen'dir'' demişler.


Resmi kayıtlarda Bursa doğumlu

 RESMİ kayıtlarda ve kendisiyle yapılan söyleşilerde Sabiha Gökçen'in 21 Mart 1913'te Bursa'da doğduğu belirtiliyor. 2001 yılında, doğum gününde kaybettiğimiz Gökçen, bu kayıtlara göre, II. Abdülhamid tarafından Bursa'ya sürgüne gönderilen vilayet başkatibi Hafız Mustafa İzzet'in kızı. Babasını ilkokula gittiği yıllarda kaybetti. Eğitimini kardeşlerinin yardımıyla sürdürdü. 1925'teki yurt gezisi sırasında Atatürk'ün dikkatini çekti. Atatürk tarafından evlat edinildi. Türkiye'nin ilk kadın pilotu oldu. 


Mezarından bir avuç toprağı üstüme koyun

Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan, annesinin öldüğü ana kadar kız kardeşinin özlemini çektiğini belirterek, vasiyetini şöyle açıkladı: ‘‘Annem öldüğü ana kadar hep şunu söylerdi: ‘Eğer kız kardeşim ölmüşse mezarından bir avuç toprak getirip benim mezarımın üstüne koyun ki ben de yattığım yerde rahat uyuyayım.' Annem, teyzem sağ ise de akrabaları olduğun bilmesini istiyordu. Yani ‘Annesi, kardeşleri, sahipsiz değil' diyordu.''


TIPKI NİNEM

Gazalyan, Sabiha Gökçen'in ölümünden 3 ay önce İstanbul'da olduğunu belirterek, şunları söyledi: ‘‘Televizyonda gördüm. Tıpkı ninemdi. Bir elmanın ikinci yarısı gibiydi. Annemin dayısının oğlu Halep'ten, Sabiha Gökçen'i ziyarete gitmiş. Gökçen ona para ve altın vermiş, her tür yardımda bulunmuş ona.''


Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink: "İddialar bizi şaşırtmadı"

Öldürülen Ermeni asıllı gazeteci Hrant Dink


Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan 3 yıl önce gelip, bu öyküyü anlattı. O sırada Sabiha Hanım hayattaydı. İddialar dayanaklardan yoksundu. Gökçen'in kırılacağını düşünüp yayınlamadık. Gazalyan geçen ay gazeteye tekrar geldi. Fotoğrafları getirdi. Bir süre önce de elimize Simon Simonyan'ın Beyrut'ta çıkan kitabı geçmişti. Ermenistan'da da bu iddiayı destekleyen çok sayıda belge olduğunu öğrendik. İddia beni şaşırtmadı, çünkü Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halacoğlu geçen hafta bir gazetede yayımlanan röportajında bu konuya değiniyordu. 1915 olayları sırasında iddia edildiği gibi 1.5 milyon Ermeninin öldürülmediğini, bunlardan 644 bin 900'ünün geri döndüğünü söylüyordu. Peki bu Ermeniler nereye gitti? Bunlardan bir kısmı daha sonraki yıllarda göçtü, büyük bir bölümü ise Müslümanlığı seçip topluma karıştı. Okuduğum kaynaklar, ulaştığım kişiler ve bilgiler bana pek çok insanın yaşadığını, kiminin kimlik değiştirdiğini ya da Müslüman olduğunu gösterdi. Sabiha Gökçen'le ilgili iddialar öteden beri cemaat içinde bilinir. Gazalyan'ın anlattıkları, Simonyan'ın hikayesi ve Ermenistan'dan gelen fotoğraflar, bir gazeteci için çok kışkırtıcı olan bu iddiaları daha da güçlendirdi. 

Ersin KALKAN


[Akademi ekibi olarak önemine binaen bu yazıyı tekrar gündeme taşımayı uygun gördük, hem belki Hırant Dink cinayeti hakkında kafasında soru işaretleri olanlara da farklı bir yol açar diye düşündük...]

2011-11-15

On Sekiz Bin Kişiyi Diri Diri Yaktılar

On Sekiz Bin Kişiyi Diri Diri Yaktılar


BİZE DOST/MÜTTEFİK GİBİ GÖSTERİLEN HIRİSTİYANLARIN İNSANLIK DIŞI MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞI...

