2013-08-30

Hahamların torunları; Barzaniler

Barzaniler
Barzaniler



Mühtedîlikten Osmanlı'ya, İngilizler'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana...

Hahamların torunları: Barzanîler


Kaliforniya Üniversitesi İbranî Dili Profesörü Tona Sabar'ın ilginç iddiasına göre, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı

Yirminci yüzyılın başlarından itiba­ren Kuzey Irak Kürtlerinin tarihinde mühim rol oynayan Barzanî aşireti ve bölge­deki ilk faaliyetleri hak­kında bizde ciddî bir araştırma yapılmamıştır. Son zamanlarda Mesut Barzanî'nin bazı açıklamaları ile bir kez daha gündemimize gelen bu ailenin tarihî serüveninin özeti, dikkate değer.

Kuzey Irak'ın Hakkâri'ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bağlı "Zibar" nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanlı Arşivi belgelerine göre 1909'da yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştü­rülmüştü.(1)

Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yer­leşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu ne­denle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulun­durmak zorunda kalmıştı.(2) 

Aslın­da bu aşiretler çok büyük aşiret­ler değildi. Meşhur Kürt tarihçile­rinden Mehmed Emin Zeki, "1931'de Barzan aşiretinin 2750 hane olduğunu, yerleşik hayata geçip bağcılık, tütüncülük ve hayvancılıkla uğraştıklarını" yazar. (3)

Nakşibendiliğin yayılışı

Barzan Köyü'nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilme­sek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzanî Ailesi'nin rolünü biliyoruz. Bu aile­den bilinen ve Barzan Kalesi'ni yapan ilk lider, Mesud'dur. Bü­yük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yer­den damat olarak gelen Mesud, oğlu Said'i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said'den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti. Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi du­yarak Barzan Köyü'nde bir tekke kurdu.(4)

Bu yıllarda bölgede Kadi­rîlik ve Nakşîlik önem kazanmış­tı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlânâ Halid-i Bağda­dî'dir (1777-1837). 1809 yılında Hindistan'a giderek Abdullah-ı Devlevî'den (ks.) hilâfet alan Halid, kısa sürede bölgenin en etkin şeyhi olmuştu. Özellikle Hakkâri'li Abdullah Nehrî ve Palulu Ali Septî (Şeyh Said'in dedesi) aracı­lığıyla Kuzey Irak ve Doğu Ana­dolu'da yayılan Halidîye, Barzanîleri de tesir sahasına almakta gecikmemişti. Nehrîlerden Seyyid Taha, Barzanlı Şeyh Taceddin'e hilâfet vererek Barzan'daki tek­kenin aktivitesini hızlandırmıştı.(5)

Şeyh Taceddin'den sonra yerine geçen oğlu I. Abdüsselâm, Sey­yid Taha tarafından fıkıh dersleri almış olmanın da avantajıyla iliş­kilerini sıklaştırmış, hatta zaman zaman Halid-i Bağdadîyi (ks.) bi­le ziyaret etmişti. Kürt kaynakla­rına göre I. Abdüsselâm bu ziya­retlerinin birinde Mevlânâ Halid'den bölgenin Nakşî halifesi ol­ma iznini de almıştı. 1872'de şeyhliği oğlu Muhammed'e bıra­karak vefat etti.(6)

Siyasî Kürtçülerden M. Sıraç Bilgin, "I. Abdüsselâm, Osmanlı­ların mecbûrî iskânına ve zorla askere almalarına karşı ayaklan­mış, görüşmelere gittiği Musul'da asılmıştı"(7) dese de ne Osmanlı kaynakları ne de konuyla ilgili Kürt kaynakları bu bilgileri doğrulamamaktadır.

I. Abdüsselâm'ın öldürülmesi olayı ile ilgili Hollandalı Kürdoloji uzmanı Martin Van Bruinessen oldukça farklı ve ilginç şeyler an­latmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre, Seyyid Taha'nın kardeşi Şeyh Saleh'den hilâfet alan I. Ab­düsselâm, şeyhinin ölümü üzeri­ne kendisini şeyh ilân etti. Buna kızan Seyyid Taha'nın oğlu ve yeni şeyhi Ubeydullah, 'Abdüs­selâm ve müridlerinin delirdikle­rini, şeytanın kurbanları olduğu­nu" ileri sürerek, ona savaş açtı. Şeyhlerinin yenilmesine rağmen Abdüsselâm'ın müridleri onu mehdi ilan ettiler. Abdüsselâm da korkusundan saklandı. Daha sonra da öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed, Şeyh Ubeydullah'a bağlılığını bildirdi. Fakat Ubeydullah'ın Hicaz'a sü­rülmesinden sonra bu kez de Muhammed Barzanî mehdiliğini ilan etti. Bu, bölge halkı tarafın­dan benimsenmedi. Bölgede Bar zanîler "divâne" olarak adlandırıl­maya başlandılar.(8)

Muhammedi Barzanî

Kürt kaynaklarına göre I. Ab­düsselâm'ın yerine geçen Mu­hammed, zâhid, aşiret ve kabile kavgalarından kaçanların sığına­ğı, aktif bir insandı. Osmanlıya yapılan şikâyetler sonucu Bitlis'e sürülmüş, ve bir kaç yıl sonra da sürgünden dönmüştü. Ondan sonra da kimseyi kabul etmemiş ve 1903'de yerini oğlu II. Abdüsselâm'a bırakarak vefat etmişti.(9)

Şeyh Muhammed'in oğlu Molla Mustafa Barzanî anılarında, "1903-1904'de bir gün köylerini basarı Hamidiye Alayı mensupla­rınca tutuklanarak, ailece Diyar­bakır hapishanesine kondukları­nı, bir buçuk yıl kaldıktan sonra döndüklerini" anlatmaktadır.(10)

Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Os­manlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşi­ret ve tarikat kavgaları rol oyna­mıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.(11)

Barzanî aşireti 1898'de Becil ve Fakih Abdurrahman aşiretleriyle siyasî, Eylül 1903'de Şemdinanlı Şeyh Muhammed Sıddık Neh­rî'yle dinî nüfuz mücadelesi ola­rak değerlendirebilecek çatışma­lar yaşamıştı.(12)

Aslında Şeyh Mu­hammed ilginç bir insandı. Keke­me olması nedeniyle tam bir medrese eğitimi alamamış ve ba­basının daha onun medrese tale­beliği döneminde vefatıyla henüz talebe iken; postuna oturmuştu. Rus Kürdolog Bazil Nikin'e göre, kaba yöntemlerle kendi nüfuzu­nu sürdüren Şeyh Muhammed, Şeyh Ubeydullah Nehrinin Os­manlı yönetimince 1880 Kürt is­yanı nedeniyle Hicaz'a sürülme­sinden sonra bölgedeki nüfuzu­nu daha da arttırmış, civardaki aşiret liderlerine birer birer bo­yun eğdirmişti. Bundan sonra o da babası I. Abdüsselâm gibi mehdiliğini ilân etti. Mehdiliğini ilân etmekle kalmadı, Musul'a ve dolayısıyla Osmanlı'ya "cihad-ı mukaddes"(!) ilân etti. Mehdiliği­ni ve cihad çağrısını kabul etme­yenleri acı bir son, feci ölümler bekliyordu. Zibar aşireti liderle­rinden Molla Perisey'in başına gelenler korkunç ve tüyler ürper­tici idi. Molla parça parça edile­rek öldürülmüş, bu parçalar oyulmuş yaşlı bir ceviz ağacının gövdesine konarak yakılmıştı.

Barzanîlere bağlı Becil Şeyhi Nehrili Şeyh Muhammed Sıddık'a yazdığı bir mektupta, "Burada adlarını bile ağza almak isteme­diğim bu rezil aşiretin ve bu kötü ruhlu ailenin bana ettikleri na­mussuzca işler, onur kırıcı işler de var ayrıca. Burada senin ta­rafsız kararını istiyorum. Bilirsin ki, onlar Kur'an-ı Kerim'e bile acımamış ve onun sayfalarını çöpe atmışlardır. Benim mescidi­mi kirletmişlerdir" diyordu.(13)

Yahudi Barzanîler

Kuzey Irak'ta asırlardır "Tat" diyelekti ile konuşan, ticaret ve kü­çük zenaatlarla uğraşan, bir çok kasaba ve köyde sayıları az da olsa bulunan Yahudilere rastlan­makta idi. Bunlar giyim konusun­da da Kürtlere benziyorlardı. Kürtler arasında "Yahudî olma­dım, olmayacağım" deyimi yay­gın olarak kullanılsa da Yahudi­ler, Kürtler tarafından hor görül­mezlerdi.(14)

Kürtçe konuşan Yahudilerle il­gili ilk ciddî çalışmaları, kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbra­nî Dili Profesörü Yona Sabar yap­mıştı. Sabar, Tudelalı Benjamin ve Haham David'in seyahatna­melerine dayanarak Kürtçe konu­şan Yahudilerin tarihî ve etimolo­jik geçmişleri hakkında bilgi ver­mişti. Sabar'a göre, Kuzey Irak'ta onikinci yüzyıl ve sonrasında za­man zaman İbn Dugi, David Alroy ve Menahem gibi Yahudi ön­derlerin öncülük ettiği ve onların mesih (kurtarıcı) ilân edildiği Ya­hudi isyanları görülmüştü.(15)

Sabar'ın ilginç iddiasına göre bölge Yahudileri daha yoksullar arasın­da yer alırken, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen haham­lar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dinî merkezler, Mısır ve Filistin gibi uzak yerlerden bile öğrenci ka­bul ediyorlardı.(16)

Sabar bu ailenin daha sonra ne zaman Müslüman olduğu konusu üzerinde durma­maktadır. Ancak daha ileride de aktaracağımız gibi özellikle Şeyh Ahmed Barzanî'nin söz ve tavırla­rı Barzanî Ailesi ile ilgili sis per­desini yoğunlaştırmakta, özellikle gizli dinî kitapların varlığı, Müslü­man, ehl-i sünnet ve Nakşibendî aile görüntüsüyle çelişmektedir.

İkinci Abdüsselâm

1903'de Şeyh Muhammed öl­müş ve geride beş oğlu kalmıştı. Abdüsselâm (II), Şeyh Ahmed, Muhammed Sıddık, Muhammed Babu ve Mustafa Barzanî. Bunlar­dan en büyüğü Abdüsselâm adıy­la başa geçti. II. Abdüsselâm ba­şa geçer geçmez bölgesinde sos­yal ve iktisadî yönden hızlı bir atak başlatmıştı. II. Abdüsselâm bir şeyhden çok bağımsız bir si­yasî lider gibi davranmaya başla­mıştı. Toprak reformu yapmış, fa­kir gençleri zorlayan, mehirdeki taşkınlık kaldırılmış, toplumsal ilişkiler yeniden düzenlenmeye çalışılmış, güvenlik önlemleri arttırılmış, köylerde camiler daha aktif hale getirilmiş, sorunlar Os­manlı yönetimine aktarılmadan şeyhin atadığı imamlar tarafından çözülmüştü.(17)

İlk Kürt bağımsızlığı talebi

Şeyhin 1907'de bölgedeki Kürt aşiret temsilcilerini toplayarak Bâb-ı Âlî'ye müracaat ettiği söy­lense de(18), Osmanlı Arşivi belge­lerine göre şeyhin isyanı 1909'da olmuştur. Muhtemelen 23 Tem­muz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından yararlanmak isteyenler gibi II. Abdüsselâm da "ayrılık" sevdasına tutulmuştu. Hemen Kürt aşiret ve örgütlerle irtibat kurarak onlarla bir toplantı yaptı. Kürt istiklâline meşrû zemin ha­zırlamak için(19) Şeyh Nûr Muham­med Berifkanî'nin evinde yapılan bu toplantıda II. Abdüsselâm'ın şu talepleri tartışıldı:

1. Osmanlı, bölgede Kürtçe'yi resmî dil olarak kabul etmeli

2. Öğrenim dili Kürtçe olmalı

3. Bölgedeki yerel yöneticiler Kürt olmalı.

4. Alınan vergilerin bir bölümü okul ve yol yapımı için bölgeye kullanılmalı.

M. Sıraç Bilgin, meseleye dinî bir muhteva da kazandırmak için "Devletin resmî dini İslâm oldu­ğundan, İslâm hukukunun da uy­gulanması" talebini ekliyorsa da bu doğru değildir. Bu, onun de­ğil, Şeyh Said'in 1926'daki isyan gerekçesidir.

İşin ilginç yanı, toplantıya katı­lanlar, şeyhin bu taleplerini ve ayrılıkçı tavrını onaylamadılar. Şeyhin aşiret-medrese ve Kürt ay­dınların ortak hareket edeceği te­minatı da onları iknaya yetmedi. II. Abdüsselâm hazırladığı talep­leri kendisi gibi ayrılıkçı olan Emin Ali Bedirhan, Seyyid Abdül- kadir Nehrî ve Süleymaniyeli Şe­rif Paşaya da teyid ettirdikten sonra kendi adına Bâb-ı Âlî'ye gönderdi. Bâb-ı Alî hemen bölge­ye Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa komutasında bir ordu gönderdi. Bu ordu da iki ay içinde II. Abdüsselâm'ın bu ilk isyan hare­ketini bastırdı.(20)

Şeyh II. Abdüsselâm'ın isyanla­rı bundan sonra da birbiri ardına sürdü. Şeyh, Akra ve Hemund Aşireti ile birlikte Eylül 1909'da bir kez daha isyan etti. İsyana Kürdî ve Herki aşiretleri de katıl­dı. Osmanlı yönetimi 21 Eylül 1909'da "Barzanî Şeyh Abdüsse­lâm ve avanesinin yerel halk üzerindeki zulmünü ortadan kaldırmak." gerekçesiyle Barzan üzerine yeni bir operasyon baş­lattı. İsyanın Van bölgesine de ya­yılabileceği düşüncesiyle bölgeye gönderilen kuvvetlere Yemen için hazırlanan kuvvetler ve Revanduzlu Abdullah Paşa'nın da iştiraki kararlaştırıldı. Musul Vali­liği operasyonu sürekli Bâb-ı Âlî'ye bildiriyordu. 7 Ekim 1909'da Barzanîlerin bir daha to­parlanmayacak şekilde tenkil edildiği, kaçmayı başaran Abdüs­selâm ve bazı müritlerinin takip edilmekte olduğu bildiriliyordu.

Ancak bu iş beklenildiği gibi çok da çabuk bitmemişti. 14 Ekim'de şeyh ve yanındakilerin Hakkâri'deki Nestûrî Tayyarî Aşireti'ne sığındıkları öğrenilmiş, 20 Ekim'de Barzanîlerin köylerini ve evlerini nakledemedikleri, zahi­releri yakarak dağlara firar ettik­leri öğreniliyordu. Barzanî şeyhi ve yakınları, çok iyi bildikleri dağlarda sürekli dolaşıyor, ama bir türlü yakalanamıyorlardı. 23 Ekim'de Püreys Boğazı'nda Bar­zan âsîleri tarafından kuşatılan Osmanlı askerleri kurtarılmıştı.

Barzanîlere İngiliz desteği

Osmanlı Devleti Barzan isyanı­nı bastırmak, isyanın yayılmasını önlemek için her türlü önlemi alı­yordu. Merkezi Barzan olmak üzere Zibar nahiyesi kazaya dö­nüştürülmüş, Şirvan nahiyesi Re- vanduz'dan ayrılarak Zibar kaza­sına bağlanmış, Revanduz'daki tabur Şirvan'a kaydırılmış, Barzan şeyhinin yakalanması için civar vilâyetlerle işbirliği yapılması ka­rarlaştırılmıştı. İsyanın bastırılma­sı ve Şeyh Abdüsselâm'ın takibin­de gevşeklik gösterenler yanında Çal mütegallibesi Sadi Ağa gibi şeyhe kucak açanlar da cezalan­dırılmıştı. Van ve Musul vilâyetle­ri dışında İmadiye taraflarında da şeyh araştırılıyor, gerekli cephane ve Dördüncü Ordu'dan gerekli takviye yapılıyor, operasyonu yü­rütmekle görevli Muhyiddin Paşa başarısız bulunarak görevden alınıyordu. Bu arada teminat ve­rildiği takdirde şeyh ve avanesi­nin de teslim olacağı haberi geli­yordu. Bu arada "Lloyd Ottoman" vb. gazetelerde, Barzanîleri takip eden müfrezenin telef edildiği ve Akra kaymakamının da kaçtığı haberi yayınlanmıştı. Gerçekten de isyan gün geçtikçe yayılmış, Şemdinan, Gevar, Hemund, Şamir ve Dilim aşiretleri de isyana katılmış, isyana katılmayı redde­den Mizuri aşireti Reisi İsmail Ağa, üç çocuğu, eşi ve hizmetçileriyle birlikte katledilmişti. Başa­rısızlık, Bâb-ı Âlî'yi kızdırıyordu. Musul Valisi Fazıl Paşa, Süleymaniye Mutasarrıfı, Zaho ve Dahok kaymakamlarıyla birlikte azledil­mişti. Musul ve Süleymaniye'de kurulan Divan-ı Harpler, yakala­nan isyancıları acilen yargılıyor­du. Bu arada azledilenlere kötü yönetimi ve yolsuzlukları ile tanı­nan Akra Kaymakamı Ali Niyazi de katılmıştı.

Çarlık Rusyası temsil­cisi,1913'de Abdüsselâm Barza­nî ile.
Çarlık Rusyası temsil­cisi,1913'de Abdüsselâm Barza­nî ile.




Bu arada isyanın ardındaki asıl güç de ortaya çıkmıştı. Şeyh Abdüsselâmla buluştuğu tespit edi­len İngiltere'nin Musul Konsolosu'nun görev yerinin değiştiril­mesi, 3 Şubat 1910'da İngiltere Hükümeti'nden istenmişti. Nisan 1910'da Barzanî Aşireti mensup­ları, hükümete itaat ve isyandan vazgeçme sözü vererek teslim ol­dular. Her iki, Hemund ve Şirvan aşiretleri de isyandan vazgeçtiler. Barzan Şeyhi Abdüsselâm ve Şir­van Ağası Ahmed de isyandan vazgeçtiğini açıklamıştı. Ancak henüz yakalanmamışlardı. Onlar­ca kişinin katili Molla Abdurrah- man yakalanarak idam edilmişti. Osmanlı Devleti, şeyhin takibini yavaşlatmış; Barzanîlerin bir ço­ğunu affettiği gibi 21 Mayıs 1910'da Barzan halkına, mağdur ve fakir olanlara Hazine'den 1.000 lira dağıtılması kararlaştırıl­mıştı. 20 Mart 1913'de af dileyen sekiz arkadaşının takibinden ge­çici olarak vazgeçilmişti.

Osmanlı Devleti bu fırsattan is­tifade, merkezi Barzan olan Zibar kazasının örgütlenmesini tamam­lamış, Zibar ile Barzan yerleşim birimleri arasına, Zap Suyu üzeri­ne bir köprü yapılmış, askerî güçler takviye edilmiş, telgraf ulaşımı sağlanmış, kaza bütçesine ilâve yapılmış, kazanın bütün ye­rel yöneticileri değiştirilmiş ve yenilenmiş, kaza mahkeme ve üyeleri vilâyet dışından tayin edi­lirken kazanın bağlı olduğu Mu­sul vilâyetinden de Zibar'a (Barzan'a) bir komiser muavini ve ye­di polis memuru gönderilmişti. Erkeklere mahsus hapishanenin bir odası kadınlara tahsis edilmiş­ti. Bu arada Barzanîlere karşı Os­manlı ile işbirliği yapan Adramaz Nahiyesi aşiret reisi Sino Ağa vb. desteklenmişti.


Fevzi (Çakmak) ve Barzanî


Ahmed Barzanî, Molla Mustafa Barzanî ile, 1958'de.
Ahmed Barzanî, Molla Mustafa Barzanî ile, 1958'de.
Ancak Barzanîlerin sükûtu uzun sürmemiş, Şeyh II. Abdüs­selâm, Aralık 1913'de yeniden is­yan hareketini başlatmıştı. Hereki Aşireti'nin Mam fırkasına saldıran şeyh, adamlarıyla beraber İran'a kaçmıştı. Osmanlı Devleti'nin İti­lâf Devletleriyle savaşa başladığı bir dönemde, 30 Ağustos 1914'de, Şeyh II. Abdüsselâm'ın Hoy'daki Rus generali ile bulu­şup Osmanlı Devleti'nin nasıl parçalanacağını, Musul ve Van'da Kürtlerin Ermenilerle birlikte na­sıl ayaklandırılacağının planlarını yaptıkları, Bâb-ı Alî tarafından öğrenilmişti.(21)

Daha önce çeşitli ayrılıkçı Kürt grupları ile işbirliği yapan, özellikle Kürt Teâlî, Kürt Teavün ve Terakki, Kürt Hevi ve Kürt İstiklâl Cemiyeti vb. örgüt­lerle anlaşan Süleymaniyeli Şeyh Mahmud, Hakkârili Şeyh Ubeydullah Nehrî, İran Kültlerinden İsmail Simko ile görüşmeler yap­mış, İngiliz ve Rusların yardımı ile büyük bir Kürt ayaklanması planlamaya başlamıştı. 1913 son­larında İran'a giden Şeyh Abdüs­selâm, Urmiye yakınlarında Şeyh Muhammed Sıddık en-Nehrî'nin oğlu Seyyid Taha'yı "Rajan" Köyü'ndeki evinde ziyaret etti. Ar­dından İran Kürtlerinin liderlerin­den İsmail Ağa Simko'yu ziyaret etti. Onunla birlikte Hoy ve Tif­lis'e giderek Rus generallerle an­laştılar

Bu arada Osmanlı yöneti­mi de şeyhin başına ödül koydu. Dönüşte Simko'dan ayrılan Şeyh, Genegecin (?) köyünde Safi Ab­dullah'a (İbrahim'e?) misafir oldu. Abdullah, Osmanlı Devleti'nin vaadi olan ödülü alabilmek için gece uyurken şeyhi yakalayarak Osmanlı yönetimine teslim etti. O zaman genç bir subay olan Fevzi (Çakmak) tarafından Musul'a gö­türülen ve yargılanan şeyh, mah­keme kararıyla 14 Aralık 1914'de yakın yönetim kadrosuyla birlikte idam edildi. Siyasî Kürtçülere gö­re bu ölümden o dönem Musul Valisi olan Diyarbakırlı bir Kürt, şair Süleyman Nazif sorumlu idi. Siyasî Kürtçülere göre o, "Türklü­ğü ile gurur duyduğunu" açıkla­mıştı.(22)

Halbuki Süleyman Nazif, İttihatçıların aşiretlere yönelik politikasını tasvip etmediği için istifa etmiş, zorla bu göreve geri döndürülmüştü. O, Kürtlüğü'nü inkâr etmemekle birlikte Kültle­rin Türk milleti ile iç içe olduğu­na ve ayrılmayacağına inanan bir aydın ve devlet adamıydı.(23)

Şeyh Ahmed Barzanî

Hollandalı Kürdolog Martin Van Bruinessen, Şeyh Ahmed Barzanî'yi şu cümlelerle değer­lendirir: 

"Kardeşinin yerini almıştı. Di­nî lider olarak sürekli Irak'ta İn­giliz 'yönetimine ve yerine geçen monarşiye karşı ayaklanmıştı. Zibari ağalarıyla ve Bradost Şefi Şex Rşid Loran'la olan sürekli ça­tışmalarının yanı sıra, rakipleri onu domuz eti yiyip şarap içerek münafıklaşmakla suçluyorlar­dı."

Büyük kardeşi II. Abdüsse­lâm'ın Musul'da idamından sonra 18 yaşında ailenin başına gelen Şeyh Ahmed, Zibari Aşiretinden Faris Ağa'nın kızıyla evlenerek, bölgedeki gücünü sağlamlaştırdı. Barzanîlerin temsilcisi olan bir si­yasî Kürtçüye göre, "Barzan şeyhleri artık, ister istemez Kürtçülükte önde bir roldeydiler. Bundan dolayı Kürt liderlerle haberleşiyor ve onlarla bilgi alışve­rişinde bulunuyorlardı."(25) Kürtçülüğe ilgi duyan Fransız gazete­ci Chris Kutscehera, yarı cahil ve kekeme bir molla olan ve ailesi tarafından "mehdi" kabul edilen ve İstanbul'da Osmanlı Sultanları­nın tahtına oturması hayal edilen (?) Şeyh Muhammed'in 1903'de ölümü ile yerine geçen oğulları Şeyh II. Abdüsselâm, Şeyh Ah­med ve Molla Mustafa Barzanî'nin "tarih yapacak yetenekte" olduklarını ileri sürer.

Şeyh II. Abdüsselâm'ın idamı sonrası Osmanlı ordusu Barzan'ı işgal ettiğinden, Şeyh Muham- med'in üç büyük oğlu Ahmed, Babo ve Muhammed Sıddık Hak­kâri'deki Guerdi aşiretine, küçük oğlu Molla Mustafa ise Şirvan'ın Bergiyef köyüne sığınmıştı.



İngilizlere isyan



Mustafa Bar­zanî, 1946'da, iran'da ilân edilen ilk ba­ğımsız Kürt devleti Mehabad Cumhuriyeti'nin, Sovyet su­baylarının elbiselerini andıran ge­neral ünifor­ması içinde. Mustafa Barzanî, aynı yıl, sonradan idam edilen Mehabad Cumhuriye­ti'nin ilk ve son cumhur­başkanı Kadı Muhammed ile (küçük resim)

Bir süre kaçak olarak yaşayan Ahmed, Şeyh II. Abdüsselâm'ın yakın dostu olan Molla Mah- mud'un talebesi ve meşhur bir Nakşibendî Şeyhi olan bu zâtın halifesi olmuştu. Şeyh Ahmed'in adı, iki İngiliz istihbarat subayının öldüğü 1919 Behdinan İsyanı'na kadar pek duyulmamıştı.(26)

Bölge, Birinci Dünya Savaşı sonucu İngi­liz hâkimiyetine girince tüm Kürt ve Türkmen aşiretleri İngiliz Emperyalizmi'ne isyan eden Şeyh Mahmud Berzenci'nin çevresinde toplanmış, ona var gücüyle destek vermişlerdi. Bunlara biraz geç de olsa Barzan ve Zibar aşiretleri de katılmıştı.(27) Kasım 1919-Mart 1920 tarihlerinde Barzan ve Zibar aşiretlerinin Nesturi ve Ermenilerden oluşan İngiliz kuvvetlerine karşı savaştığı, hatta Türklerden yardım istediği Bâb-ı Alî tarafından da öğ­renilmişti.(28)

M. Sıraç Bilgin'e göre Şeyh Mahmud Berzenci, İngilizle­re karşı tüm Kürt aşiretlerinden mektupla yardım istemiş, Şeyh Ahmed bunu olumlu bularak Behdinan aşiretlerine de Berzenci isyanını desteklemek çağrısı yap­tıktan sonra Süleymaniye'ye biri Mustafa Barzanî komutasında iki küçük birlik göndermiş, ancak bu birlikler Süleymaniye'ye varmadan İngilizler, Şeyh Mahmud Berzenci'yi yaralı yakalayarak isyanı bastırmışlardı. Berzenci'ye yardım eden tüm Kürt aşiretleri gibi Barzanîlerin de üzerine yürüyerek, Barzan'a Asurîleri yerleştirmek is­teyen İngilizler, nedense bu ope­rasyondan "bir süreliğine" vaz geçmişlerdi. 

Bu arada İngilizlerle iyi diyaloğu olan Türkiye'deki si­yasî Kürtçüler de boş durmuyor, Seyyid Abdülkadir ve Şeyh Abdurrahman Şırnakî, Şeyh Ahmed Barzanî'ye mektuplar yazarak ona Kürtlerin liderliğini teklif ediyor­lardı. O ise, bu liderliğin Şeyh Ubeydullah'ın torunu Şeyh Abdülkadir'e ait olduğunu düşündüğü için kardeşi Mustafa Barzanî'yi Muş'a göndererek Seyyid Abdül­kadir ve Şeyh Said ile temas kur­duruyor, ama bu ilişki nedense devam etmiyordu.
Mustafa Barzanî, israilli dostu Hino'yu (David Gebay) böl­gesinde ağırlarken...
Mustafa Barzanî, israilli dostu Hino'yu (David Gebay) böl­gesinde ağırlarken...




Gizli kitap


İngilizler 1922'de Barzan'a sal­dırmışlar, Ahmed Barzanî ve Zibari Aşireti lideri Faris Ağa, Barzan'ı terk ederek dağlara kaçmak zo­runda kalmışlardı. Bu operasyon bir süre için Barzanî Aşireti'ni sin­dirmiş, inzivaya çekilmelerine ne­den olmuştu.(29) Kanaatimizce bu inziva, şeyhin dinî itikatlarını yeni­den gündeme getirmişti. Daha 1922'de Barzanîlerin ileri gelenle­rinden biri, "Biz Barzanîler Tanrı'ya ve insanın temiz olması ge­rektiğine inanıyoruz. Fakat Kur'an'ı anlamıyoruz. Arapların kitabıdır. Atalarımızın önceleri Hristiyan olduklarına inanıyo­ruz. Ve biz Barzanîler dua etmi­yoruz. Kur'an okumuyoruz, Ra­mazan'da oruç tutmuyoruz" di­yordu. Molla Mustafa Barzanî'nin yakın dostu İngiliz diplomat Edmonds'un kitabında anlatıldığına göre Barzanîlerin elinde; şeyhten şeyhe gösterilen gizli ve gizemli bir kitab bulunmaktaydı. Kutschera, hâlâ Mesud Barzanî'nin elinde bulunan kitaptan söz etmektedir.

