Ahmet Taner Kışlalı Orhan Pamuk |
Ahmet Taner Kışlalı, özellikle ömrünün son altı ayında, köşesinde yazdığı yazılarda, çok ağır ifadeler ile Orhan Pamuk aleyhine mücadele vermişti. Bir yazısında Orhan Pamuk hakkında şunları yazmıştı;
"Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur. O düşüncelere karsı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara, oraya buraya 'bityeniği' sokuşturanlara, hep tiksinerek bakmışımdır. Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür.
Oyun maskesiz oynanmalıdır! Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm 'gerçek aydınlar' görev saymalıdır!
Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir… Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek! Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!.. "
Yaklaşık altı ay süren ağır yüklenmenin sonucunu, Ahmet Taner Kışlalı'nın bir bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmesi belirlemişti. Kamuoyu her zaman olduğu gibi "İslami Terör" uydurması ile uyutulurken, Türkiye'de hakim kripto Yahudiler ve Sabetayistler, ihanet faaliyetlerini icra etmeye devam etmişlerdi. Misal teşkil etmesi açısından Ahmet Taner Kışlalı'nın bir yazısını buraya alıntılıyoruz.
_____
Balo Maskesiz Olsun!...
A. Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 27 Ocak 1999 (Ben Demokrat Değilim )
Kimileri "ortaoyunu"nu maskeli balo ile karıştırıyor.
Ortaoyunu güldür güldür, bu güldürmüyor...
Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor.
Kimileri ise bildiği halde susuyor.
Ya çıkar gereği... Ya da korkudan!
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans
ettiği bilinsin... Maskeler inmeli ki, o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!
* * *
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasından kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, romancıyı Türkiye´nin "bir numaralı aydını" ilan etti.
Bu romancımızın adı Orhan Pamuk´tu!
Ben bu "Büyük" (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim.
Ama "Kara Kitap" basında öylesine övüldü ki, ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da, daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım. Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım isimlerin bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım. Ama beğenenlerin de "beğenme hakkı"na saygı duydum. Ta ki... Bir okurum "Kara Kitap"ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar... "Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah" gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
* * *
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, "Müdafaa-i Hukuk" adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor. İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz´in bir incelemesi yayımlandı:"O. Pamuk´taki Atatürk Anlayışı..." Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış! İşte birkaç örnek:
"Sonra kasaba alanına dolanır. Atatürk heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar..."
" Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu..."
"Atatürk´ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu..."
"Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz..."
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve " hiç gerekmediği halde" Atatürk´e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor: "Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!"
Kim bilir, belki de Orhan Pamuk´un " en birinci aydın" ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
* * *
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur... O düşüncelere karşı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara... oraya buraya "bityeniği" sokuşturanlara... hep tiksinerek bakmışımdır. Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür. Oyun maskesiz oynanmalıdır! Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm "gerçek aydınlar" görev saymalıdır! Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir... Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.. Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!...
Balo Maskesiz Olsun!...
A. Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 27 Ocak 1999 (Ben Demokrat Değilim )
Kimileri "ortaoyunu"nu maskeli balo ile karıştırıyor.
Ortaoyunu güldür güldür, bu güldürmüyor...
Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor.
Kimileri ise bildiği halde susuyor.
Ya çıkar gereği... Ya da korkudan!
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans
ettiği bilinsin... Maskeler inmeli ki, o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!
* * *
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasından kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, romancıyı Türkiye´nin "bir numaralı aydını" ilan etti.
Bu romancımızın adı Orhan Pamuk´tu!
Ben bu "Büyük" (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim.
Ama "Kara Kitap" basında öylesine övüldü ki, ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da, daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım. Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım isimlerin bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım. Ama beğenenlerin de "beğenme hakkı"na saygı duydum. Ta ki... Bir okurum "Kara Kitap"ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar... "Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah" gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
* * *
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, "Müdafaa-i Hukuk" adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor. İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz´in bir incelemesi yayımlandı:"O. Pamuk´taki Atatürk Anlayışı..." Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış! İşte birkaç örnek:
"Sonra kasaba alanına dolanır. Atatürk heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar..."
" Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu..."
"Atatürk´ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu..."
"Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz..."
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve " hiç gerekmediği halde" Atatürk´e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor: "Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!"
Kim bilir, belki de Orhan Pamuk´un " en birinci aydın" ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
* * *
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur... O düşüncelere karşı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara... oraya buraya "bityeniği" sokuşturanlara... hep tiksinerek bakmışımdır. Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür. Oyun maskesiz oynanmalıdır! Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm "gerçek aydınlar" görev saymalıdır! Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir... Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.. Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.