İspanya'da hüküm süren Endülüs Müslümanları kendilerine tâbi olan Hıristiyanlara ve Yahudilere din ve vicdan hürriyeti vermişlerdi. Kilise ve manastırları duruyor, serbestçe ibâdet edebiliyorlardı. Dinlerinden dönmeye zorlamak şöyle dursun, onların en küçük baskıya mâruz kalmalarına bile müsamaha etmezlerdi. Birçokları, İslâmiyet'i kabul ettiler. Yahudiler büyük devlet me'mûriyetlerine kadar yükseldiler. Halbuki Hıristiyanlar zamanında fevkalâde baskıya mâruz kalıyorlardı. Bu sıralarda İspanya bütün Avrupa'nın en müreffeh memleketi idi.

Endülüs'ün son Müslümanları da İzabella ile Ferdinand devrinde ispanya'dan sürüldüler. 1480 - 1492'de bütün Yahudiler İspanya'dan çıkarıldı. Bunlar mallarını satmakta serbest idiler. Fakat altın, gümüş gibi şeyleri memleketten dışarı çıkarmak kendilerine yasak edilmişti. 1492'de Gırnata'nın tesliminde müslümanların dînine, camilerine ve hukuklarına hürmet edileceği anlaşmaya yazılmıştı. Katolik prensleri 10 sene sözlerini tuttular, fakat, 1502'de bütün Müslümanları İspanya'dan sürdüler. İspanya Kralı II. Filip de dinsizler (!) yâni Hıristiyan olmayanlar aleyhine 30 sene süren bir savaş açmıştır. Tövbe etmeyen herkesi yaktırırdı. Tövbe edenlere inayette bulunurdu.(!) Fakat bunlar bir kere kirlenmiş oldukları için ölmeleri lâzımdı. Yalnız ateşte yakılarak öldürmek yerine başları kılıçla kesilerek öldürülürdü.

16. asırda İspanya'da Protestanlık, Yahudilik ve Müslümanlık yoluyla dinsizlik (!) ettiklerinden dolayı diri diri yakılanların sayısı 18 bin olarak hesap edilmiştir.

Şarlken zamanında Hollanda'da öldürülen dinsizlerin(!) (Hıristiyan olmayanların) sayısı yüz bin kadar tahmin ediliyor. Alba dukası beş altı sene içinde îmânı zayıflardan (!) 18 bin kişi kadar öldürttüğünü iftiharla söylerdi: "Harb meydanında daha çoğunu geberttim"derdi.


Roma'da son diri insan yakmak hadisesi 22 Ağustos 1761'de, ispanya'da 7 İkinciteşrin (kasım) 1781'de olmuştur. Roma'da yakılan insan daha evvel asılarak öldürülmüştü. Voltaire, yazmış olduğu "Allah ve insanlar" isimli eserinde papalığın azamet devri esnasında "İnsanların müşfik validesi" (!) kilise uğruna kurban edilenlerin sayısını 10 milyon olarak hesap etmiştir. Avrupa bu vahşetten ancak 1789 Fransız İhtilâli ile kurtulmaya başlamıştır.

Avusturya'da 18. asır sonlarına kadar Katolik mezhebinden başka mezheplerin kiliselerine müsâade edilmez. Bunlar ancak "Çan kulesi olmayan ve caddeye kapısı olmayan" ibadethaneler yaptırabilirlerdi. 

Yirmi Bin Türk'ü Kazığa Geçirdi; KAZIKLI VOYVODA

Yirmi Bin Türk'ü Kazığa Geçirdi; KAZIKLI VOYVODA


Kazıklı Voyvoda diye meşhur olan Eflak Prensinin en büyük zevki Müslüman Türklere işkence yapmaktı... Tam yirmi bin Türk'ü kazığa geçirdi. Bu altyapıya/anlayışa sahip Hıristiyanlarla biz Müslümanların diyalog yapabileceğini, ortak bir paydada buluşabileceğini, Medeniyetler(dinler) ittifakı olabileceğini iddia eden hain başbakanlara, hain cemaat liderlerine, yazarcıklarına, fikir adamlarına, sanatkarlarına ithaf olunur...
Ne güzel söylemiş atalarımız, "Ayıdan post, gavurdan dost olmaz" diye... ve"İstisnalar kaideyi bozmaz" diye...

Batı tam anlamı ile bir İslam düşmanlığı ve özellikle Müslüman Türk düşmanlığı ile doludur. Bu gün bile Bosna, Afganistan, Irak başta olmak üzere çeşitli islam beldelerinde yaşananlar bunun apaçık ifadesi değil mi?

______

20 bin Türk’ü kazığa geçirdi

Kazıklı Voyvoda olarak tanınan Eflak Prensi Dördüncü Vlad, Voyvoda Dracul’un oğludur. 1456- 62 yılları arasında Eflak Beyliği yaptı. Fatih Sultan Mehmed zamanında Osmanlılara karşı savaştı.

Kont Dracul özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçmiştir. Vampir olduğuna inanılır. Çok kan dökmesi buna sebep olmuştur.

Esirlerin derilerini yüzdürerek üzerine tuz sürdürüp keçilere yalatmak, kendisine gönderilen Osmanlı elçilerinin çıkartmak istemedikleri sarıklarını kafalarına çaktırmak, annelerin memelerini kestirip yerlerine çocukların başlarını sokturmak gibi akıl almaz işkence usullerini icat etmiş vahşi bir liderdir.

Fatih Sultan Mehmed tarafından yakalanmaya çalıştıysa da kaçmayı başarmış, nihayet kendi adamlarından biri tarafından 1462 yılında öldürülmüştür.

Dracul’un şatosu olarak bilinen Karpat dağlarındaki Bran Şatosu bugün hala ziyarete açıktır. 

Osmanlılar’a yenilen babası rehin olarak Kont Dracula’yı Osmanlılar’a vermişti.

O yüzden yaşamının bir kısmını Osmanlılar’ın elinde tutsak olarak yaşadı. Osmanlılar’ın egemenliğini kabul ederek Eflak’ın başına geçti.

Sonra yeniden Fatih Sultan Mehmed’e başkaldırır. Ve üzerine yürüyen 20 bin Türk’ü kazıklara çakarak öldürür.

Buna kızan Fatih bizzat ordunun başına geçerek Vlad’a karşı sefere çıkar.


Türk askeri Targoviste’ye ulaştığında Sultan Mehmed ve askerleri yaklaşık 5 kilometre boyunca kazıklarla dizili kadın erkek ve çocuk cesedinin yanından geçerler.

Ancak Dracul çoktan kaçmıştı. Üstelik kaçarken de tüm kuyuları zehirledi, ekinleri yaktı.

Hayvanları bile öldürttü. Hapishanelerdeki mahkumları, cüzzamlı ve vebalıları salıverdi ve Türklerin arasına karışmaya teşvik etti

Mahmut Paşa’nın hatıratına göre çok uzun mesafeler boyunca asker içilecek bir damla bile su bulamadı. Sıcak dayanılır gibi değildi

1474 yılında komutasına geçtiği bir askeri birlikle eflak beyliğini tekrar ele geçirmek üzere harekete geçer. Ancak bu olay Vlad’ın şimdi bile tam açıklığa kavuşmamış gizemli bir şekilde ölümüyle sonuçlanır.

Ölümü şöyle hikaye edilmektedir: “Dracul’un ordusu Türkleri amansız bir şekilde keyifle öldürmeye başlamıştı. Dracul Türkleri öldürmekte olan askerlerini daha iyi görebilmek için bir tepeden aşağı doğru (askerleri ve arkadaşlarından ayrı bir şekilde) inmekte iken bazı askerleri onu Türk sanmıştır.

Biri mızrağını saplar. Kendi askerlerinin kendisine saldırdığını gören Dracula kılıcıyla suikastçılarından beşini öldürür. Ancak aldığı çok sayıda mızrak darbesiyle sonunda öldürülür."

Dracula’nın hayatı sonradan Bram Stoker’ın Drakula romanına ve Drakula filmlerine konu olmuştur.

Kim medeni, kim barbar? Avrupa mı, Osmanlı mı?

Kim medeni, kim barbar? Avrupa mı, Osmanlı mı?



Târihte Avrupa'nın en büyük devleti olan Roma'ya bir bakıverseniz tüyleriniz ürperir! Meselâ Romalılar için millî temaşa san'atı demek, Gladyatör çatışmaları demektir. "Gladyatör", "kılıçlı" demektir. Bu kılıçlı adamlar arena denilen çatışma meydanına girerler ve birbirlerini öldürünceye kadar mücâdele ederek seyircileri eğlendirirlerdi!

Sezar devrinden itibaren 320 çift gladyatörü hep birden çatıştırmak ve kanlarının nasıl döküldüğünü seyretmek millî bir eğlence haline gelmiştir! Hatta bir gün Sezar her biri beşer yüz piyade ve üçer yüz süvari ile yirmişer filden oluşan iki müfrezeyi de arenada çarpıştırıp büyük bir zevkle seyretmiş ve seyrettirmiştirl Yenilen gladyatör hemen ölmediği takdirde, boğazlanması kanun gereğidir!...


Bâzan de mahkûmlar, köleler ve esirler çarpıştırılıp heyecanla seyredilir. Bu gibi çatışmalarda "barbar" denilen yabancı zümrelerin Romalıları eğlendirmek için birbirini yok etmeleri medenî(!) bir an'ane(gelenek) hâlini almıştır! Meselâ Konstantin devrinde esir edilmiş bir "barbar" ordusunun fertleri arenada birbirleriyle çarpışmaya mecbur edilerek neş'e ile seyredildikten sonra, bir devlet adamı resmî bir nutuk söyleyerek insanların yok edilmesini halk için bir eğlence hâline getirdiğinden dolayı imparatora teşekkür etmiştir!...

Bu vahşet sahneleri yalnız Roma'da değil, İtalya'nın ve Kuzey Afrika'nın bütün şehirlerinde uygulanmıştır!
O zamanki Romalılar kana susamış bir topluluk olarak tarif edilir ve o hâl bugünkü İspanyolların boğa güreşlerine karşı gösterdikleri çılgınca rağbet ile karşılaştırılır. Hatta bundan dolayı imparator Markus Orelyus'un gladyatör çarpışmalarına karşı nedense gösterdiği alâkasızlık bir aralık Romalıları isyana sevk etmiştir!

İşte bu Romalılar kendilerini "medenî" saymışlar ve kendilerinden olmayanlara da "barbar" demişlerdir!

2011-10-20

Türkiye'de Kurtarılmış bölgeler var mı? Garip Bir Yazı...


Türkiye'de Kurtarılmış bölgeler var mı? Garip Bir Yazı...




Türkiye'de "Kurtarılmış bölgeler" var mı? Ben sen o biz, vatanın bazı bölgelerine gidip rahatça gezemiyor, tatil yapamıyorsak, var gibi geliyor bana.
Sanırım terörün merkezi Kandil dağında değil, Türkiye'nin içinde.
Konvansiyonel ordularla gerilla savaşı kazanılabilir mi?
ABD Vietnam'da kazanabildi mi?
PKK terörü bitirilebilir mi?
Bitirebilseydi, 1984'ten beri geçen 27 yıl içinde bitirilmiş olmaz mıydı?
Türkiye'deki terör... Ermenistan... Tel-Aviv... AB... ABD...
Büyük Ermenistan...
Büyük Kürdistan...
Eretz İsrail (Büyük israil)...
Küçük Türkiye... Küçültülmüş Türkiye...
Bir buçuk milyon Kripto Yahudi...
Bir buçuk milyon Kripto Hıristiyan...
Büyük Selânik...
Sünnetsiz PKK "Şehitleri"...

Türk ordusu için üretilmiş olan MKE mermileri PKK'nın nasıl eline geçmişti?
PKK terörünün gölgesinde yapılan yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu ticareti.
Bir ara helikopterlerle taşınan uyuşturucu...
Sıfırdan başlayıp kısa zamanda doların mültimilyoneri olanlar.
Silah kaçakçılığı.
Beyaz işi.
Kürtler dağa çıksın diye insan pisliği yedirilen köy halkı.
Yerle bir edilen, halkı sürülen 3500 köy...
O köyler bizim köylerimizdi.
İslam medreselerini, tasavvuf tekkelerini yıkarsan, yasaklarsan, yerine PKK Zerdüştiliği gelmez mi?
Büyük Kürdistan kurulursa şu anda hızla boşalan, boşaltılan bölgelere Ermeniler göç edecek.
İsrail Türkiye'yi parçalamaya ahd etmiştir.
Bölücü Kürt hareketi "Made in Israel"...
Haçlı dünyası Türkiye'yi yeniden bir Hıristiyan ülke haline getirmek istiyor.
Türk hava kuvvetleri Kandil'i bombardıman ederken, PKK yurt içindeki hedefleri vurmaya devam ediyor.
Her gün yeni şehitler.
Bu şehitlerin içinde bir bakanın, milletvekilinin, generalin, umum müdürün, kodamanın, holding sahibinin, süper zenginin, ünlü bir gazetecinin, bir süper starın çocuğu var mı?
Asılarak şehid edilen şeyh devlete karşı değildi, dinsizliğe, Moiz Kohen Türkçülüğüne, Süfyaniliğe, Tağut'a karşıydı.
Ey Selanik!.. Ektiğin tohumlar meyvelerini verdi. Rüzgar ekmiştin, tayfun biçiyorsun şimdi.
Yurtta sulh, cihanda sulh...
Ne yurtta, ne cihanda barış var...
Eski ahlar...
Sultan Abdülaziz'in ahı...
Sultan Abdülhamid'in ahı...
Sultan Vahdettin'in ahı...
Son Halife'nin ahı...
Hanedan-ı Osmaniye'nin ahları...
İskilipli Âtıf Hocanın ahı...
Sürgünde ölen Abdülhakîm Arvasî'nin ahı...
Çile, eziyet, hapis, sürgün, eziyet içinde yaşayan Bediüzzamanın ahı.
Kiraya verilen, satılan, depo, işyeri, ahır yapılan, kimisi yıktırılan binlerce cami ve mescidin ahları...
İbadete kapatılan Ayasofya'nın ahı...
Ezan-ı Muhammedî'nin ahı...
Yok edilen, düzlenen, arazisi kapanın elinde kalan tarihî İslam kabristanlarının ahı.
Elifba'nın ahı.
Mecelle'nin ahı.
Çarşaf ve peçenin ahı.
Kapatılan binlerce tekke, dergah ve zaviyenin ahları...
Zalim İstiklal Mahkemelerinin (sabetaycı) karakuşî kararlarıyla asılan mazlumların ahları.
Faili mechul cinayetlere kurban gidenlerin ahları...
O kadar çok ah var ki...
Bunca ah yangınını söndürmenin tek çaresi:
İslam'ı ilan etmek...
Ona da güçleri ve cesaretleri yetmez.
Öyleyse bitmeyen savaşa devam...
Yurtta sulh cihanda sulh...
Moiz Kohen Tekin Alp...
Yanmaya devam...
Hem kendini yaktın hem bizi...
Mehmet Şevket Eygi
Araştırmacı yazar
07 EYL 2011

2011-05-02

Prof. Fritz Neumark: Avrupalılar Türkleri Neden Sevmez? | Tarihten Türk çıkarılırsa ortada tarih kalmaz.

Prof. Fritz Neumark: Avrupalılar Türkleri Neden Sevmez? | Tarihten Türk çıkarılırsa ortada tarih kalmaz.
"Tarihten Türk çıkarılırsa ortada tarih kalmaz."  Prof. Fritz Neumark
Avrupalılar Türkleri Neden Sevmez?


Bir kısım öğrencisiyle Boğaziçi’nde geziye çıkan İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Alman asıllı Prof. Fritz Neumark öğrencilerinden birinin “ Avrupalılar bizi neden sevmez, Hocam?" Sualine şu cevabı verir;

- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hristiyanlar’ın hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince;

1- Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama, olaki laik olmak şöyle dursun, Hristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.

2- Sizler farkında değilsiniz ama, onlar şu gerçeğin farkındadırlar; Tarihten Türk çıkarılırsa ortada tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3- Avrupa’nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa’yı Pazar yapmaya başladınız.

4- En az 400 yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5- Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise Orta Avrupa ve Balkanları Haçlı Ordularına mezar ettiler.

6- Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce giyiminizden hayat tarzınıza kadar; ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar, sonra da kendi içinizde sizi bölmeye başladılar.

7- Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydi, İslamiyet bu gün belki sadece Hicaz’da varlığını devam ettirebilirdi. Kaldı ki Vehhabiliği kuranlar da İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Batı, her yerde İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadet’i devam ettirdi.

8- İfade ettiğim sebeplerden kilise size kin kusmaktadır.

9- Ben Türkiye’ye geldiğimde iki üniversiteniz vardı. Şimdi (o zaman) 19 üniversite var. Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı. Tarihinize bakın! Her medresede ilim tedrisatı vardı. İlk denizaltıyı Osmanlı’nın yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuz belki de ama Avrupa bunu biliyor.

10- Sizler, gerçek hüviyetinize, kimliğinize döndüğünüz zaman Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama bu şartlar da çok zor… ( Türklere Karşı Haçlı Seferleri)


[Ord. Prof. Fritz Neumark (1900-1991), Hitler’den kaçarak 1933’te Türkiye’ye gelir. İstanbul Üniversitesi İktisat ve Hukuk fakültelerinde dersler vermiştir.
20 Temmuz 1936'da kurulan ve 1937 yılı yaz sömestresinde faaliyete geçen İktisat Fakültesi'nde (Umumi İktisat ve Maliye Teorisi Kürsüsü) başkanlığı da yapmıştır. 1952’de döndükten sonra Frankfurt Üniversitesi’nde rektörlük yapmıştır.]

Bu ay öne çıkanlar