2011-11-15

"Çankaya meşhur ve muteber bir kerhaneye dönmüştü"

"Çankaya meşhur ve muteber bir kerhaneye dönmüştü"


Latife’yle boşandıktan sonra Mustafa Kemal (Atatürk)’in zincirleri yeniden çözüldü. Eski fuhşiyat alabildiğine başladı. Çankaya meşhur ve muteber bir kerhâne oldu. Yirmi-otuz kadın birden doluyordu. Sabahlara kadar mum söndü yapılıyordu…

Salih Bozok’la Recep Zühtü İstanbul’da Tokatlıyan’ın arkasında bir ev tuttup bunu kerhane hâline koydular. Hem kendileri eğleniyor hem de kadınların iyilerini seçip Mustafa Kemal’e yolluyorlardı. Karılar Hâriciye vekili (dışişleri bakanı) Tevfik Rüştü’nün evine gidiyor, Gazi de oraya gidip eğleniyordu. Sabahlara kadar türlü fuhuş oluyordu. Hâriciye vekili kerhâneci başı olmuştu. Zararı yok, zaten bu sayede hâriciye vekili olmuştu. Mustafa Kemal boşanınca kadınlar artık doğruca Çankaya’ya Mustafa Kemal’e gidiyor…

Salihin kerhanesi çok zaman işledi. Öyle rezaletler oldu ki, polis kapatmaya teşebbüs etti. Mustafa Kemal’in en büyük arzularının ocağı yıkılabilir mi? Demek rezaletler ne kadar ilerlemişti. Nihayet polis burasını kapatmaya muvaffak olmuştur. Ama aradan yıllar geçti.

Mustafa Kemal Konya’ya gitmiş, orada mektebi ziyaret edip bir öğretmen kadını beğenmiş, almış getirmiş. Onunla bir müddet eğlendi. Sonra Avrupa’ya tahsile yolladı. Milletin parasıyla fahişelerine ihsan…

İzmir’e gitmiş, orman memurunun mektebe giden küçük kızı Afet (İnan)’i beğenmiş, almış getirmiş. Hadi ona da fuhuş… Sonra onu da İsviçre’ye tahsile yolladı. Vaktiyle metresi Fikriye’yi de göndermişti. Onun usûlü bu…


Nerede kız görüp beğenirse eşkiya gibi omuzlayıp götürüyor. Hem de mekteplerden… Ne fecî! Evvelce bir gece Ankara Darülmuallimâtını da basıp bir kız kaçırmıştı. Adam hırsız eşkiya…
Şimdi bu Afet (İnan) yanında, en gözdesi… Muallim(öğretmen), müverrih(tarihçi) olarak bulunduruyor.

İş sade böyle değil. Her taraftan kendisine kadın takdim edenler var. Bir avukat Lütfi var, karısı Bulgar’mış. Çok güzelmiş. Karısını takdim etmiş, baron işi gibi imtiyazlar almış. Şimdi böyle kadın yağmuru var, Çankaya’ya yağıyor…

Böyle pezevenklerin bini bir paraya… Maalesef namuslu insanlardan da iştirak edenler oluyor. Birgün Çankaya’dan Meclis’e bir telefon geldi. Arayan Kütahya mebusu Nuri. Sivas mebusu Rasim’le konuştu. Sonra Rasim gelip bize anlattı, Nuri diyormuş ki: ‘Doktor Ömer Şevki bey nerede? Paşa’ya Müfid Bey’in kızını takdim edecekti. Araba gönderdik bekliyoruz.’ Filhakika Ömer Şevki bu kızı alıp Mustafa Kemal’e o gün götürmüştür. Bunu işiten mebuslar hep iğrendik, hem de bir alay mevzuu oldu haftalarca sürdü. Şükür meclis’te namuslu insanlar çokmuş. Herkes Ömer Şevki’den selamı sabahı kesti. Halbuki bu adam namusluydu…

Çankaya fuhuş merkezine böyle gelip gidenler olduğu gibi yirmi-otuz tane de seçme genç kız ve kadın var. Bunların bir kısmına evlatlığım(!) diyor. Bir tanesi pek meşhur, Almanya’da dans tahsil etmiş bir kız. Güya Çankaya’da dans hocalığı ediyormuş!? Sonra bunu da Avrupa’ya yolladı. Dönünce de gözden düştü…

Bu işler saymakla bitmez. Binbir gece masalları, Venüs mabedi hikayeleridir. Fuhşun her türlüsü icra edilir. Hepsini yazmak uzun ve çirkin…

Dr.Rıza Nur,
Hatırâtım, syf 1318-1321  

(Doktor Rıza Nur, Türkiye’nin ilk Milli Eğitim bakanı ve Lozan'da Türkiye'yi temsil eden iki numaralı isimdir. Türk milliyetçisi ve vatanperverdir. Tam on iki sene yurtdışında sürgün yaşamak zorunda kalmış, Mustafa Kemal'in ölümünün hemen ardından temelli yurda geri dönmüştür. Lakin, kısa bir süre sonra şaibeli bir şekilde, kendi evinde hayata gözlerini yummuştur. Ona ilk tıbbi müdahaleyi yapan komşusu Semih Sümerman'ın Sabetaycı bir hain olup olmadığı hala daha gün yüzüne çıkartılamamıştır. Bilindiği üzere Türk ve Müslüman gözükerek ve Türk ve Müslüman isimleri taşıyarak asliyyeti olan Yahudiliğe hizmet eden hain Sabetaycılar hep ilginç -men ve -man ekli soyisimleri taşımaktadırlar... Bu husus, gerçekleri gün yüzüne çıkartmak niyetindeki namuslu Türk tarihçilerini beklemektedir.  )  

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar