2012-05-31

Kur'an-ı Kerim şifre kitabı mıdır? Kur'an-ı Kerim'in şifresi kitabı ve Ömer Çelakıl üzerine ilmi bir değerlendirme

Kur'an-ı Kerim şifre kitabı mıdır? Kur'an-ı Kerim'in şifresi kitabı ve Ömer Çelakıl üzerine ilmi bir değerlendirme

TAKDİM

"Kur'an-ı Kerim'in Şifresi" adlı bir kitap yazan Ömer Çelakıl adlı bir tıp öğrencisinin, Kur'an üzerinde geliştir­diğini iddia ettiği birtakım matematik­sel yöntemlerle hem geçmiş hem de geleceğe dönük birtakım bilgiler bul­duğunu iddia etti. Bu iddialarla başla­yan tartışmaların ardından, Kur'an-ı Kerim'i referans göstererek kehânet derecesine varacak çok ciddi iddialar ortaya atıldı. Bu durum doğal olarak akıllara Kabalizm ve 19'cuları getirdi.

Görünüşte öyle olmasa ve bu şekil­de gösterilmek istenmese dahi, tartış­malar sürekli olarak Kur'an-ı Kerim'in bir şifre kitabı olup olmadığı üzerine gelip düğümlendi. Zaten bu iddiaların en büyük sakıncalarından ve geçmiş­teki örneklerinden anlaşıldığı üzere, amaçları Kur'an üzerinde tartışmalarmeydana getirmek.

Biz de bu tartışmalarla ortaya çıka­bilecek birtakım yanlış anlaşılmaları önleme adına Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerin­den Prof. Dr. Davut Aydüz ile bu ko­nuda nasıl bir yaklaşım gösterilmesi gerektiği, Kur'an-ı Kerim'in iddia edil­diği şekilde gelecekle ilgili nasıl bilgiler verdiği, bu fikirlerin Kur'an-ı Kerim'e zararları, bu tür yaklaşımların temelin­de hangi fikirlerin bulunduğu gibi, ko­nu üzerinde merak edilen tüm ko­nuları konuştuk.

Prof. Dr. Aydüz'ün konuşmalarında değindiği, dikkat çektiği en önemli nokta, Kur'an-ı Kerim'in bir şifre kitabı olmadığıydı. Prof. Aydüz, bu tür yak­laşımların geçmişten günümüze daha önce de çok kereler ortaya çıktığını da hatırlattı.

****

Son ayların en yoğun tartışma konularından olan "şifreciliğin" Kur'an-ı Kerim'e yarardan çok zarar verdiğini anlatan Prof. Dr. Davut Aydüz, Kur'an-ı Kerim'in kendi deyimiyle "mübin", yani apaçık bir kitap olduğunu söyledi:

- Öncelikle "Kur'an-ı Kerim'in Şif­resi" adıyla yayınlanan bir kitabın ar­dından Kur'an üzerinde kehânet tar­tışmaları yaşandı. Size göre; insanlar bu tür fikirlere/iddialara nasıl yaklaş­malı? Buna benzer kitapları okumak için konuyu nasıl değerlendirmelidir­ler?

- Kur'an-ı Kerim; mu'cize bir kelâmdır. Mu'cize kelimesinin kökü i'câz'dır ki; o da, "âciz bırakmak" manasına gelir. Bir şeyin benzerini yapmaktan muhatabı âciz bırakan şeye de mu'cize denir. Bu ba­kımdan Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz (sav)'in en mühim ebedî bir mu'cizesidir.

- Hangi yönden?


- Kur'an'ın mu'cize olu­şunun vecih ve cihetlerinin sayısı hususunda farklı görüşler olduğu­nu söyleyebiliriz.. İ'câzla meşgul olan âlimler birden başlayarak onlarca i'câz vechinden bahsetmişlerdir. Doğru olan da birçok âlimin belirttiği üzere, i'câz vecihlerini tahdit etmemektir/sınırlandırmamaktır. Her âlim ken­di zevkine, tabiatına ve yoluna uygun olan cihetleri almış, onları incelemiş, i'câz vecihlerini de onlara hasretmiştir.(1)

İ'câzu'l Kur'an literatüründe üzerinde en çok durulan başlıca i'câz yönlerinden bazıları şunlardır:
1    1- Dil ve Üslûp,
2- Muhtevâ özelliği,
3- Gayb bilgisi,
4- İlmî i'câz,
5- Sosyolojik deliller,
6- Sayısal i'câz (2).

Kur'an'ın her çağda öne çıkan bazı i'câz yönleri vardır. Günümüzde ise; ilmî i'câzıyle birlikte, sayısal veya matematik­sel i'câzı çokça konuşulmaktadır.

Sorunuzda; Kur'an'ın gelecek hakkın­daki bilgilerden haber vermesinden bah­sediyorsunuz, ki bu da Kur'an'ın i'caz, yani mu'cizelik yönlerindendir. Kısaca şöyle diyebiliriz: Gayb bilgisi: Kur'an'da geçmişe ve geleceğe ilişkin haberlerin bulunması, onun bir başka bir i'câz yö­nünü oluşturur. Kur'an-ı Kerim'de yer verilen tarihî olaylarla, Peygamber kıssa­ları geçmişe ait gaybî haberlerdir. Yapı­lacak bir savaşta Bizanslıların, İranlıları yenilgiye uğratacağı, Kur'an'ın tahrif edi­lemeyeceği, Hz. Peygamber'in düşman­larına karşı korunacağı, Bedir gazvesin­de Müslümanların galip geleceği, Müslü­manların Mescid-i Haram'a girecekleri ve Mekke'yi fethedecekleri önceden ha­ber verilmiş ve zaman içinde bu haberler aynen gerçekleşmiştir. İnsanların gaybı bilmesi mümkün olmadığından, bu tür haberleri ihtiva edenKur'an'ın bu yönüy­le de bir i'câz taşıdığı, İslâm âlimlerinin çoğunluğunca kabul edilir.

Tabii, sadece bunlar değil, Kur'an ge­lecekle ilgili daha birçok haber vermiştir ve verdiği haberler zamanı gelince hepsi gerçekleşecektir. Çünkü o Allah kelâmı­dır. Fakat bazı müfessirlerin ve tefsir il­miyle hiç alâkası olmayan kimselerin Kur'an'ı alet ederek gelecekten haber vermesi ayrı şeylerdir. Âyetler gelecekle alâkalı bir şey söylemediği halde, müfessir veya bir başkası kendi hevâ ve heve­sine göre "Kur'an şöyle diyor" diyerek, gelecekten haber veriyorlar. Adeta kâ­hinlikte bulunuyorlar, tabii, bunlar doğru değil. Söyledikleri şeyler gelecekte mey­dana gelmezse, bu Kur'an âyetlerinin hatası değil, âyete yanlış mana veren veya âyetin söylemediği şeyi ona söyletmeye çalışan kişinin yanlışıdır. Çünkü tekrar etmek istiyorum, Kur'an gelecek­ten haber vermiştir, haber verdiği şeyler zamanı gelince gerçekleşmiştir, haber verdiği diğer şeyler de zamanı gelince gerçekleşecektir. Kıyametin kopması, haşir, cennet, cehennem vs… Kur'an-ı Kerimin gaybden haber ver­mesine bu çerçeveden bakmalı. Kur'an'ın Şifresi isimli kitapta da doğrusu ciddi hiçbir delile dayanmadan, gele­cekten kehânet türü haberler verilmekte­dir ki, gerçekle hiçbir alâkası yoktur.

- Peki, Kur'an-ı Kerim bir şifre kita­bı mı, yoksa hayatın her anına yön ve­ren bir kılavuz olarak mı algılanmalı?

- Hayır, Kur'an bir şifre kitabı değildir. Fakat kitaba, "Kur'an-ı Kerim'in Şifresi" ismi verilmekle; Kur'an, şifreli bir kitaptır; onun için de bu şifreyi bilmeyen veya çözemeyen bu kitabı anlayamaz gibi bir yanlış anlamaya yol açılmaktadır. Halbu­ki Kur'an, şifreli bir kitap değildir. O, yine Kur'an'ın ifadesiyle "mübîn"dir, yani apaçık bir kitaptır. Başta Arapça olmak üzere, belli başlı bazı ilimleri öğrenen herkes, Kur'an'ı kendi ölçüsünde anlayıp istifade edebilir. Kur'an'ı anlamak için şifre çözmeye veya bulmaya ihtiyaç yoktur. Hem, bu şifre şimdiye kadar gizli kalmış ve bugün bulunmuşsa, demek ki Kur'an'ın kendisine indiği Peygamber Efendimiz (sav) başta olmak üzere Kur'an'ı kimse anlamamış demektir. Çünkü ne Peygamberimiz (sav), ne de daha sonraki asırlarda gelen müfessirler böyle bir şifreden bahsetmişlerdir. Ayrı­ca, böyle bir şifre aramak, Müslümanla­ra ne farz, ne de vaciptir.

Evet, Kur'an, sorunuzda da dediğiniz gibi; hayatımızın her an ve yanına yön vermesi gereken bir kılavuz kitaptır. Yoksa, şifreyi bulamayan, önceki asırlar­daki ve bu asırdaki insanlar, şifreyi bulamadıklarından dolayı haliyle Kur'an'ı an­lamamış olacaklar ve Kur'an'ın emirlerini yerine getirmediklerinden veya yasakla­rından kaçınmadıklarından dolayı da so­rumlu olmayacaklardır. Bu doğru bir şey değildir.

Şunu da söylemek isterim ki; bizim için önemli olan, şu içinde yaşadığımız andır. Biz Kur'an'a bakarız, bugün bize neyi emrediyor onu yaparız, yasakların­dan da kaçınırız. Biz bunlardan sorumlu­yuz. Yoksa bunları terkedip, biraz oriji­nalite yapmak ve meşhur olmak, biraz da zevk için "Acaba Kur'an istikbal ile il­gili ne diyor?" diye meşgul olmak, bana abesle iştigal gibi geliyor. Önemli olan, bugün Kur'an bizden ne istiyor, öncelik­le onu hayata geçirmektir.

BU TÜR KİTAPLAR İNSANLARIN İMANINI SARSABİLİR

- Bu tür araştırmalar, iddialar, yak­laşımlar sizce İslam'a zarar mı verir, yoksa fayda mı getirir? Yani, olacağı iddia edilen olayların ileride ortaya çıkması, İslam'a yönelişi sağlayabilir mi?

- İsterseniz soruyu biraz değiştirip, öy­le cevap verebilirim: Kitap, okuyucuların imanlarının artmasına mı yoksa azalma­sına mı vesile olur?

Her şeye rağmen, birkaç okuyucu­nun; "Kur'an madem bu kadar hadise­den bahsediyor, içinde bunlar var, öy­leyse bu kitap Allah'ın kelâmıdır"diye­rek, Allah'a olan imanları ve Kur'an'a olan bağlılıkları artmışsa, o zaman bu ki­tap takdire şayandır diye düşünebiliriz. Fakat, Kur'an'ı kehânet kitabına benze­tip, Kur'an'ın söylemediği şeyleri ona söyletip, Kur'an'a göre ileride şunlar şunlar olacak deyip, daha sonra da söy­lenen şeyler gerçekleşmediğinde, işte o zaman birkaç değil, birçok insanın Kur'an'a olan imanı sarsılabilir. Çünkü tarih şahit ki; Kur'an istikbal adına ne demişse hepsi olmuştur, olacak dediği şeyler de zamanı gelince gerçekleşe­cektir (Kıyametin kopması, sorgu suâl, Cennet-Cehennem vs.), Kur'an yalan söylemez. Kur'an'ın söylemediği şeyleri Kur'an'a söyletmek isteyenler ise hep yanılmışlardır. Onun için büyük müfessirler hep ihtiyatlı davranmış ve Kur'an'ın müteşâbih âyetlerinin tefsirinde ihtimalli konuşmuşlardır. Bu âyetin manası kesin şudur, dememişlerdir. Benim anladığım kadarıyla âyetin te'vili şudur, ama yine de işin doğrusunu Allah bilir demişlerdir.

- Sözkonusu kitabın yazarının ko­nuşmalarını, sözlerini takip ettiyseniz, size göre bu kişi art niyetli biri mi, yoksa samimi duygularla bir araştır­ma mı yapmış?

- Yazar, gerek kitabındaki üslûbu, ge­rekse televizyonlardaki konuşmaları iti­bariyle samimi, art niyeti olmayan bir Müslüman görüntüsü vermektedir. İşin doğrusunu elbetteki Allah bilir. Yani yarın nasıl bir görüntü sergileyeceğini bugün­den bilmek zor. Malumunuz, "Şeyh uç­maz, müridleri uçurur"diye bir söz var­dır. Buradan hareketle, yarın bu yazara değişik çevreler belli misyonları yükleye­bilirler ve o da -argo tabirle ifade edece­ğim- dolduruşa gelebilir. Zira bir TV programında, bazı seyirciler; "Siz mesih misiniz, mehdi misiniz, yoksa bir pey­gamber misiniz?" gibi sorular sordular. Ayrıca değişik kişi ve kuruluşlar tarafından da kullanılabilir. Ben bugünkü gö­rüntüsüne göre iyimser konuşuyorum. Çünkü bir TV programında, "Ben Kur'an'ı okudukça hayranlığım arttı, bu çalışmalarımı yayınlamakla başkalarının da hayranlığı artsın istedim" dedi. Tabii, kişinin beyanı esastır.
Ayrıca bir ilâhiyatçı olmadığı halde Kur'an'a ilgi duyması, üzerinde ciddî ka­fa yorması ve bunları faydalı olur düşün­cesiyle kaleme alıp neşretmesi, tebrike şayan davranışlardır. Yazar, bu çalışma­sıyla, İlahiyat veya Diyanet camiasından olmayan kimselerin de Kur'an üzerinde çalışma yapabileceklerini göstermiştir. Yani bu Kur'an, sadece İlâhiyatlılara mahsus bir kitap değildir. Fakat keşke, kitabını yayınlamadan önce işin müte­hassıslarına bir kontrol ettirseydi.


Bu eksikliğini kendisi de hisset­miş olmalı ki, "Benim yaptığım bu çalışma bir başlangıç, Arap­ça bilen ilâhiyatçılar daha ileri seviyede şeyler bulabilirler" diyor.

19'CULARLA İLGİSİ VAR GİBİ...

- Bu tür araştırmaların  19'cular veya Kabbalizmciler tarafından desteklenmiş olabileceği de konuşuldu. Sizce bunlar söz konusu olabilir mi?

- Her ne kadar yazar, "Bunlarla alâkam yok" dese de, var gibi görünüyor. Çünkü, Edip Yüksel ile görüştüğünü bir TV programında kendisi söyledi. Ondan veya çalışmalarından etkilenmediğini söylese de, benzer yönleri var. Belki ya­zarın böyle bir niyeti olmayabilir ama, ki­tabında bazı bilgileri bunu yalanlıyor. Bu­rada başka bir mesele gündeme geliyor, o da; yazar ve yayınevi ikilemi!

Yazarın Kur'an'a karşı samimî yaklaşı­mını, maalesef yayınevinde aynı şekilde göremiyoruz. Yazarın ifadesiyle, hazır ol­mayan notlarını yayınevine vermiş, yayı­nevi de kendi duygu ve düşüncesine göre önsöz yazmış, başlıklar atıp yayına hazırlamış. Böylece, yazarın da katılmayacağını zannettiğimiz bazı olumsuzluk­lar ortaya çıkmış. Meselâ, kitabın II. Bölüm'ünün başlığı; "Kur'an-ı Kerim'in Ger­çekleşen Kehânetleri”dir. Bu başlıkla, Kur'an adeta bir kehânet kitabına ben­zetilmiştir. Kehânet kitabının yazarı da dolayısıyla -Mekkeli müşriklerin Pey­gamber Efendimiz (sav) için dediği gibi hâşâ- kâhin olacaktır. Hem Peygamberi­miz kâhin olmaktan, hem de Kur'an ke­hânetten uzaktır. Aynı şekilde s. 281 'de, "..çeşitli ezoterik bilgiler ve kâhinlerin söyledikleriyle bizim Kur'an-ı Kerim'in içinden çıkarttığımız yakın geleceğimizle ilgili bilgiler arasında büyük bir paralellik bulunmaktadır"ifadesi de, Kur'an'ı kehânet kitabı seviyesine indirmektedir ki, hiçbir Müslümanın kabul edemeyeceği bir iftiradır. Bu kehânet tabirleri de yaza­ra ait gibi görünmüyor. Nitekim yazar, bir televizyon kanalında bu ifadelerin kendi­sine ait olmadığını ve bunlardan rahatsız olduğunu açıkladı.
Önemli bir diğer nokta da, yazar Kur'an üzerine bu kadar kafa yorduğuna göre, Kur'an'ın Allah kelâmı olduğuna inanan bir insan olduğunu gösteriyor. Bu çalışma boyunca yazarın Kur'an'a hay­ranlığı artmış olması gerekmektedir. Ne­tice itibariyle de, öyleyse bu Kur'an olsa olsa, ancak Allah'ın kelâmı olabilir deme­si beklenirdi. Fakat kitapta böyle bir ifa­deyi bulmak mümkün değil. Sanki Kur'an'daki bu kadar tevâfuk gayet nor­malmiş gibi verilmektedir. Bu da yazar­dan ziyade, yayınevinin üslubu gibi görünüyor. Bu üslup da, oryantalist bir üsluba benziyor.

TEK DEĞİL, BİRÇOK KURAL UYGULANMIŞ

- Kitapta anlatılan ve şifrelerin çö­zümünde kullanılan yöntem size göre Kur'an mantığına uygun mu? Ya da siz şifre yöntemini mantıklı buluyor musunuz?

- Kur'an mantığına uygun değil ve doğru da bulmuyorum. Çünkü, şifrenin esası, genellikle bir sûrede tekrar eden âyetlerden oluşuyor. Fakat birçok sûre­de tekrar eden âyetler olmasına rağmen, buralarda şifre tutmadığından olacak, bunlara hiç temas edilmemiş. Öyleyse ya şifrede bir yanlışlık var, ya da -hâşâ-bu sûre ve âyetlerde. Çünkü, 19 mucize­si ile ortaya çıkanlar, bunu bütün Kur'an'a tatbik etmişler, fakat Tevbe Sûresi'nde tutmayınca son iki âyeti inkâr cihetine gitmişlerdir. Buradan hareketle, şifrenin tutmadığı yerlerde, yeni bir şifre mi bulunacak, yoksa -hâşâ- âyetlerde bir eksik kusur mu aranacak?

Matematik yönüyle şifre tutuyor mu, tutmuyor mu, gibi bir soruya da cevap vermek isterim. Fakat ben matematikçi olmadığım için, bilmediğim sahada ko­nuşmak istemiyorum. Onun için Bilkent Üniversitesi Matematik bölümündeki ba­zı araştırmacılardan, konuyla ilgili aldığım bilgiyi aktarmak istiyorum: "Kitapta tek bir kuralın olmadığını görüyoruz. (Aynı kuralın değişik varyasyonları diye bah­sedilen) Bir çeşitlilik var. Bu çeşitlilik dü­şünüldüğünde, yüzlerce, belki de binler­ce kurala ulaştığımızı görüyoruz. Bu da, istediğimiz tarihe ya da sayıya ulaşma ihtimalini çok artırmaktadır. Bu durum şifrenin farklı varyasyonları olarak açıklanamayacak kadar genişlik kazandırmak­tadır. Verilen her örnekte metot bir mik­tar değiştirilmektedir. Bu da karşımıza verilen örnek sayısının birkaç katı kadar metot çıkarıyor. Mesela, merkez sayısı­nın bulunmasında 0,1 ve ilk sayının kul­lanılması metot sayısını 3 katına çıkarı­yor. Merkez sayısın 2. kademede yer alıp almaması, metot sayısını 2 katına çı­karıyor. Gene ikinci kademede 1 sayısını öne koyup koymama (harf-i mukataalı sûrelerde) metot sayısını 2 katına çıkarı­yor. Böyle birçok varyasyona sebep ola­cak yöntem değişikliği var. Bu şekilde metot sayısının geometrik olarak arttığını görüyoruz. Açıkça keyfilik sırıtmakta. Çünkü bu şekilde yüzlerce yönteme ula­şıyoruz. Sonuç olarak (bizce) şifreye ulaştıran bir metot sözkonusu değil. Ya­pılan şeylerin de matematiksel herhangi bir değeri yok."

- Sizin, kitaptan veya sözkonusu ki­şinin konuşmalarından tesbit ettiğiniz çelişkiler/tutarsızlıklar var mı? Neler­dir?'

- Kur'an'a duyduğu ilgi ve alâka ve göstermiş olduğu gayretten dolayı tebrik edilecek olan yazarın, İslâmî altyapısının olmaması, İslâm tarihini ve üzerinde ça­lışma yaptığı Kur'an'ın dilini, yani Arap­ça'yı bilmemesi, onun bazı hatalar yap­masına sebep olmuştur. Mesela, Mek­ke'nin fethi, hicri 13. yılda değil (s. 120-124), 8. yıldadır; Hz. Yusuf (as), Mısır'ın hükümdarı değil (s.161), hazineden sorumlu bakanı olmuştur; furkân kelimesi "ölçü" manasında değil (s.200), "ayıran, hakkı batıldan ayıran" manasındadır. Bu hataları daha da çoğaltabiliriz.

Ayrıca, tefsir kitaplarına baktığımızda, bazı âyetlerin tefsirinde büyük müfessirlerin farklı yorumlar ortaya koyduğunu görüyoruz. Buna rağmen, "Kur'an-ı Ke­rimin Şifresi" isimli kitapta, özellikle farklı yorumlara müsait âyetlerde bile ciddi bir tefsir kaynağına müracaat edilmemiştir. Sadece Türkçe yazılmış bir tefsire müracaat edilmiş ki, bu tefsir birçok yönüyle tenkit edilmiş ve reddiyeler yazılmış bir tefsirdir. Arapça bilmediği için Arapça kaynaklara müracaat edemeyen yazar, en azından Türkçe tefsirler arasında ehl-i ilim tarafından hüsn-ü kabul görmüş merhum Elmalılı M. H. Yazır’ın tefsirinden istifade edebilirdi. Böylece birçok konu­da hataya düşmezdi. Kur'an hakkında bir kitap yazarken, başta tefsir kaynakla­rı olmak üzere, diğer İslamî ilimlerdeki kaynaklardan hiçbirine müracaat edil­memesi ciddî bir eksikliktir.

Diğer bir konu da: Kur'an sûreleri, iniş sırasına göre değil, bugün elimizde olan tertibe göre sıralanıp numaralandırılmış­tır. Nüzul sırasına göre de numaralandıranlar vardır, fakat bunda çok ciddî ihti­laflar meydana gelmiştir. Yani kesinlik yoktur. Kitapta bu hususta istifade edilen kaynak olmadığı için, kimin sıralama­sının esas alındığı bilinmemektedir. Do­layısıyla bu sıralamayı yapanların yaptığı doğru mu/değil mi, tartışmalıdır. Tartış­malı bir sıralamayı şifrede kullanmak doğru değildir.

KİTABIN YAZARI KULLANILIYOR

- Bu veya buna benzer çalışmaların perde arkasındaki gerçek amaçlar sizce neler olabilir?

- Yazar, kötü niyetli birisi olabilir. Ama ben, yazarın ifadelerinden ve Kur'an'ın sûizanı yasaklamasından hareketle hüsnüzanı elden bırakmak istemiyorum. Evet, bu çalışmayı yapan yazar samimi olabilir, ama birileri bu samimiyeti suiisti­mal edebilir. Sanki kitapta bu seziliyor gibi. Çünkü bazı devletlerin kuruluşuna Kur'an'dan işaretler getirme veya bulma, meşru olmayan şeyleri meşru gösterme gayreti olabilir mi, düşüncesini akla geti­riyor. Ayrıca, yarın herkes kendi kafasına göre, bazı şeyleri meşru göstermek için Kur'an'ı kullanmaya yeltenebilirler. Aslında tarihte bazı batıl mezhepler, âyetlere yanlış mana vererek ve desteksiz yo­rumlar yaparak batıl görüşlerine Kur'an'dan destek aramışlardır. Zorlama şifreler de aynı neticeye götürebilir.
"Yazar iyi niyetli görünse bile, başka­ları tarafından kullanılabilir" dedim. Buna örnek olarak biraz önce söylediğimiz "Yazar ve yayınevi ikilemi'ni (!) göstere­biliriz,

Sonuç: Kur'an'da her şey vardır; fakat çapına, azametine, önemine, mâhiyet ve kıymetine göre vardır. Fakat Kur'an'da: en önemli mesele; Tevhîd, Nübüvvet, Haşir, kulluk, ebedî saadeti kazanma, azaptan korunma... Bunlardan başka, Allah'ın kâinattaki icraatı, sanatlarının teşhiri, sıfat ve esmasının tecellileri, sis­tem ve kürelerin muhteşem bir nizam ve ahenk içinde bunu ifâde etmesi... Bütün bunlar en ince ayrıntılarına kadar açık seçik anlatılmış ve şimdiye kadar Müslü­manlar bunlardan istifade ettiği gibi, bundan sonra da istifade etmeye devam edecektir.
Ayrıca Kur'an'a, belli devrelerde orta­ya çıkacak ilmî gelişmeler ve teknik bu­luşlar da, ehemmiyet ve kıymetine göre açıkça olmasa da, ya işâreten veya remzen Kur'an'da vardır. Fakat, herkes her şeyi onda olduğu gibi göremeyeceğin­den, çalışma, tefekkür ve ilhamla erbabının anlayabileceği nişanlar, işaretler, alâ­metler ve ipuçları halinde vardır.

Kur'an'ın indiği günden beri bu işin mütehassıslarından kimsenin an­layamadığı bir şifreyi bulmuş bir eda ile ortaya çıkan "Kur'an-ı Kerim’in Şifresi" isimli kitap, -eğer okunacaksa- yukarı­daki değerlendirmelerimiz çerçevesinde okunmalıdır.

(1) Suat Yıldırım, Kur'an-ı Kerim ve Kur'an İlimlerine Giriş, İstanbul 1983, Ensar yay., s. 174.
(2) Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansik­lopedisi, i'câzu'l Kur'an maddesi.

Sami Altun
Cuma Dergisi, 2004

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar