Bunlar insanı dinden-imandan eder. Dinler arası diyalog da gelinen nokta... |
- Bir kimse Yahudi ve Hırsityanların da cennete gireceğini söylerse İslam'dan çıkar.
- Bir kimse "Müslüman isevi" olabileceğini, peygamberimizi tasdik etmeyen Hıristiyanların da müslüman sayılabileceğini söylerse İslam'dan çıkar.
(Bu kavram ilk olarak Risale-i Nur'da kullanılmıştır ve bu risaleleri esas alanlar inatla bu batılı savunmaktadırlar. Muteber ehl-i sünnet alimlerinin hiç biri böyle uydurma bir kavram kullanmamışlardır.)
- Bir kimse "Yahudi ve Hıritiyanları dost edinmeliyiz" derse İslam'dan çıkar.
(Allah Kur'an-ı Kerim'de açık bir ifade ile "Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar" buyuruyor.)
- Bir kimse "Gayr-i Müslim mü'minler" diye bir şey iddia ederse İslam'dan çıkar...
(Bu batıl iddiaya Zaman gazetesinin eki Ailem dergisinde bir kaç kez yer verilmiştir)
- Bir Müslüman kadını gayr-i Müslim biri ile evlenirse İslam'dan çıkar..
(Dinler arası diyalog çalışmaları çerçevesinde Harran'da bir araya gelen diyalogçular Müslüman kızı ile Hıristiyan erkeğini evlendirmişler ve nikahı da üç dinin temsilcilerine -Hoca, Papaz ve Hahama- kıydırmışlardır)
- Bütün bunlar ve benzerleri Misyonerlerin ve siyonistlerin taktik oyunlarından başka bir şey değildir. Dikkat edin kaybedeceğiniz ebedi hayatınız... Üç günlük dünyanız değil.. Zira bütün bunlar Kur'an'ın ve Hz. Peygamberin bildirdiklerine taban tabana zıt inanışlar...
Bunlara riayet etmeyenlere İslam hukukunda Mürted denir. İslam devleti bunların Azrail aleyhisselam ile randevularını en kısa zamanda gerçekleştirir...
Sonra ne Azrail'e kızabilirler, ne de devlete... Hatta Azrail'e hiç kızamazlar çünkü o bir melek...
______
Önce size merhum Nasreddin hocadan bir fıkra anlatayım: Hoca’nın devrinde bir ara asayiş sebebiyle, bıçak, kama vb. şeyleri taşımak yasaklanmış. Mutat aramalarda müderris olan Hoca’nın üzerinde kocaman bir kılıç bulunur.Subaşı, Hoca’ya sorar,
”Hoca bu nedir?”
“Bu tashih bıçağıdır.Yazılardaki yanlışlıkları bununla kazıyorum.”
“Hocam, bu nasıl tashih bıçağıdır, bizim bildiğimiz o küçücük bir şeydir. Seninki yarım metre boyunda? “
“Dediğiniz doğru, eskiden kafi geliyordu, fakat şimdi bildiğiniz gibi değil, öyle hatalar, yanlışlıklar yapılıyor ki, kazımakda bu bile az geliyor.”
***
Şimdi de gazetelerde yayınlanan bir haberi vermek istiyorum:
“Lester Kurtz ve Mariam (Meryem) Kurtz, Dinlerarası Diyalog toplantısının en ilginç konuklarıydı. Biri Teksas’tan yani Amerikalı, diğeri Darussalem yani Tanzanya’dan. Biri metodist protestan bir ailede büyüyüp Quaker (tarikat üyesi)olarak hayatını sürdürüyor, diğeri ise Müslüman. Biri Teksas Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü, diğeri ise gazeteci. Afrika’da katıldıkları bir konferansta tanışıp evlenmeye karar vermişler. Amerika’ya yerleşip resmi nikahlarını yapmışlar ve tam bir yıldır dini nikah kıymak için beklemişler. İşte bu bekleyiş, nihayet Urfa’da son buldu.
Haham, papaz ve müftünün huzurunda kendisini Kelime-i şehadet getirerek ‘hem Hıristiyan, hem de Müslüman’ ilan eden ve aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli olmak istediğini ve Meryem ile evlenerek geçmişinde sahip olduğu Hıristiyan kültürle İslam kültürünü meczetmek istediğini belirten Lester, ‘ İslamiyet’in güzellikleri ile geçmişimdeki Hıristiyanlıktan kaynaklanan güzellikler arasında bir tezat görmüyorum ve iki dinin güzelliklerini İbrahim Peygamber’in mekanında Musevi dostlarımın da duaları ile Meryem’le birlikte dini nikah kıyarak sürdürmek istiyorum’ dedi.
Gözleri dolu bir biçimde bu anı beklediğini belirten Meryem ise, Lester’in geçen yıl bir ay oruç tuttuğunu, Ramazan boyunca beş vakit namaz kıldığını, birlikte Hıristiyan bayramlarını da kutladıklarını; fakat İslami usullerle nikah kıymayı hep arzuladıklarını vurguladı. Üç dinin duaları ile salevatlar eşliğinde gerçekleşen nikah merasimi, katılımcıları derin ve anlamlı düşüncelere sevk etti. Bu evlilik, diyaloğun bir göstergesi olarak algılandı.”
(15 Nisan 2000 Cumartesi-Zaman Gazetesi)
Gel de şimdi Hoca’nın fıkrasını hatırlama. Fakat, olaydaki yanlışlıkları Hoca’nın kılıcı da düzeltecek gibi değil… Çünkü, diyalogun neticesi, meyvesi olarak takdim edilen olay, tamamen gayri İslami…Yapılanı izah etmeye kalksam günler sürer. Zaten lüzum da yok; her Müslümanın bildiği yanlışlıklar… Bu olay, Hıristiyan aleminin ne yapmak istediğini açık şekilde ortaya koymaktadır.
Şimdi sormak lazım: Bu bir dinlerarası diyalog mu, yoksa dinleri birleştirme mi? Diyalog, zaten asırlardır devam etmektedir. Mesela, İstanbul’da aynı sokakta, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi iyi komşuluk içinde yaşıyordu. Birbirlerinin inançlarına saygı gösteriyorlardı. Fakat, hiç bir Müslüman, nikah için, Kiliseye, Havraya gitmezdi. Onlar da camiye gelmezdi. Herkes kendi ibadetini kendi mabedinde yapardı. Olması gereken de zaten bu değil mi? Bunun tersini düşünmek saygısızlık, inançları hafife almak olmaz mı?
Bu toplantılar ile ilgili şöyle de bir yorum gözüme çarptı: “Ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Garip olan şudur ki, ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da, ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken, teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir.”
(17 Nisan 2000 Pazartesi-Zaman Gazetesi-Ahmed Şahin’in “Ehl-i kitapla amentüde ittifakımız var!” başlıklı yazısından alıntı)
İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor doğrusu… Derler ya, küçük dilimi yuttum… Aynen öyle. Şimdi bu iddia sahibine sormak lazım: Onlarla aramızdaki fark, amentünün sonundaki, “Ben şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam, O’nun kulu ve resulüdür.”hükmüdür. Müslümanı Müslüman yapan da bu farktır. Bu fark olmasaydı, İslamiyet olur muydu? Bu farka hiç “teferruat” denebilir mi? Peygamberimiz bu farkı kabul ettirmek için mücadele etmedi mi? Dört büyük halife, diğer Eshabı kiram efendilerimiz, başta ecdadımız Osmanlılar olmak üzere bütün Müslüman devletler, asırlardır bu farkı dünyaya tebliğ için çalışmadılar mı? Bütün bunlar teferruat mıydı?..
***
“Diyalogdan Düğüne” başlıklı haber ve “düğün” den görüntüler:
İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor doğrusu… Derler ya, küçük dilimi yuttum… Aynen öyle. Şimdi bu iddia sahibine sormak lazım: Onlarla aramızdaki fark, amentünün sonundaki, “Ben şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam, O’nun kulu ve resulüdür.”hükmüdür. Müslümanı Müslüman yapan da bu farktır. Bu fark olmasaydı, İslamiyet olur muydu? Bu farka hiç “teferruat” denebilir mi? Peygamberimiz bu farkı kabul ettirmek için mücadele etmedi mi? Dört büyük halife, diğer Eshabı kiram efendilerimiz, başta ecdadımız Osmanlılar olmak üzere bütün Müslüman devletler, asırlardır bu farkı dünyaya tebliğ için çalışmadılar mı? Bütün bunlar teferruat mıydı?..
***
“Diyalogdan Düğüne” başlıklı haber ve “düğün” den görüntüler:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.