Her olağanüstü hal keramet değildir, doğru ve büyük adam olmanın, evliya olmanın alameti değildir. |
HARİKULADE/OLAĞANÜSTÜ HALLER
İrhâs, nebinin nübüvvetini izhâr etmeden evvel kendinde zuhur eden harikulade hâllerdir. Hz. Isâ {a.s.)'nın beşikte iken konuşması, Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v)'i bi'setinden evvel dâima bir bulutun takip etmesi ve ağaçların selam vermesi gibi.
Mucize, peygamber olduğunu izhâr ve isbât için bir peygamberden sadır olan harikuladedir. Rasûlullâh'ın mucizesi gayet çoktur. En büyük mucizesi Kur'ân'dır. Çünkü enbiyânın mucizeleri umumiyetle kavimlerinin iftihar ettikleri şeylerin cinsinden olur ki, acziyetteri ortaya çıkınca nebilerini tasdik edip saadet-i dâreyne nail olsunlar. Meselâ, İsâ (a.s) zamanında tıp ilmi ileri gitti, insanlar onunla iftihar ettiler. Lâkin anadan gözsüz doğanları tedavi ve ölüyü ihya edemediler. Hz. İsâ (a.s.) körlerin gözlerini açmak, ölüyü diriltmekle onları âciz kıldı. Rasûlullâh Efendimiz zamanında Arap kavmi fesahat ve belâgatle ileri gitti. Kur'ân'ın fesahati ve belagatı onları âciz bıraktı. Hatta bir âyetin bile mislini getirmekten âciz oldular.
Keramet, nübüvvet dâvasında bulunmayan marifet ve taat ehli velîden zuhur eden harikuladedir. Keramet, velî olan kuluna Allah'ın ikramıdır. Kerâmet-i evliya haktır. Vukuuna delil çoktur. Meselâ, Hz. Meryem'in yanında yaz günlerinde kış, kış günlerinde yaz meyvelerinin bulunması, Süleyman (a.s.)'ın vezirinin uzak mesafeden Belkıs'ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirmesi gibi. Bu kerametlerin hepsi Kur"an'la sabittir. Binâenaleyh inkâra imkân yoktur.
Meûnet, amelleri ve ahlâkı güzel olan bâzı mü'minlerde bir iddiaya dayanmadan zuhur eden harikulade hâllerdir, bâzı mü'minlerin sıkıntı ve musibetlerden kurtulmaları, kolaylıkla maişet tedârik etmeleri büyük bir tehlikeyi kolayca atlatabîlmeleri gibi. Bu meûnet Allah'ın kullarına lütfü, ihsanı ve yardımıdır. "Kul bunalmayınca Hızır yetişmez" sözü meûneti hatırlatır.
İstidrâc, küfrü ve isyanı zahir olan kimsenin elinden kendi arzularına muvâfık olarak zuhur eden harikulade hâllerdir. Fravun'un 400 sene gibi uzun yıllar yaşayıp baş ağrısı bile görmemesi, şeytanın ölümden sonraki dirilişe kadar kendisine ömür verilmesi için yaptığı duanın kabul edilmesi gibi. (Duası kabul oldu ancak ömrü dirilişe kadar değil kıyamete kadar uzatıldı.)
İhanet, küfrü ve isyanı açık olan kimsenin elinden kendi isteğinin aksine zuhur eden hâllerdir. Meselâ, Müseylemetü'l-Kezzâb "Ben nebiyim ve nübüvvetime su keçi şahadet edecek" dedi ve keçi de "Sen yalancı melunsun" dedi. Yine mucize gösteriyorum diye suyu az olan kuyunun suyunun çoğalması için kuyuya tükürdü, fakat kuyuda mevcut olan su da kurudu.
Anlaşılacağı üzere olağanüstü haller bir kafirin hatta şiddetli ve zalim bir kafirin elinde bile görülebilir. Bu hal evliyanın kerameti mi yoksa kafirin/münafığın istidracı mı diye çok dikkat etmek gerekir.
Eskiden beri bazı sapık tarikatların kendi vücutlarına zarar vermeleri, kesmeleri, delmeleri ve buna rağmen kanama bile olmaması da keramet değil istidraçtır. Şeytani/Cinni bir durumdur. Bu haller onların yüksek mertebelerde olduklarını değil aşağılık derekelerde olduklarını ve cinnilerin elinde oyuncak olduklarını, yaşadıkları hallerinde sihir olduğunu gösterir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.