Şeyh Ahmed de kendisinden önceki Barzan şeyhleri gibi aşırı derecede yüceltilmiş ve kutsallaştırılmıştı. Dahası Şeyh Ahmed, Hristiyan olmakla ya da yeni bir din kurmakla suçlanıyor, onun domuz eti yeme yasağını kaldır­ması da bunun delili olarak kabul ediliyordu. Şeyh Ahmed 1927'de ilk defa Bağdat yönetimiyle karşı karşıya kalmış ve bu tarihte onun sapık dinî iddiaları gündeme geti­rilerek üzerine sefer düzenlenmiş­ti.(30) 

Bu iddiaların İngiliz emperya­lizminin yalanları olduğu da düşü­nülebilir. Ancak Muzaffer İlhan Erdost, "Şemdinli Röportajı'nda" bölgedeki Kürtlerin de bu sapkın­lığı teyid ettiğini açıklamaktadır. Şemdinlili Seyyid İslâm Geylânî, "Dedeleri Molla Muhammed temiz adamdı. Namaz kılardı. Öbürleri eskiden beri böyledir. Namaz kıl­mazlar, kâfirdir onlar" derken; Barzanî Aşireti mensupları da, "Bize kâfir diyorlar, dinsiz diyor­lar, domuz eti yiyor diyorlar" di­yerek bölge halkının kendileriyle ilgili kanaatini belirttikten sonra bunları reddediyorlardı.(31)


Barzanîlerin T.C. ile savaşı

Kürt ayrılıkçıların Ermeni ayrı­lıkçılarla birlikte 1927'de kurduğu "Haybun" örgütü, özellikle "silahlı isyanlar" çıkararak, bağımsızlık propagandası yapmaya çalışıyor­du. Haybun ve Ermeni Taşnak ör­gütü tek bir amaçta birleşmişti: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu Türkiye'den ayırmak ve sonra da bölüşmek.(32) Haço'nun Çaldıran, Cemilpaşaoğullarının Midyat ve Mazıdağı, Resul'ün Erun isyanları ve Şeyh Barzanî'nin Oraman bas­kını bu isyanlar arasında yer alı­yordu.(33)

Haybun'un örgütlediği en önemli isyan ise 1930 Ağrı isyanı idi. İsyancıların ele başılarından Kör Hüseyin Paşa, Türk güvenlik güçleri karşısında zor durumda kalınca, oğlunu Barzan'a gönde­rerek Ahmed Barzanî'den yardım istemiş, o da Molla Mustafa Barzanî yönetiminde 500 kişiyi Oramar bölgesine göndererek, Türk ordusunun gücünü bölebil­mek için yeni bir cephe açmıştı.

16 Temmuz-10 Ekim 1930 tarihle­rinde ortaya çıkan Oramar İsyanı, Mustafa Barzanî tarafından rakımı 2.000-3-500 metre arasında deği­şen yolsuz, sarp ve yalçın kayalar­la aşılması güç bölgede, Şemdinli yakınındaki Oramar'ın basılması ile başlamıştı. Oramar hudut bölü­ğü âsîler tarafından kuşatılmışsa da bu kuşatma hava kuvvetlerimiz ve komşu hudut bölüklerinin yar­dımı ile kırılmış, İran'a doğru ka­çan Barzanîler ve onların Oramar'daki işbirlikçilerinden oluşan âsîlere büyük kayıplar verdirilmiş­ti.(34)

Haybun örgütü bu isyanı da bir propaganda malzemesi olarak kullanmış, uydurma rakamlarla "Olayda Türk birliklerinin 4.000 kayıp verdiğini, Türk hükümeti­nin 500 köyü yıkıp 12.000 kişiyi öldürdüğünü" ileri sürerek bunu Ermeniler aracılığı ile temas kur­duğu Amerikan kamuoyuna da duyurmuştu.(35)


İngiliz uçaklarının bombaları

Türkiye'nin ardından bir yıl sonra Ahmed Barzanî ile Irak'ı yöneten İngilizler arasında da ça­tışma başladı. İngiliz Sir A. Wilson'a göre İngilizlere bağlı Irak Hükümeti Kürtlere, otoritesini kuvvet zoruyla kabul ettirmeye çalışmış ve İngiliz Hükümeti de bölgedeki bütün askerî gücü, özellikle uçakları ile bu operasyo­na destek vermişti. Bir aşiret kav­gası gerekçe gösterilerek Tem­muz 1931'de çatışmalar başlamış, Irak hükümet güçlerinin Barzanî­ler karşısındaki başarısızlığı, İngil­tere'nin takviyesi ile başarıya dö­nüştürülmüştü. İngiliz uçakların­dan Kürtlere atılan bildirilerde "Uygar" İngilizlerin çağdaş gad­darlığının itirafları yer almaktaydı:


"Barzanlı Şeyh Ahmed ve taraf­tarlarına!...

"Madem ki daha önceki emir ve beyanları hesaba katmak istemi­yorsunuz, bu defakiler size uçak saldırılarının şiddetleneceğini bildiriyor. Siz köyleriniz ve sürü­leriniz mitralyöz ve bomba ateşi­ne tutulacaksınız. Bu bombalar­dan bazıları hemen değil, bir kaç saat sonra patlayacaktır. Kadın­larınızı ve çocuklarınızı güvenli yerlere koymanız tavsiye olunur. Bu harekâtlar, her türlü direnme ve muhalefetin sona erip şefleri­nizin dize gelmelerine dek süre­cektir. Dikkatli olun! Hükümet, direnmenizle etkilenmeyecek ka­dar güçlüdür. Her türlü direnme boşunadır. Ne diye bir daha in­san kanı dökelim?"

İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365'ini yerle bir et­mişti.(36) Şeyh Ahmed Barzanî, Ka­sım 1931'den Nisan 1932'ye ka­dar aralıklı, Nisan'dan Haziran'a kadar sürekli ve şiddetli olarak İngilizlerin saldırısına uğruyordu.(37) Aralık 1931, Şubat 1932, Mart 1932, Nisan 1932 ve Haziran 1932'de tam beş kez Irak ve İngi­liz güçlerince bombalanıyor, Barzanîler özellikle İngiliz uçak­larının bombalarını beyinlerinde hissediyorlardı. Irak Hükümeti'nin kara saldırılarını yer yer püskürtseler de uçaklara karşı di­renmeleri mümkün değildi.


Türkiye'ye sığındılar

Sonunda, 21 Haziran 1932'de Şeyh Ahmed Barzanî, 400 kadar adamıyla sınırı geçip Türk yetkili­lerine sığınacaktı.(38) Çok ilginçtir ki, İngiliz kaynakları Kasım 1931'de onun "Kendimi İngiliz uşaklarına teslim etmektense açık düşmanla­rım olan Türklere teslim olmayı yüz kere yeğ tutarım" dediğini bil­diriyordu.(39)

Şeyh Ahmed ve adam­larını, aşiretin diğer mensupları iz­ledi. Üç komutan ve toplam 1.700 kişilik mülteci grubu, Binbaşı Şük­rü Kanatlı yönetimindeki Türk or­dusu tarafından çok iyi karşılandı. İki yıl önce Oramar'da Türk ordu­sunu arkadan vuranlar, bu sefer misafirperverlik ve "teslim olana" dokunmama geleneği ile karşılan­mıştı. Bunu yıllar sonra Molla Mus­tafa Barzanî de itiraf ediyordu: "Biz Türkiye'de asılmayı bekliyor­duk. O tarihlerde İngilizlerle Türk­ler ve Iraklılar iyi ilişkiler kurmuş­lardı. İngilizlerin talebi üzerine Türkiye bizi asabilirdi. Ancak biz seve seve Türkiye'de ölüme gelmiş­tik. Fakat Türkiye'de beklediğimiz akıbet bizi karşılamadı. Nitekim orada iyi muamele gördük. Bizi şehirden şehire alıp götürdüler. Daimî bir yerde oturtmadılar. Bü­yük ağabeyim Şeyh Ahmed'i Erzurum'a gönderdiler. Bizi birbiri­mizden ayırıyorlardı. Herhangi bir harekette bulunmamızdan en­dişe olunuyordu. Bunu seziyor­duk. Bize iyi muamele ettiler. "(40)



israil'in ve Şah idaresinin Mustafa Barzanî'ye temin ettiği ağır silahlar (üstte) ve Almanların gizlice verdiği silahlar.
israil'in ve Şah idaresinin Mustafa Barzanî'ye temin ettiği ağır silahlar (üstte) ve Almanların gizlice verdiği silahlar.
Türkiye, sadece Barzanî ordu­sunda, onunla birlikte Türkiye'ye sığınan 10-15 Türkiye Kürdünü ce­zalandırmıştı. Türkiye, 1932 sonla­rında Şeyh Ahmed, kardeşleri Muhammed Sadık, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan'a geri dönme­sine izin vermiş, ancak Irak Hükü­meti onlara karşı Türkiye'den ope­rasyon talebinde bulunmuştu. Tür­kiye böyle bir operasyonu yapma­dı. Fakat Barzanî ailesi 1934'de ye­ni Irak Hükümeti'ne teslim oldu. Mart 1936'ya kadar Halil Hoşevî ve Alu Bey önderliğinde Barzanî Aşi­reti'nin Irak Hükümeti'ne karşı is­yanı sürmüştü.(41)

13 Mayıs 1934'te Irak Hükümeti genel bir afla Bar­zanî Aşireti'nden tutuklananları serbest bırakarak Barzan'a gön­derdi. Ancak Ahmed, Muhammed Sadık ve Mustafa Barzanî, Basra yakınlarındaki Hille'ye sürülmek­ten kurtulamadılar. Barzan dağla­rından Hille çölüne sürülen Barzanîler burada çok sıkılıyordu. Gele­ceğin lideri Molla Mustafa, 1935'de Hille'den kaçarak Halil Hoşevî'ye katıldı ve yönelttiği milis güçleri ile Revanduz'u ele geçirdi.(42)


Camiler kapatılıyor

1936'da Barzanîler, yakalanan Molla Mustafa ile birlikte bu kez Süleymaniye'de sürgünde idiler. Aşiret yönetiminde ipler Şeyh Ahmed'den Molla Mustafa Barzanî'nin eline geçmişti. Abdullah Nehri, Şeyh Said Pironî, Şeyh II. Abdüsselâm Barzanî, Şeyh Rıza ve Ahmed Barzanî'nin dinî kaynaklı hareketlerinin aksine Molla Musta­fa Barzanî dinî motiflerden yarar­lanmakla ve ailesinin dinî nüfuzu­nu kullanmakla birlikte ırkçı bir bakış ile Kürtlerin bağımsızlığı kavgasını başlatmıştı.(43)

Şeyh Ah­med Barzanî ise ikinci dereceye düşmüş olmanın hırçınlığı ile Bar­zan ve çevresinde kendi inançlarını katı bir şekilde uyguluyor, bu nedenle de sık sık tepkilere neden oluyordu. 12 yıl Irak hapishanele­rinde kalan, sürgünlükler yaşayan, liderliği kardeşi Molla Mustafa'ya kaptıran Şeyh Ahmed, aşireti üze­rinde yeniden nüfuz kazanmak için dinî konumunu kullanıyordu.

1961'den 1969'a kadar Şeyh Ah­med, Barzan köyünde oturarak Irak rejimine bağlı bir şekilde ya­şadı. 1958'deki yeni Irak rejimi ve uygulamaları onu tatmin etmiş, serbest bırakılmakla kalmamış, ta­rihî merkez Barzan'da oturmasına da müsaade edilmişti. Şeyh Ah­med, ömrünün son yıllarında bel­ki de gizli kitabın gereği olarak Peygamberliğini ilan etmiş, ibadeti yasaklamıştı. Kendine bağlı imam­lara gönderdiği talimatta şöyle di­yordu:

"Camiler kapansın! Kur'an-ı Ke­rim okumak, namaz kılmak, ya­sak. Radyo dinlemek kâfir işidir. Bütün radyolar evden kalksın. Gök Tanrısı Allah, yer Tanrısı be­nim! Sizin manevî huzurunuzu ancak, ben sağlarım. Gösterdiğim yoldan gidin. Benim için ağlayın. Emirlerim ilahî bir emirdir. Ben si­ze emretmekle kutsal görevinizi yapmanız için ikazda bulunmuş oluyorum."

Şeyhin bu istekleri, domuz eti yenmesi ve şarap içilmesi için ver­diği izin, bazı aşiret mensuplarınca uygulansa da aşiretin çoğu tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Hatta bizzat Molla Mustafa Barzanî de buna çok tepkili ve kızgındı. Ama hiç bir şey yapamıyordu. Ağustos 1967'de Molla Yahya ve yirmi ada­mı Ahmed Barzanî'nin baskısın­dan huzursuz olarak Türkiye'ye sı­ğınmışlardı. 1969 başlarında Şeyh Ahmed Barzanî'nin ölümü, Barzan halkına büyük bir nefes aldıracak, ama onun yolunu devam ettirenler daha sonra da varlıklarını sürdüre­ceklerdi. (44)

Barzanîlerin Hizbullah kolu

Şeyh Ahmed Barzanî'nin oğlu Şeyh Muhammed Halid Barzanî, 1975'ten sonra sürgün yaşadığı İran'da Molla Mustafa ve oğulları­nın gölgesinde oldukça önemsiz biri olarak yaşadı. Humeyni Devrimi'nden sonra yeni İran yöneti­mi ile iyi ilişkiler kurdu ve 1980 ortalarında "Kürt Hizbullahı" adıyla ve sol düşünceyi silmek söylemi ile Kuzey Irak Kürtleri­nin yeni liderlerinden biri olarak ortaya çıktı. Şeyh Halid'in peşmergeleri İran'da Barzanî ailesine yakın Kürt mülteciler arasından devşirilmişti. Barzanîler Kürdistan Demokrat Partisi'ni desteklemeyi sürdürse de Irak Kürtleri arasında Tahran'ın çok daha kolay kontrol edebileceği İslamî partiler kur­mayı da ihmal etmiyorlardı. Ga­zeteci Cevdet Korkmaz'a göre Şeyh Halid Türkiye'deki kanlı te­rör örgütü Hizbullah ile de işbir­liği içinde idi. Kürdolog Martin Van Bruinessen, bunu inandırıcı bulmasa da İran'ın Barzanî ailesi­nin laik, milliyetçi kanadına karşı İslâmcı kanadı güçlendirdiğini, böylece İran devrimini ihraç et­meye çalıştığını kabul eder.(45)

Bu konu, yakında Okumuş Adam Yayınları'ndan kitap olarak çıkacak.

Ahmet Uçar
Tarih ve Düşünce Dergisi
Aralık 2002

Dipnotlar:

1 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.AZJ., nr.36/6

2 BOA, Y.PRK. ASK., nr. 44/14

3 Memed Emin Zeki, Kürdistan Tarihi. Ankara 1992. 2. Basla. Beybun Yayınları, s. 174-175.

4 Abdülkadir Berifkanî, Mustafa el-Barzanî, Kahire Londra 1996, El-Merkezü'I-Arabî ed-Devlili'l-i'lem Yayınları, s. 96-97.

5 M. Sıraç Bilgin, Barzanî, İstanbul 1992. Fırat Yayınlan, s. 16-16.

6 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e., s. 96-97.

7 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 15.

8 Martin Yan Bminessen, Ağa. Şeyh ve Devlet. (Çev. Ramziye Arslan), Ankara, Tarihsiz, Özge Ya­yınları s. 322-323.

9 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e.. s. 97.

10 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 17.

11 BOA, Y.PRK. ASK., nr. 44/14

12 BOA, Y.PRK. AZJ., nr. 36/6

13 Bazil Nikitin, Kürtler (Çev. Hüseyin Demir- han-Cemal Süreyya), İstanbul 1994, 4. Baskı, Den­ge Yayınları, C. I-II. s. 377-379.

14 Bazil Nikitin, a.g.e., s. 381-384

15 A. Medyalı, Kürdistanlı Yahudiler, Ankara 1992. Berham Yayınları, s. 26 vd.

16 A. Medyalı, a.g.e., s. 53

17 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e., s.97

18 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 18.

19 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e., s. 97-99

20 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 18; Abdülkadir Be- rikfani, a.g.e., s. 97-98

21 BOA. DH. MUİ 1-1/29, 1-2/73, 1-4/64, 1- 6/14, 1-6/69. Bu konuda çok sayıda belge vardı. Konu ile ilgili aynntılı bir çalışmamız devam et­mektedir.

22 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e., s. 100-101; M.Sı- rac Bilgin, a.g.e., s. 19-21; Muzaffer İlhan Erdost, Şemdinli Röportajı. 1993, 2. Baskı, s, 130,

23 BOA. DH.KMS. nr. 25/52.

24 Martin Van Bruinessen, a.g.e.. s. 323

25 M.Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 22

26 Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi. (Çev. Fikret Başkaya), İstanbul 2001. s. 139-141.

27 Qassam Kh. Al Jumaily-İzzet Öztoprak, İrak ve Kemalizm Hareketi (1919-1923), Ankara 1999, Atatürk Araştırmaları Merkezi Yayınlan.

28 BOA.DH.KMS. nr. 50/17, 50/25.

29 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 22-25.

30 Chris Kutschera, a.g.e., s. 140-142

31 Muzaffer İlhan Erdost, a.g.e., s. 148.-

32 Rohat Alakom, Huybun Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, İstanbul 1998, Avesta Yayınlan.

33 Hüseyin Koca, Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politi­kaları. Konya 1998, s. 273.

34 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları-2. İstanbul 1992, Kaynak Yayınlan, s. 71-86.

35 Hüseyin Koca, a.g.e., s. 297-300

36 Lucien Rambout, Çağdaş Kürdistan Tarihi, Diyarbakır, 1992. Dilan Yayınları, 4, Baskı, s, 71-73.

37 Chris Kutschere, a.g.e., s. 144

38 Chris Kutschere, a.g.e., s. 144-146

39 Bazil Nikitin, a.g.e., s. 344

40 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 38-39.

41 Chris Kutschere, a.g.e., s. 146-148

42 M. Sıraç Bilgin, a.g.e., s. 39-40.

43 Abdülkadir Berifkanî, a.g.e., s. 90-91.

44 Hulusi Turgut, Barzanî Dosyası. İstanbul 1969, s, 105-114.



45 Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev. Nevzat Kıraç vd.). İstanbul 1992. İle­tişim Yayınları, s. 40-41; Nevzat Korkmaz, Kürt Ka­panı. Ankara 1991, Yurt Yayınlan, s. 49-69.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar