İnsanlık kozmik kontrol altında. Savaş artık cephelerde değil insanların hatta bütün canlıların beyinlerinde... |
Sosyal Siyaset Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, insan beyinlerinin çeşitli yöntemlerle kontrol edildiğini ve yönlendirildiğini söyledi.
Takdim
Uzun yıllardır dünyada olduğu gibi Türkiye'de de beyin kontrolü ve yönlendirilmesi konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Kamuoyu tarafından da tam olarak anlaşılamayan bu konuyla bağlantılı olarak kozmik bilincin ne olduğu, bu konuda yapılan araştırmalar, deneyler, geliştirilen yöntemler, ulaşılan sonuçlar üzerine Prof. Dr. Ahmet Maranki ile söyleştik.
Kozmik Bilinç alanında çalışmaları bulunan, son olarak "Kozmik Bilinç" adında bir kitap yazan ve Azerbaycan'da bu konularda önemli kuruluşlarda görev yapan Prof. Dr. Maranki, kozmik bilincin evrendeki bilim olduğunu belirterek, insanların beyinlerinin kontrol altında tutulabildiğini ve yönlendirilebildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Maranki, 10 yıl BM'nin Rusya'daki kalkınma programlarında (UNDP) uzman olarak çalıştı. Kozmik araştırma merkezlerinde bulundu. Halen Rus Bilimler Akademisi'nin Bilim ve Buluş Adamları Cemiyeti'nin Genel Sekreterliği'ni yapıyor.
-Son zamanlarda Kozmik bilinçten çok söz ediliyor, Siz birkaç televizyon programında bahsettiniz. Hatta "Kozmik Bilinç" isimli bir kitap hazırladığınız biliniyor, Nedir "Kozmik bilinç?"
-Peygamber Efendimiz (sav)'in "İlmin yarısı sormaktır"şeklinde bir hadisi şerifi vardır. Biz de sormaktayız ve bunun cevabını kâinatta aramaktayız. Kozmik bilinç de kâinatta olan hadiselerin nasılını, niçinini, nedenini araştırmaktır. Kozmik bilinç, "evrendeki bilim" demektir. Felsefeciler Ay'ı, yıldızı, Güneşi, Satürn'ün halkalarını araştırırlar. Ama Ay'ı, yıldızı, Satürn'ü birbirine bağlayıp onu döndüren ve niçin döndüğünü izah eden şeyi açıklamazlar. İşte kozmik bilinç kâinatı, hayvanatı, nebatatı idare eden tek bir merkezi güç olduğunu ve merkezin de bize neler bildirdiğini araştırıyor. Yani "kozmik bilinç"kâinat kitabını araştırır.
Bir Kur'an ve bir de kâinat kitabı vardır. Dünya insanlığı artık şunu bilmeli; yaşananlar ayrıdır. bilinenler ayrı. Bazı şeyler için bilimsel izah gerekir deniyor ama bu, bilimsel değil gerçektir. Çünkü bugün bizim konuştuğumuz, duyduğumuz ses dalgaları bütün ses dalgaları içerisinde bir iğne ucu kadar yer tutar. Yine gördüğümüz bütün renkler, renk boyutları içinde iğne ucu kadar yer tutar. Bizim algıladığımız renkler sadece kırmızı ile mor arasıdır. Yine algıladığımız kokular, hisler, duygular bizim ölçülerimize göredir. Ama bunun ötesinde başka âlemler, boyutlar vardır. İşte kozmik bilinç bunu araştırır.
ETRAFIMIZDA KATRİLYONLARCA CANLI VAR
-Gördüğümüz renklerin ötesinde renkler var mı? Duyduğumuz ses dalgalarının Ötesinde ses dalgaları var mı?
- Vardır ve bilim bunu ispat etmiştir. Psikokinezi, yani maddenin mânâ ile izahı. Bilim bugün bunun nasıl olduğunu araştırmaktadır. Biz bunun mânâ boyutuna çok fazla girmeyeceğiz. Buna binlerce kitapta girilmiş ama bir şey anlaşılmamış ki, insanlık bugünkü zor durumda. Bilimin mevcut yöntemlerinin dışında akıl yürütme, tahayyül dediğimiz ikinci aşaması, sezgi, yoğunlaşma, hissetme yani kozmik boyutu vardır. İşte kozmik bilinç bu "ötelerden" bahsediyor. O öte de Hablullah (Allah'ın ipi)dediğimiz bir iple merkeze bağlıdır. Bilgisayarlardaki kablo gibi kâinattaki bütün nesneler fiiliyatlarında, hareketlerinde tek merkeze bağlıdırlar. Kâinatta cansız yoktur. Taş, toprak da canlıdır. Kur'an-ı Kerim'de zîhayat, zîruh ve zî-şuur sahipleri olarak adlandırılan ve artık bugün bunda tereddüt edilmeyen bir yaratık silsilesi var. Ama bu silsilenin dışında yine ilahi kitaplarda buyurulduğu gibi "sizin görmediğimiz benim görevlilerim vardır dünyada" deniyor.
İşte bunu gâvur dediğimiz Rus bilim adamları ölçmüş. Gâvur kim, tartışılır!.. Her şeyi kabul edip bunların dışına çıkmayıp at gözlüğüyle meseleye bakanlar mı, yoksa din, milliyet vs... adına bunları araştırmayıp bizi bu hale düşürenler mi?
Ruslar "insan aurası" dediğimiz enerjisinin etrafında 10 üzeri 16 milyon canlının yaşadığını görüntülemiş. Yani her an bir santimle bir metre kadar etrafımızda bizi kalkan gibi "koruyan veya zarar veren" yani hayatımıza, fiiliyatımıza, halet-i ruhiyemize bağlı olarak katrilyonlarca canlı var. Bunlara "nariler, nuriler"de denilebilir. Biriyle tokalaştığınız zaman halsizleşirsiniz veya birisi size baktığı zaman yıkılırsınız. Ya da ilim meclislerinde bulunduğunuz zaman müsbet enerji yüklenirsiniz. Kötü meclislerde, kötü insanların yanında bulunduğunuz, kötü fikirlerle beslendiğiniz zaman fiziki olarak da bir şeyler kaybedersiniz. İşte kozmik bilinç bütün bunları araştırıyor ve akılları gözlerine veya midelerine inenlere anlatmaya çalışıyor.
İNSANLARIN BEYNİ KONTROL ALTINDA
- Beyin kontrolü ve zihinlerin yönlendirilmesi konusunda yoğun tartışmalar var? Böyle bir yönlendirme veya kontrol var mı?
- Dünyada FM dediğimiz akustik frekansları olan mikrodalgalar, nöroelektomanyetik dalgalar, uzaktan da olsa beyinlere tesir edebilmekte, davranışlar kontrol edilebilmektedir. İki yıldır kozmik bilinci insanlara, konferanslarda, televizyonlarda, gazetelerde anlatmaya çalışıyoruz. Bunları duyan insanlar garip garip bakıyorlar. "Böyle bir şey var mı?” diye soruyorlar. Çünkü dünya insanlığının beyni kontrol altına alınmış durumda. İnsan düşünen bir varlıktır ama bugün çeşitli yöntemlerle düşündürürülmüyor.
- Peki, nedir bu yöntemler?
- Öncelikle aldığımız gıdaların içinde hormon denilen menfi/olumsuz/zararlı maddeler yüklüdür. İçtiğimiz coladan, yediğimiz dondurmalardan tutun da bütün ilaçlar, etler, sütlerde mevcuttur bunlar. Siz, tavukların bugün nasıl yetiştirildiğini görseniz, yiyemezsiniz.
- İnsanların düşünmemesi için o gıdaların içine maddeler mi karıştırılıyor?
- Bunların planlı yapılanı var, bir de hileye kaçarak yapanlar vardır. Özel olarak bu gıdalar ülkemize gönderilir. Birçok yabancı sigara dünyada çok çeşitli üretilir. Türkiye'ye ise ayrı sigaralar gönderilir. Onun içine ayrı katkı maddeleri enjekte edilir. O insanların doğacak çocukları, düşük ağırlıklı, hırıltılı, hastalıklı, ince kemikli, geri zekalı, şaşı olsun diye. Bunu ben demiyorum, yapılan araştırmalar söylüyor. Demek ki, her şeyde bu sıkıntıyı duyuyoruz. Niçin yüzyıl önce bu kadar hastalık yoktu? Birçok hastalığın virüsle bulaştığı bugün artık ortaya çıkmaktadır. Demek ki hastalıklar ağzımızla aldığımız, bedenimize giren bu gibi şeylerle bilinçli olarak oluşturulmaktadır denilebilir.
İkinci yöntem olarak; radyo dalgaları ile yapılan tahribatlardır. Uzaktan radyo dalgaları ile beyinler yönlendirilip etkilenmektedir. Mesela elimizde bulunan cep telefonu... Telefonda artıya bastıktan sonra bire basarsanız çevrilen numara Amerika ile konuşturur, yediye basarsanız Rusya ile... 1'le 7 arasındaki tuş sesi farklıdır. Aynı piyanonun tuşları gibi. Dalga boyları farklıdır, onun için sesleri farklı algılarız. Bir tuşa bastıktan sonar bizim sesimizi Amerika'ya ulaştıran nedir? İlahi metodla baktığımızda bunu taşıyanlar var. Bediüzzaman Hazretleri; "Sesler hava zerreleri üzerinde taşınır" diyor. Bunun bir ileri boyutu daha var. Hava nedir? Sadece bizim bildiğimiz hava mıdır? Seslerle, kokularla, ateşle, ışıkla, elektrikle, karanlıkla taşınır bunlar. Demek ki bunların hepsi bir yaratık. Karanlık, güneşin batması değil. Bugün karanlıkta bir gözlük takıyorsunuz, insanı görüyorsunuz. Bu yeni bir boyuttur. İnsanlık bunlardan bilgisiz. Bunlar bugün mutlaka araştırılmalıdır.
Güneşin ışığıyla ısısını getiren aynı olamaz. Işığını getiren ayrı bir çeşit varlıktır, ısısını getiren ayrı... Yağmur damlasını alıp getiren ayrıdır, gecenin karanlığında yıldızları görmemizi sağlayan ayrı bir çeşittir. Demek ki etrafımızda farklı dalga boylarında farklı boyutlarda göremediğimiz o kadar yaratılmış varlıklar var ki... Mesela kozmik bilince göre virüs, bakteri, cin, şeytan, melek gibi varlıklar İzafi tabirlerdir ve bunlar enerjinin farklı boyutlarıdır. Nariler ve Nuriler gibi... Nazar olayı; mesela bir öküze bakıyorsunuz ne kadar güçlü diyorsunuz hayvan ölebiliyor. Onu öldüren bizim menfi bakışımız, öküzün enerjisinin buna yetmemesidir.
IRAK ASKERLERİ MANGURTLAŞTIRILDI
- Peki, Irak'ın işgalinde Amerika bahsettiğiniz yöntemlerden faydalandı mı?
- Sayko akustik ve sayko nörotik dediğimiz ses dalgaları vardır. Yani sıfırla sonsuz arasında. Bugün bilinen dalga boyları 1 ila 36 hertz arasında olup, alfa, beta, teta ve delta olarak adlandırılır. Bunlar o kadar aralıklıdır ki, mesela bir radyoyu düşünün. Radyonun düğmesini bir milimetre çeviriyorsunuz, başka bir kanal çıkıyor. Yani bu kadar yoğunluklu dalga aralıkları var. Her dalga aralığında da bir ses, bir komut var. Biri Çin'e giderken, diğeri Maçin'e gidiyor. Bu ses dalgalarını ne kadar yakından insanlara yönlendirirseniz, tahrip gücü o kadar yüksek olur. Amerika, Irak'ta Apachi helikopterleri ile sayko akustik ve sayko nörotik dalgalar yayarak Irak'ın yüz elli bin Cumhuriyet Muhafızını -ki, bunların özelliği sarayı ve Saddam'ı korumaktı-mançurya kobayı dediğimiz, robot askerlere çevirip şuursuzlaştırdı. Tabii bu dalgalar bizim kulaklarımızla duyamayacağımız dalgalardı.
Mesela; Amerika'da alışveriş merkezlerine girdiğinizde fonda bir müzik vardır. O müzikteki bir ses, sizi devamlı alışverişe yöneltir. Bunlar artık belgelidir. Apachi helikopterlerinin verdiği dalga boylarıyla o sığınaklardaki insanların bir anda beyni bulandı. Ne yapacaklarını unuttular. Mangurtlaştılar. "Biz burada niye bekliyoruz?" dediler. Dışarıya çıktılar ve sokaklarda gezen insanlar oldular. Apaçiler günlerce önceden Bağdat'ın üzerinde belli yerlerde uçtular ve bunlara ateş açılmadı. Bunların sebepleri var. Bunun yanında buralara atılan gıdalar oldu. İncelemelerde bulunmak için gidildiğinde bırakılan maddeler, kokular oldu. İşte bunlarla insanlar tesir altına alınarak, düşünemeyen, fikirsiz bir mahluk, mançurya kobayı oldular.
Bunun tam tersi, yani insanları savaştırmak için de farklı yöntemler vardır. Yatakhanelerde LSD denilen gazlarla ve vitamin hapları gibi haplarla insanlar savaşçı haline getiriliyor. Mesela Rus ordularının Afganistan'daki binlerce insanı katletmeleri, testere ile kesmeleri, bir kişiye yüzlerce kurşun sıkılması gibi. Kızılordunun Bakü'ye girdiği sıralarda binlerce kişi tank paletleri altına yattı ve "Ruslar bizi öldürmez" dediler. "Biz sizden kız aldık, sen benim eniştemsin, ben senin kayınbiraderinim" dediler. Ama bir anda bir düğmeye basılmış gibi o askerler komut almışçasına tanklarına bindi ve binlerce kişiyi paletlerin altında ezdi, arkasından kepçelerle toplayıp Hazar Denizi'ne attılar. Biz bu olayları yerinde gören canlı şahitleriz.
Rusya'da Amon dediğimiz özel birlikler yetiştirilmiştir. Moskova'da bir toplantıdayız. Yer Glasnost Vakfı, Konuşmacı Valeriko Konivka. Bu adam Beyin Kontrol Merkezinin başuzmanı. Uzmanlık alanı KGB'nin tesiriyle Amonların ölüm makinesi yapılması. Sonuç başarılı. Orada şu itirafta bulunuyor; "Pişmanlık duyuyorum ve açıklıyorum ki bu beyni yıkanmış insanlar (Amon birliklerinden bahsediyor) bir daha topluma kazandırılamaz, enkaz haline gelmiş, ölümü bekleyen et yığınlarıdır." Sovyetler Birliği yıkıldı da bunlar ortaya çıktı. Artık dünyanın diğer ülkelerinde neler olduğunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.
- Sinemanın, özellikle de Hollywood'un beyin kontrolünde rolü var mı?
- Bugün Hollywood özel olarak kurulmuştur, çeşitli istihbarat birimleri tarafından özel olarak finanse edilmektedir. Zamanı geldiğinde belli filmler yaptırılarak dünya insanlığı, sinemalarla, filmlerle, radyolarla, televizyonlarla uyutulmakta, yönlendirilmektedir. Belli yerlere kanalize edilmektedir. Harry Potter, Matrix'ler ile neler yapıldı? Yüzbinlerce film, kitap, oyuncak sattırıldı. Bir Matrix filmi haftalarca gündemi meşgul etti. Burada verilen mesajlar bellidir. Birileri bunları yapmaktadır. Biz bunları kınamaktan öte bir şeyler yapmalıyız.
DÜŞÜNCELER SİSTEMLİ BİR ŞEKİLDE YÖNLENDİRİLİYOR
- Bu yöntemlerin çalışma mantığı nasıl?
- Radyo dalgaları patolojik olarak beynin normal çalışmasını bozar, etkiler, algılamalarda eksiklik oluşturur. Bu bilimsel olarak da izah edilmiştir. Bunlar manyetometre denilen aletlerle ölçülebiliyor artık. Radyo hipnotik dalgaların parazitel etkileriyle beynin yönlendirilmesi, beyin odaklanmasıyla hafızaların ve duyguların etkilenmesi bugün manyetometrelerle ölçülebilmektedir. Beyin nöronları davranış gösterirler. Bu sayko akustik ve sayko nörotik dalgalar, beyinleri etkileyip, bulandırarak en azından vazifelerini unutturuyor. 1996 yılında Kafkaslar'daki bir devletin Bakanlar Kurulu'na yönlendirilmiş iki tane sayko akustik dalga boyu veren makineler bulunmuştur. Ve o ülkenin Cumhurbaşkanı bir gün sonra bunu kamuoyuna açıklamıştır.
Şimdi yurtdışına giden üst düzey görevlilerimiz var. Bakıyorsunuz oraya vatan, millet, bayrak diye gidiyorlar ama, istisnalar hariç dönüşte vatana, millete, bayrağa ihanet ediyorlar. Şark insanında bir hastalık var. Rahatsızlandı mı gidip ameliyatını Amerika'da yaptırıyor. Nörocerrahi denen bir yöntem var. Artık dünya çiplerle idare ediliyor. Milimetrenin kaç katı küçüklüğünde bir çipi bedene yerleştirdiğinizde o çip nöronlara tesir edebiliyor artık. Belki o insanlar hasta edilebiliyor ve ölebiliyorlar. Bunlar vakıadır ve uygulanmaktadır.
- Peki, beyinlerin yönlendirildiğine, kontrol altında tutulduğuna dair müşahhas deliller var mı?
- Son dönemde Fransa'da zihni yönlendirme ile ilgili bir yasa tasarısı kabul edildi. Yani devlet yıllardır uyguluyor ama artık açığa çıktığından yasalaştırıyor. ABD'de ise dahili yıkıcılara karşı kullanılması için kanuni olarak telepatik yönlendirme yapma yasasını kanunlaştırıyorlar. Bugün Filistin'de, Çeçenistan'da, Bosna Hersek'te, İslâm'ın hükümlerine göre kardeş hukukunda olan insanlar katledilirken, 90 Müslüman ülkenin hiçbirinden ses çıkmamakta, hatta el altından destek verilmektedir. Siz bu insanların bu hale nasıl getirildiğini sanıyorsunuz? Bakıyorsunuz Irak, İran'a saldırıyor. Dini hükümde iki Müslüman birbirine saldırdığında ikisinin de yeri cehennemdir. O zaman bizim bunların arkasında bir şey aramamız lazım. Son 50 yılda İngiltere'nin Fransa'yla veya Amerika'nın İngiltere'yle savaştığı görülmüş mü? Bu kimlere yaptırılmaktadır? İslâm ülkelerine....Bilhassa direnç noktası en yüksek olan Türk insanı üzerinde oyunlar oynanmaktadır? Tek kale burasıdır. Bu kale de yıkılırsa dünyada asimile edilemeyecek başka bir millet kalmayacaktır. Onun için Türkiye ile uğraşılmaktadır.
AMAÇ, GİZLİ DÜNYA DEVLETİ KURMAK
- Nihai hedefi nedir bu faaliyetlerin?
- Bizim Allah'ımız bir, Peygamberimiz bir, kıblemiz bir, örfümüz bir, âdetimiz bir... Bu ülkede yaşayan birisiyle bin tane bir nokta sayabiliriz. Ama bakıyoruz ki; Türklük adına 2 bin cemiyet,İslâmiyet adına 3 bin cemiyet, vakıf, dernek kurulmuş. Bu oyundur, yönlendirmedir, planlı, nizamlı ve intizamlı bir tahriptir. Bu dernek, vakıf ve kuruluşların başındaki insanlar düşünmelidir. Dünyada ise gizli dünya devleti kurulmaya çalışılıyor. Hedef budur. "Project Freedom Network" adlı sitede bu yayınlanmıştır. Biz Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz.
Zikredilen projenin beş ana maddesi vardır. Birincisi; merkezileştirilmiş bir dünya yönetimi kurmak. Bugün için BM buna örnek gösterilebilir. İkincisi; tek dünya ordusu. NATO ordusu buna örnek gösterilebilir. Üçüncüsü; merkezileştirilmiş para. Tek banka tek para sistemi. Şu anda da dünya buraya doğru gidiyor zaten. Dördüncüsü; mikroçip taşıyan insanlık. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer kuruluşlar sağlık sebepleriyle insanlara mikroçip takılması gerektiğini belirtiyorlar. Beşincisi; elektronik pasaport. İşte gizli dünya devletinin hedefinde bunlar vardır. Bunu yapanlar bizleri televizyon, bilgisayar, cep telefonları, kredi kartlarıyla kontrol altına almıştır.
ANLATILANLAR GÖRÜNEN YÜZÜ
- Bu tür faaliyetlere karşı önlem alınması mümkün mü?
- İnsanlara hep olumsuzluk vermeyelim. Bunlar düzeltilebilir. Bugün patenti elimizde olan ve bilgisayarlardan, telefonlardan, televizyonlardan yansıyan zararlı dalgaları, gıdalardaki zararlı maddeleri absorblayan, etkisiz kılan çipler geliştirildi, kozmik tozlar üzerinde de çalışmalar devam ediyor. Bizler yakında maddi ve manevi destek bulabilirsek bir "Kozmik Center" açarak bunları milletimizin istifadesine sunmayı düşünüyoruz.
Bu anlattıklarımız Aysbergin su üstünde görünen yüzü. Bu işe gönül vermiş dernekler, vakıflar, sivil toplum kuruluşları varsa oturalım, beyin cimnastiği yapalım, insanlarımızı değişik yönlere yönlendirelim. Artık bir araya gelme zamanıdır. Suni gündemlerle meşgul olmak da ayrı bir beyin kontrolüdür. Dünya neler üretiyor ama Türk insanı nelerle uğraştırılıyor. Hâlâ televolelerle, başörtüsü yasağı ile uğraştırılmakta, suni gündemler oluşturulmakta. Bu da bir propaganda aletidir. Maalesef bugünümüzün idarecileri, yöneticileri bunlara alet olmaktadır. Artık güç sahipleri bir araya gelmeli ve insanımız adına müspet şeyler yapmalıdır. Çünkü dünyayı ellerinde tutan güç odaklan ülkemizle ilgili çok ciddi senaryoİâr hayata geçirmek için çalışmaktadırlar. Neticede ülkemizde çok kritik kırılmalar beklenmektedir. Bu astrolojik ve metafizik boyutlardaki ilmi bilgilerle de doğrulanmaktadır.
- Renklerin etkilerinden de bahsettiniz. Bunların insan beyni üzerindeki etkileri nelerdir?
- Ses dalgaları gibi, renklerin de insan üzerinde etkileri vardır. Bizim bildiğimiz renkler, kırmızı ile mor arası renklerdir. Bedenimiz bir anten vazifesi gördüğü için, dışarıdan gelen her türlü akıma karşı duyarlıdır. Renge, sese, kokuya... Giydiğiniz elbiselerin, yattığımız odanın rengi çok önemlidir. Kırmızı, cinsel uzuvların rengidir ve tahrik edicidir. Bunun için olsa gerek, dinimizde bazen yasak görülmüştür. Turuncu, pankreas gibi kalın bağırsak vs. rengidir. Midenin rengi sarıdır. Kalbin rengi yeşil ve tonlarıdır. Kalp ve verem hastalarını sanatoryuma yollarlar, çünkü orada ağaçlık, yeşillik vardır. Onların yaydığı elektromanyetik -dalgalarla tedavi olursunuz. Boğaz şakrası vardır, bunun rengi mavinin tonlarıdır. Mesela; yazarlar daha çok deniz kenarlarında mavi tonlar ve lacivert bir odada çalışırlar. Sarı odada bu gün sizin bir kitap yazmanız mümkün değildir. Üçüncü göz şakrası dediğimiz iki göz arasındaki yerin rengi laciverttir. Mesela; gökyüzüne baktığınızda değişik dünyalara gidersiniz. Tepe noktanız da mordur. Bunların hepsi bir renk tayfıdır ve ilahidir.
CEP TELEFONU BEYNİ ÖLDÜRÜYOR
- Cep telefonlarının zararlı olup olmadığı konusunda çokça tartışma yapıldı. Cep telefonları gerçekten zararlı mı?
- Bir insanın cep telefonuyla dört dakikalık konuşmasında -bunların hepsinin görüntüleri mevcuttur- beynin sinir sistemi, yani lenfa dediğimiz noktalarında bir derecelik ısınma olur. Vücut alarm vermeye başlar. Bedenin diğer uzuvlarından enerji yüklenmesiyle takviye gönderilir. Vücut bu bir derecelik ısınmayı absorblamak isterken 18 kat enerji harcıyor. Bu 18 kat enerji de ortalama ömrü 60 yıl olan bir insanın hayatından 2 ay 10 günlük bir süreyi alıp götürüyor. Şayet vücut kendini yenilememiş olsaydı, 10 saatlik bir konuşmada însan ömrü sona erecekti. Aynı şekilde, sigarada, içkide, hormonlu gıdalarda da bu tahribatlar yapılmakta. Vücut kendini yeniliyorsa da, yine de beden kendinden harcıyor. Siz buna göre artı enerji almanız lazım ki, normal bir insan vasfını sağlayasınız. Artı bir enerji almazsanız, saçınız dökülür, cildinizde lekelenmeler, karaciğerinizde arızalar başgösterir. Yani birtakım rahatsızlıklar ortaya çıkar.
İBADET VÜCUDA MÜSPET ENERJİ TOPLUYOR
- Davranışların İnsan vücuduna etkileri konusunda da çalışmalar yapıldığından söz edildi. İbadetlerin vücuda ne gibi yansıması oluyor?
- Mesela; Rus bilim adamları araştırmış, namaz kılanın aura dediğimiz enerjisinin çok sağlamlaştığını, parladığını ve kortizon değerlerinin arttığını görmüşler. Abdest alırken kolun yıkandığında kolların damarlarının açıldığı görülmüş. Yüzünü yıkadığında çevremizden alınan olumsuz enerjilerin suyla temizlendiğini görmüşler. Elinizi kaldırıp enerji menbaı olan güney cihetine dönüp "Döndüm kıbleye" dediğinizde bir anda kilitleniyorsunuz, yani şarteli açıyorsunuz. Elinizi bağladığınızda etrafınızdaki bütün canlılar bu enerji kalkanından bedeninize girmeye başlıyor. Sonra, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" diye kapıyı açıyorsunuz. İçeriye girdiğiniz an açılan kapıdan bütün müsbet enerjiler bedeninize geliyor, bedende bir ısınma oluşuyor.
Minareler sivridir, enerji kabul eder, enerji bırakır. İnsan bedeni de bir antendir. Kainattan, kozmozdan gelen müsbetleri kabul eder, aynı zamanda da düşüncelerimizle onu kozmoza ilahi menbaa, yani kompitür merkezine, Hablullah ipiyle gönderir. Namazda eğilirken de alın, burun, on tane sivri parmak, iki diz ve yine on ayak parmağını bir vakitte 35 kere yere vurduğumuz zaman topraktaki müsbetleri alıyoruz, bedendeki menfileri topraklıyoruz. "Esselamüaleyküm" deyip anahtarı kapattığımızda da rahatlıyoruz.
Bunun için ibadet edenlerde fiziki ve ruhi mutluluk mevcuttur. Mesela, 1140 tane nas ve sahih rivayeti ölçtük. İncil'de, Tevrat'ta, Zebur'da olanların Kur'an'da olanlarını ölçtük. Bir hadiste, "Sadaka belayı defeder" deniyor. Markette alışveriş yaptığınızda para öderken kolun resmi çekiliyor, hiçbir değişiklik yok. Birisine sadaka verdiğinizde ise, elinizdeki aort damarlarının düzeldiği, prostatın iyileştiği, kalp damarının açıldığı görülüyor. İlim artık termoskopi veya kirlian fotoğrafı ile dediğimiz aletlerle bunu görüntülüyor. Bedende manyetik rezonans, yani hücrelerin kasılıp, gevşemesiyle bir enerji oluşur. Filmdeki görüntü budur. İnsan hücresi kasılıp gevşer. Bu çalışmada kinetik bir enerji oluşturur. Bu enerji ile biz hareket
eder, güler, ağlar, dinç kalırız. Bu hücreleriniz bloke edilirse, sıkıntılı, bitkin, yorgun insanlar olursunuz. İşte insan hücresinin bloke edilmesi, daha önce söylediğimiz gibi dört yolla oluyor. Gıdalarla, telefon, radyo dalgaları, evimizde seyrettiğimiz televizyonlar ve bilgisiyarlarla, belli merkezlerden radyo dalgalarıyla insan beynine yapılan tahribatlarla... Bunlar sadece radyo dalgaları ile olmuyor. Yazılan bir yazı, görüntü-veya mesajlarla (mesela televizyondaki 25. karelerde beyne gönderilen mesajlar gibi) Bunlarla insanın beyin hücreleri kapatılır ve rahatsızlıklar hasıl olur. Dolayısıyla insanlarımız bugünkü düşünemeyen, bir şey üretemeyen hale getirilir ve taklitten öteye gidemez.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.