"Hiç bir düşman dönmeler kadar Türkler'e kötülük edemez." - Gerçekten Müslüman olan bir Yahudi Dönmesi (Sabetayist)'nin itirafları |
Yazar Sâmiha Ayverdi hâtıralarında, bir hanımın davetinden bahisle şunları anlatmaktadır:
MEDİHA GEZGİN HANIM'IN MECLİSİ ve SELANİK DÖNMELERİ
Bu satırları yazdığımda, yıl 1982. En az otuz küsur sene evvel, Mediha Gezgin isminde bir hanımın, evine çaya davet edilmiştim. Gittim. Salonda, on beşden fazla hanım misafir vardı. Belki en gençleri bendim. Ancak, bu ileri yaştaki hanımlar, aşırı ilerici olarak, benden fersah fersah genç sayılsalar reva idi.
Bu köksüz kalabalığın ne millî, ne de manevî bir mesnedi/dayanağı vardı. Bunlar memleket için bence câhilden daha zararlı olan bir münevver/aydın zümre taslağı idiler. Aralarında bulunduğum bu yarı aydınları, Tanzimat kapısından girmiş kırk haramiler gibi görmeye başlamıştım.
Târihî, millî ve manevî hazînelerimizi, varımızı yoğumuzu hep bu batıya yaranma yarışındaki ilerici güruh çalıp yağmalamamış mıydı? Hâlâ da yağmalamakta devam eden gene onlar değil miydi?
*
Beni evine davet eden Mediha Gezgin Hanımın babası, Sultan Abdülaziz (rh.)'i Osmanlı tahtından indirmek yolunda Hüseyin Avni Paşa gibi, kendini devlete değil, devleti kendine kul köle edecek tıynetteki bir adamın oyununa gelmiş kimse idi. işte Mediha Hanım da bu meş'um işte vazife almış o Mekteb-i Harbiye Nâzırı (Harp Okulları Bakanı) Süleyman Paşa'nın kızıydı.
Saf olduğu kadar da basiretsiz ve gâfil bir asker olan Süleyman Paşa, Dolmabahçe Sarâyı'nı Harbiye Mektebi talebeleri ile kuşattırarak Pâdişah'ın hal'i işine/tahtan indirilmesine yardımcı olup da, sonunda Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın desîse ve mel'anetine âlet olduğunu anlayınca, bir vükelâ hey'eti (Bakanlar Kurulu) toplantısında şiddetle salonun kapısını açıp içeri girerek, Serasker'e en ağır hakaretleri sayıp sıralayan da gene bu adamdı.
Ne yazık ki Süleyman Paşa'nın kızını, bir Hüseyin Avni Paşa kandıramamış idiyse de, o, bu eski devirlerin hatalı tortu ve birikintileri ile zehirlenmiş olmaktan da kurtulamamıştı.
... Davette, sesleri üst perdeden çıkan kadınlar kalabalığı arasında, onlara tek cümle ile olsun iştirak etmeyen bir hanım vardı. Dikkat çekecek kadar sesi soluğu çıkmayan bu kadın, ertesi gün bize geldi ve:
— Affedersiniz. Mediha Hanım ne diye sizi arkadaşları arasına davet etti? Bir türlü akıl erdiremedim, diyerek söze başladıktan sonra, Ben Selanik dönmesiyim. Elhamdülillah Müslüman oldum. Bir Türk'le de evlendim... İsmim Zahide, mezhebim de Şafiî'dir, dedi.
Canı yanık bir kadın olduğu her hâli ile belli oluyordu. Hayat hikâyesini anlatmak ihtiyacı içinde bulunduğu da aşikâr gibiydi. Amma buraya kendi macerasını söylemekten ziyâde, bir iyilik yapmış olmak için gelmişe benziyordu. Nitekim anlattıkları, bence meçhul gerçeklerden olmamakla beraber mühim olan, bu hakikatleri bir sabık/eski dönmenin ağzından dinlemekti.
— Siz, dedi, dönmelerin bu memlekete ne derece zararlı olduğunu bilemezsiniz. Hiçbir düşman, dönmeler kadar Türkler'e kötülük edemez. İktisadî, içtimaî/sosyal ve bilhassa kültür sahalarında öyle planlı düşmanlıkları vardır ki, bunları ancak benim gibi o soydan gelmiş ve aralarında yetişmiş bir kimse bilebilir. Benim bir Müslüman-Türk'le evlenmiş olmam, hepsini deli etti. Ailem ve hatta anam, aleyhime öyle işler yaptılar ki, çevirdikleri oyunlarla beni kuru tahta üzerinde bıraktılar. Buraya gelişimin sebebi, dönmeler hakkında kulağınızı bükmek ve onlardan uzak durmanızı tavsiyedir, dedi ve çıkıp gitti. O zaman bu zaman kendisini bir daha hiç görmedim.
(Ne idik, ne olduk? s. 76-78)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.