2012-05-30

Hırka-i Saadet'in Dört Asır Devam Eden ziyaret merasimi. Osmanlı padişahlarının Peygamber Efendimiz'e ve Hırka-i Saâdet'ine Hürmeti

Hırka-i Saadet'in Dört Asır Devam Eden ziyaret merasimi. Osmanlı padişahlarının Peygamber Efendimiz'e ve Hırka-i Saâdet'ine Hürmeti
Hırka-i Saadet'in Dört Asır Devam Eden ziyaret merasimi.
Osmanlı padişahlarının Peygamber Efendimiz'e ve Hırka-i Saâdet'ine Hürmeti


Ramazân-ı Şerifin on dördüncü günü, pâdişâh sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesinde kılar. Sonra dâirenin temizliği yapılır ve pâdişâh bu hizmete bizzat iştirak ederdi. Pâdişâh şebekeleri silerken diğer vazifeliler de duvar ve pencereleri silerlerdi.


Hırka-i Saadet Dâiresi

Hırka-i Saadet Dâiresi (Has Oda), Topkapı Sarayı'nın en müstesna mekânıdır. Başta Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hırkası olmak üzere, "Mukaddes Emânetler - Emânât-ı Mübâreke" denilen mübarek eşya asırlar boyunca burada muhafaza edilmiştir.

Bu dâire, Fâtih Sultan Mehmed Han devri yapılarındandır. Yavuz Sultan Selîm Han tarafından Mu­kaddes Emanetler'e tahsis edilmiş, pek çok tamir ve tadilât görmüştür. Etrafı revaklı ve üstü dört kubbe ile örtülmüş bir binadır.

Hırka-i Şerif Camii (İstanbul - Fâtih)
Hırka-i Saadet Dâiresi'ni ziyaret eden evvelâ bu şadırvanlı kubbe altına girer. Şadırvan Kapısı'nın üs­tünde hattat pâdişâhlardan Sultan Üçüncü Ahmed Han'ın imzasıyla güzel bir "Besmele Hattı" vardır. Duvar, kapının iki yanında iki tuğra ve on sekizinci asra âit çinilerle tezyîn edilmiştir. Ve yine kapının iki yanında altın yaldızlı ve tunçtan yapılmış top şeklin­de iki billur fener vardır.

Şadırvanlı kubbenin sağındaki kubbenin altı "Arzhâne" adını taşır. Hırka-i Saadet Dâiresi'nin an'anevî ziyaret gününde (15 Ramazan'da) sadrazam ile şâir devlet erkânı ziyaretten evvel burada müsâfir edilirdi. Onun arkasındaki kubbenin altı da asıl Hırka-i Saadet Odası'dır.

Hırka-i Saadet Odası'nın bir san'at bedîası olan sedefli kapısı, Sedefkâr Vâsıf Bey'in eseridir. Eski ka­pı Sultan İkinci Mahmûd Han zamanından kalma ro­koko üslûbunda bir ahşap kapı idi.

Odanın dört penceresi ve duvara gömme üç do­labı vardır. Duvarlar on altıncı asrın en nefis çini pa­noları ile müzeyyendir. Fakat bu odada göze ilk ili­şen, bir köşeyi ve kubbenin altını dolduran som gü­müşten yapılmış büyük gümüş şebekedir. Altın yal­dızlı kabartma çiçekleri ile bu gümüş şebeke bir cennet köşkü halindedir. On altıncı asırda yapılmış olup başlı başına paha biçilmez bir eserdir. Büyük âlim ve Seyyah Evliya Çelebi'nin babası ve sarayın kuyumcubaşısı Derviş Zıllî Mehmed Efendi'ye Sultan Dördüncü Murad Han tarafından yaptırılmış olan bu şebekenin üzerinde yeşil çuha üstüne ağır sırma işlemeli perde­ler vardır. Odanın kapı ve pencere perdeleri de yine yeşil çuha üzerine ağır sırma işlemelidir.

"Mukaddes Emânetler" veya "Emânât-ı Mübâreke" denilen ve her biri hem dinî hâtıralar ve hem de san'at kıymeti bakımından kıymetine paha biçileme­yen hazîne, bu gümüş şebekenin içinde duran çek­mece ve sandıklarla duvarlara gömülmüş üç dolabın içinde muhafaza edilmektedir.

Bu eşya, Osmanlılar zamanında en kıymetli ku­maşlardan nefîs kılıflara, mahfazalara konmuş, kat kat, kıymetli bohçalara sarılmıştı. Bohçaları ve kılıfları muhafaza eden çekmeceler ve sandıklar da altından veya gümüşten yapılmış ve üzerleri elmaslar, yakut­lar, zümrütlerle tezyîn edilmiştir.

Hırka-i Saadet Dairesi'nin korunması, burada bu­lunan eşyanın muhafazası, bakımı, temizliği ve her türlü hizmetine Has Oda'nın Zülüflü Ağaları yani hasodalılar memur edilmiş idi. Bunlara Hırka-i Saadet hademeleri de denirdi.

Mukaddes Emânetler


Bugün Topkapı Sarayı'nda bulunan Mukaddes Emânetler, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.), diğer Pey­gamberlere, Ashâb-ı Kirâm'a ve İslâm büyüklerine âit eşyalardır.

Mukaddes emanet mahfazası
Mukaddes Emânetler'in mühim bir kısmı, Yavuz Sultan Selîm Han tarafından Mısır'dan İstanbul'a ge­tirilmiştir. Yavuz Sultan Selim Han'ın halifeliğinin ilâından sonra Mekke Emiri Seyyid Berekât tarafından gönderilen emânetler de buradadır. Bir kısmı da bilâ­hare çeşitli yerlerden gerek satın alma gerekse hîbe yoluyla toplanarak Hırka-i Saadet Dâiresi'ne konmuş­tur. Bu emânetlerin 713 parça kadar olduğu rivayet edilmektedir.

Hırka-i Saadet

Hırka-i Saadet ya da Hırka-i Şerîf, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) meşhur Arap Şâiri Ka'b Ibn-i Züheyr'e, Veysel Karânî Hazretleri'ne ve Eyle şehri halkına hediye ettiği mübarek hırkaları için kullanılan bir tabirdir.


Peygamberimiz'in (s.a.v.) Mekkeli Şâir Kâ'b bin Züheyr'e hediye ettiği ve Topkapı Sarayı'nda bulunan hırkaya "Şâmî" yani Hırka-i Saadet, Veysel Karânî Hazretlerine verilen ve İstanbul Fâtih'te aynı isimli semtteki camide muhafaza edilen hırkaya ise "Yemânî" adı verilmiştir. Eyle şehrine hediye edilen Hırka-i Şerîf ise Abbasî halîfelerinin eline geçmişse de Moğol istilası esnasında kaybolmuştur.

Kâ'b bin Züheyr, Asr-ı Saâdet'te yaşamış büyük bir şâirdi. Müşriklerin arasında bulunduğu sırada yap­tıklarından pişman olup Müslüman oldu. Tâif seferi yılında Peygamberimiz'e (s.a.v.) iltica etti ve Peygam­berimiz'in medhi sânında yazdığı 59 beyitlik bir kasi­desini Huzûr-ı Nebevî'de okudu. İslâm edebiyatının bir belagat şaheseri olan bu manzumesinde:

"Peygamberimizin nurundan cihan feyz alır"

mısrasını okurken Peygamberimiz o kadar hoşnut ve memnun oldu ki, hemen sırtından hırkasını çıkararak şâirin omuzlarına attı. Bu meşhur kasîde bundan do­layıdır ki, İslâm edebiyatında "Hırka Kasidesi" mânâ­sına "Kasîde-i Bürde" ismini aldı. Bu kasîdenin diğer bir adı da "Bânet Sü'âd"dır.

Hırka-i Saadet'in bulunduğu gümüş şebeke (Topkapı Sarayı)
Hazret-i Muaviye (r.a.) bilâhare Hazret-i Kâ'b'dan bu mübarek hırkayı satın almak istedi. 10 bin dirhem gümüş teklif etti, fakat şâir kabul etmedi. Hazret-i Kâ'b'ın vefatından sonra Hazret-i Muaviye hırkayı bu sefer şâirin veresesinden 20 bin dirhem gümüşe satın aldı. Kıymetli hâtıra bu suretle Emevîlere, onlardan da Abbâsîlere intikal etti. Bağdat'ın Moğollar tarafından tahrîbinde mukaddes hâtıra Mısır'a kaçırıldı ve Mı­sır'daki Abbasi Halîfelerinin koruması altına girdi. Son olarak da Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır'ı fethinden sonra İstanbul'a nakledildi.

Peygamberimiz'in (s.a.v.) Yemenli Veysel Karânî Hazretleri'ne gönderilmiş olan diğer bir mukaddes hâtırası İstanbul'a Hicrî 1027 (M. 1628) yılında ailenin reisi Şükrullâh Efendi (Şükrullâh el-Üveysî) adında bir zât tarafından getirilmiştir.

Bu hırkayı İstanbul'a getiren Yemenli Şükrullâh Efendi bu mukaddes hâtırayı İstanbul halkına Akseki Mescidi civarındaki konağında ziyaret ettirirdi. On ye­dinci asır başlarından on dokuzuncu asır ortalarına ka­dar bu kibar zâtın evlâd ve ahfadı bu an'aneyi devam ettirdi. Nihayet hicrî 1267 (M. 1851)'de Sultan Abdülmecîd Han bu hırka için bugünkü Hırka-i Şerif Câmii'ni yaptırdı. Camide bulunan bir levhada şunlar yazılıdır:

Ziyaret kılsun ümmetler, ridâi cân behâdır bu
 Cenâb-ı  Üveys'e ihsân-ı atâ-yı Mustafa'dır bu

Hırka-i Şerîf Câmii'nde bulunan hırkayı, Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinin son yıllarına kadar Valide Sultan'ın ziyarete açması âdettendi.


Hırka-i Saadet Ziyaretleri

Hırka-i Saadet, Osmanlı sarayına intikal ettikten sonra pâdişâhlar tarafından sık sık çeşitli vesilelerle zi­yaret edilirdi. Bilhassa Cuma günleri ve mübarek ge
çelerde bu ziyaret ihmal edilmezdi. Seferlerde ve fev­kalâde günlerde hükümdar önce Hırka-i Saadet Dairesi'ne gider, burada kıldığı namazdan sonra dua ederdi. Tahta cülus sırasında ise pâdişâh önce buraya gelir iki rekât namaz kılıp, dua eder ve hasodalıların biatlerini kabul ettikten sonra cülus merasimi için dışarı çıkardı.

Ramazân-ı Şerîf ayında ise zaman zaman devlet erkânı ve meşâyih de davet edilerek resmî ziyaretler yapılırdı. Bunlar içinde Ramazân-ı Şerîf ayının on beşinde yapıla­nı ise muhteşem bir merasim olurdu.

Yavuz Sultan Selim Han zamanında bugünkü Hırka-i Saadet Dairesi'ndeki odada gümüş şebeke içine yerleştirilip muhafaza edilen Hırka-i Saadet, se­ferde Sancak-ı Şerîf le birlikte pâdişâhın yanında da götürülmüştür.

Hırka-i Saadet saray dışına çıkarıldığı zaman üstü kubbeli, kenarlarından tutup taşımaya elverişli kulp­ları olan bir sandığa konulur ve çok itinalı bir şekilde götürülürdü.

Hırka-i Saadet Dâiresi Temizliği

Ramazân-ı Şerîf'in on beşinci günü yapılan Hırka-i Saadet ziyaretinden bir gün önce yani ayın on dör­dünde zamanın pâdişâhı sabah namazı vaktinde ya­nında hasodalı ağalar olduğu halde Hırka-i Saadet Dairesi'ne gider, burada kılınan sabah namazından sonra temizlik yapılır ve pâdişâh bu hizmete bizzat iş­tirak ederdi. Hırka-i Saadet, gümüş şebeke içinden çıkarılır başka bir tarafa konulurdu. Dülbend Ağası tarafından altmış kadar yeni süngerle gümüş taslar içinde gülsuyu getirilir, Silâhdâr Ağa bu süngerler­den birkaç tanesini alarak birer birer gülsuyuna batırıp ıslatır ve pâdişâhın eline verir. Pâdişâh şebekeleri silerken diğer vazifeliler de duvar ve pencereleri siler­ler. Pâdişâhlar bu hizmeti asırlarca hiç aksatmadan devam ettirmişlerdir. Temizlikten sonraki günde ziya­ret merasimi yapılırdı.
Hırka-i Saadet Dâiresinin süpürülmesinden
sonra toplanan tozların biriktirildiği kuyu

TOZUNA BİLE HÜRMET

Hırka-i Saadet Dairesi'nin süpürülmesinden sonra tozlar dışarı çıkarılmaz ve bu dairenin önün­de bulunan kuyuda biriktirilirdi. Temizlikte kullanı­lan süngerler ise saray içindeki vazifelilere ikram olarak dağıtılırdı.

Osmanlı pâdişâhları, içinde bu Mukaddes Emânetler'in bulunduğu Hırka-i Saadet Dâiresi'ne karşı o kadar hürmet ve bağlılık göstermişlerdir ki, vefat ettikleri zaman bile nâşları, bu dâirenin kapısı Önün­de bulunan bir mermer sed üzerine konularak gasil edilmiş, teçhiz ve tekfinden sonra tabutları da bu seddin üzerine konularak, tezkiyeleri Hırka-i Saadet Dâiresi önünde yapılmıştır. Kabirleri üzerine de, Hır­ka-i Saadet Dâiresi girişinde bulunan kuyuda, dâire­nin temizliğinden sonra biriktirilen tozlar konulurdu.

Yavuz Sultan Selîm Han, Mısır'ı fetihden sonra, bir gün Pîrî Paşa'ya:
"Pîrî lalam! Hazret-i Allah (c.c)'ın izni ile Mısır'ı fetheyledik. Hâdimü'l-Haremeyn-i Şerîfeyn ile mu­azzez olduk" demişti. Hilâfetin Osmanlılara geçme­sinden sonra bütüİslââleminde hutbelerde Os­manlı pâdişâhları için "Hâdimü'l-Haremeyn-i Şerî­feyn/Mekke ve Medine’nin hizmetkarı ibaresi okunmuştu.




Ramazân-ı Şerîf'de Yapılan Ziyaret ve Muhteşem Merasim

Osmanlılar zamanında senede bir defa da, Ramazân-ı Şerîf'in on beşinci günü, Hırka-i Saadet Dâıresi ve Mukaddes Emânetler, zamanın pâdişâhı ve bütün saray ve devlet erkânı tarafından kendisine mahsus merasimle ziyaret edilirdi. Bu da asırlar bo­yunca devam etmiş bir saray an'anesi olmuştur.

Dendân-ı Saadet, Resûlullâh Efendimiz
(s.a.v.)'in Mübarek Dişi
Ziyaret merasimi on beşinci günün öğle namazın­dan iki saat evvel başlardı, öğleden önce vezirler, ka­zaskerler, nakibüleşraf, emekli kazaskerler, İstanbul Kadısı, İstanbul mazülleri ve pâyelileri, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere mazulleri efendiler, Ayasofya, Sultanahmed, Süleymaniye, Sultan Bâyezid, Sultan Mehmed, Sultan Selîm. Eyüp Sultan, Üsküdar Valide Sultan, Yeni Cami, Şehzade Camii, Koca Mustafapaşa Tekkesi şeyhleri, Ayasofya Câmii'nde topla­nıp öğle namazını kıldıktan sonra saraya girip Bâbüssaâde önünde Kubbealtı tarafında, sağ tarafta vüzerâ ve ulemâ, sol tarafta yeni­çeri ağası ve ocak ağaları ile diğer davetliler beklerlerdi. Herkes top­landıktan sonra sadrazam ve Şey­hülislâm gelir onlar da ortakapı dışında rikâb-ı hümâyûn ağaları tarafından karşılanırdı. Burada muhteşem bir alayla bu mera­sim icra edilirdi.

Gubâr-ı Şerif. Hücre-i Saadetin
 (Peygamberimiz'in Kabrinin)
tamiri esnasında çıkarıldığına
dair içinde vesikası vardır
(TSM. E. No 21-258)
Pâdişâh, Hırka-i Saadet Odası'na geldikten sonra Has Odalılar gümüş şebeke içinde­ki Hırka-i Şerîf sandukasını çı­karırlar ve altın kaplı sehpâsı üzerine koyarlardı. Sandukanın üç altın anahtarından biri pâdi­şâhta dururdu. Herkes hazır olunca İmâm-ı Evvel ve Imâm-ı Sânî Efendiler Hırka-i Şerîf'in kar­şısında durarak birer Aşrı  Şerîf okurlar son­ra pâdişâh sandukayı Besmele çekerek açardı.
Hırka-i Şerîf bir bohça içinde, bohça bir altın çek­mece içinde, altın çekmece de yedi bohça içinde, ni­hayet hey'et-i umûmîyesi bu altın sanduka içinde bulunurdu. Yedi ağır işlemeli kıymetli bohça, üzerleri in­ci işlemeli kalın şeritlerle sarılmıştı. Şimdi bunlar çö­zülür, bohçalar açılır, altın çekmece de, altın anahta­rı yine kendisinde duran pâdişâh tarafından bizzat açılırdı. Son bohça da çözülür ve mukaddes hırka meydana çıkardı.

Ziyaret, Hırka-i Şerifin sağ omuzu hizasından yakası öpülerek yapılırdı. Yalnız, Hırka-i Şerifin kendisi öpülmez, öpülecek yere bir tülbent konu­larak o öpülürdü. Bu tülbentlere destimal denirdi. Ziyaret günü birkaç yüz parça tülbent hazır bulundurulurdu.   Zîrâ  tülbenti  öpen   ziyaretçi, mukaddes bir hâtıra olarak saklardı. Bu tülbentlerin hususiyeti, üzerine şu kıt'anın güzel bir hat ile yazılmış olmasıydı:

Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rasûle
Atlas-ı cerh olamaz pâyendâz
Yüz sürüp zeyline takbil iderek
Kıl sefî-i ümeme arzı niyaz


Nakş-ı Kadem-i Peygamberi
(Peygamber Efendimiz'in Ayak izi)
Peygamber Efendimizin
Mührü  (TSM. E. No 21-167)
  
Peygamberimizin (s.a.v.) Mekkeli Şâir Kâ'b
bin Züheyr'e hediye ettiği Hırka-i Saadet

Devlet erkânı, saray erkânı ve sara­yın harem mensupları, Enderûn-u Hü-mâyûn'un bütün Zülüflü Ağaları Hırka i Şerifi bir rütbe sırasına göre ziyaret ederdi. Önce sadrazam sonra şeyhülis­lâm, vezirler, ulemâ, yeniçeri ağası, defterdar, reisülküttab, çavuşbaşı, tezkireci, mektûbî efendi, sergulam, son olarak teşrifâtî efendi Hırka-i Şerîf'e yüz sürüp öptükten sonra geri çekilip yerlerinde dururlardı. Bu arada sadra­zam ve silâhdâr ağa yüz sürülen destimali davetlinin kendisine verirdi. Hırka-i Saâdet'in zarar görmemesi için böyle bir tedbir alınmış hem de öpülen destimaller birer hâtıra olarak kendilerinde kalmıştır. Bu ziyaret devam ettiği müd­detçe, pâdişâh, sağında sadrazam ve solunda Kızlar Ağası, altın çekmecenin başında ve ayakta dururdu.

Nahn-ı Saadet (TSM. E. No 21-190)
Ve yine ziyaretin devam müddetince Has Odalı Ağalar yüksek sesle Kur'ân-ı Kerîm tilâvet ederlerdi. Ziyaret­ten sonra altın çekmeceyi ve altın sandukayı pâdişâh yine kendi eliyle kilitler, sanduka, Hasodalılar tarafın­dan muhafaza edildiği yere, gümüş şebekenin içine konulurdu.

Bu ziyarette bir an'ane daha vardı. Son bohçası da çözülüp Hırka-i Şerîf meydana çıkınca, yakasındaki düğme, gümüşten bir tas içinde gül suyuna batırılıp ıs­latılır, sonra hırkanın o ıslanmış kısmı anberli bir el mangalında kurutulurdu. İçinde hırka yakası ile düğ­menin ıslatılmış olduğu o bir tas gülsuyu da, evvelden hazırlanmış ve içme suyu ile doldurulmuş yüzlerce testiye bir kaçar damla dökülerek dağıtılırdı. Bu testiler de bâzı hatırlı kimselere "Hırka-i Saadet Suyu" adı ile he­diye olarak gönderilirdi. 


Ömer Faruk YILMAZ
Yedikıta
Sayı 1
Eylül 2008


Kaynaklar
___________________________________________
Hilmi Aydın, Hırka-i Saadet Dâiresi ve Mukaddes Emânetler, İstan­bul, 2004.

Zeynep Tarım  Ertuğ,   "Osmanlı  Devlet Teşrifatında  Hırka-i  Şerîf Ziyareti", Târih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1998, S. 16, s. 37-45.

İsmail H. Baykal, Enderun Mektebi Târihi, İstanbul 1953.

Rene Basset, "Bürde", İA, II, 1986, s. 837-838.

Kasım Kufralı, "Hırka-i Şerif", İA, V/1, 1986, s. 450-452.

Tahsin   Öz,   Hırka-i   Saadet   Dairesi   ve   Emanat-ı   Mukaddese, İstanbul 1853.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar