Hazır Yapım Deprem İster misiniz? |
....
Gelin şimdi de jeofiziksel manipülasyonlar sahasında nelerin yapıldığına ve halen de yapılmakta olduğuna bir göz atalım. Buradaki ana ilgi noktamız iktidar sahiplerinin başlıca ilgi sahasına giren, insan yapımı depremler...
Bu ilgimiz, kuşkusuz depremlerin böylesine etkin olmasından ve kitleleri kontrol etme amacıyla kullanımındaki dramatik etkisinden ötürü. Çoğu insan elbette insanların bu tür şeyler yapabildiklerine ya da yapmak isteyeceklerine hiç inanmayabilir. Açıkçası bu bizi pek ilgilendirmiyor. Dolayısıyla bir deprem olduğunda çok az kişinin aklına şöyle bir soru gelir;
"Bu doğal bir deprem miydi, yoksa yapay mıydı?" Açıkça söylemek gerekirse Gölcük depreminden sonra ben bu soruyu soranlardandım. Kısa süre sonra da yalnız olmadığımı gördüm. Türk basınının en saygın isimleri farklı üslûplarla bu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar. Taha Kıvanç, Can Ataklı, Sedat Sertoğlu ve Hulki Cevizoğlu şüphelerini köşelerine aktaran önemli isimlerdi.
Aslında içinde bulunduğumuz zamanda, yer değişiklikleri açısından her geçen gün giderek artan aktivite seviyesinde yaşanan artıştan, hangisinin gerçek-hangisinin suni olduğunu da bilmek de giderek zorlaşıyor. Kimi bölgelerde yer adeta sürekli sallanıyor!
Nicola Tesla'nın 1935'deki Kontrollü Depremi, Tesla'ya göre "tekjeodinamikçilerin bir eseriydi". Tesla, "Yerin içinden hemen hemen hiç enerji kaybetmeden geçebilen ritmik titreşimlere neden olabilir ve bu mekanik etkileri karada uzun mesafelere taşıyarak, çeşidi eşsiz etkiler üretebilirdi" diyordu. Senatör Claiborne Pell tarafından yönetilen Senato alt komite oturumunda şöyle söyleniyordu: "Şu anda bir anlaşmaya ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..." Senatör Pell, böyle bir teknolojinin varlığı konusunda bilgi sahibi olmadığı için 1975 yılında 'düşmanlar için deprem oluşturma' kelimelerini telaffuz etmemişti.
Ayrıca, 10 Aralık 1976 yılında Birleşmiş Milletler genel toplantısında "Askeri veya herhangi bir çevresel değişim tekniklerinin düşmana yönelik kullanımının yasaklanması"yla ilgili anlaş-masını onayladığı rapor edilmişti. Eğer, deprem oluşturma kabiliyeti dahil olmak üzere, çevresel değişiklik yapabilecek teknoloji olmasaydı, böyle bir rapor yayınlanmak acaba
mümkün olabilir miydi?
Tıpkı Gölcük Depremi Gibi...
5 Haziran 1977 tarihli New York Times'da, 28 Temmuz 1976 yılında Çin, Tangshan'da yaşanan ve 650.000'in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle ilgili bir yazı yer aldı.
Saat 3.42'deki ilk sarsıntıdan hemen önce, gökyüzü gündüz gibi aydınlanmıştı; tıpkı Gölcük'te olduğu gibi. Temelde beyaz ve kırmızı olan çok renkli ışıkları 200 mil uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yanmış ve gelişmekte olan sebzeler sanki bir ateş topu tarafından adeta kavrulmuştu.
Bazı araştırmacılar bu elektriksel etkilerin elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla bağlantılı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyordu. Bu renkli ışığın parıltısı Tesla'nın 1935 yılında belirttiği "her çeşit emsalsiz etki"den biri miydi? Yoksa bu deprem, olanlardan hiçbir
şüphe duymayacak Çin halkı üzerinde uygulanan bir sistem testi miydi? Cevap; olayın kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediğiydi.
Ocak 1978'de Dr. Andrija Puharich'ın, "Global Manyetik Savaş" ve Layman'in 1976 ve 1977 yılında"Dünya Gezegenine yönelik Alışılmadık Yapay Etkiler" başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınladı. Dr. Puharich raporunda şunları söylüyordu:
"1976 yılındaki büyük depremlerin yanında bir tanesi vardır ki özel bir dikkat gösterilmelidir; 28 Temmuz J 976 Tangshan, Çin Depremi.."
Specula dergisinin Ocak 1978 baskısında, "Tesla Etkisi" adı verilen ve birçok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınlandı. Makaleye göre, belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri Dünyanın kendisinde sürekli dalgalar oluşturmak için Dünya'dan gönderilebilirdi. Bu "sürekli dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha
fazla enerji bulunmaktadır."
Çatışma ölçeği teknikleriyle, dev sürekli dalgalar, çok büyük enerjiye sahip hedefli ışınlar üretmek için birleştirilebilir ve bu da uzak mesafede hedeflenen bir yerde depreme sebebiyet vermek için kullanılabilirdi.
Yukarıdaki paragrafı birkaç kez okumak faydalı olacaktır. Bu Tesla ile büyük ölçüde ilgili olan şeylerden biridir. Çünkü bir kez kontrol dışına çıktıktan sonra kolaylıkla dünyanın parçalar halinde titreşmesine sebep olması mümkündür. Bu teknik 1976'daki Tangshan depreminde kullanılmış mıydı?
Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinler'in çevresindeki denizlerin derinliklerindeki çukurlara fizyon-füzyon-fizyon süper bombaları yerleştirdiğini belirtmişti. Dr. Beter, Filipinler'in dev Pasifik Tektonik Tabakası'nda "anahtar kara" pozisyonunda olduğuna inanıyordu, iddiaya göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusu'nun diğer bölgelerine depreme yol açabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirmişti. Dr. Beter, kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek seviyelere ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için olduğuna inanıyordu. Sonra, belirli bir noktada, Filipinler'in etrafındaki bombalar patlatılacaktır. Bunun inanılmaz depremlere ve gelgit dalgalarına yol açması ve Amerika'nın Batı Kıyı'sında bir felaket yaratması bekleniyordu. Filipinler'de alevlenen volkanlar bu bölgenin gerilimli olduğunun bir işaretiydi. Okuyucular depremlerin ve volkanların birbirleriyle bağlantılı olduklarını unutmamalıdırlar. Bazen biri diğerini harekete geçirir. Depremler, lavların yukarı çıkmasına imkan verecek şekilde dünyanın derinliklerinde delikler açabilir. Diğer durumda ise volkanik hareketlenmeyi başlatan gerilim, depremlere neden olur.
Washington Post'un 30 Ocak 1981 baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71'e yükseldiği yazılmıştı. Tesadüfi bir şekilde, 1980 yılında hem Rusya, hem de Birleşik Amerika'daki ELF vericilerinde bir artış olmuştu.
1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika'daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 yılında Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay aslında HAARP’ IN nasıl çalıştığını
anlatıyordu:
"Yaptığınız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları (plazma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz."
Bearden bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Çin-Tangshan'ı da hatırlatıyordu (Kuşkusuz 17 Ağustos Gölcük depremimde...).
1 Ekim 1998, Perşembe tarihli Hürriyet gazetesinin "Kıyamete Kadar Yetecek Enerji" başlıklı haberi, konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?
"27 Ağustos gecesi Dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı."
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesinin düzenlediği basın toplantısında konuşan bilim adamlarına göre Büyük Okyanusta bulunan Hawai Adası'nın üzerindeki iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. 5 dakika süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre için gündüze dönüştü.
Dünyanın 60 ile 80 km üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik donanımlarının zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak gerekti. California Üniversitesi'nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacak enerjiye eşdeğer olduğunu söyledi.
Hurley, 'Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk' dedi."
Soru şu: Acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak ifade edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba kimler için?
Bu arada Rus bilim adamları Abdi'yi yaptığı araştırmalar konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28 Ocak 2000 tarihli Hürriyet gazetesinde Nerdun Hacıoğlu imzasıyla yer alan haberde şöyle deniliyordu:
"Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen 'evrenin yaratılış modeli' deneyi, Rus bilim adamlarını 'kıyameti kopartacaklar endişesine şevketti.
Rus bilim adamları, deneylerde bir 'karadelik' oluşturabileceğini belirterek, 'Evrenin yaratılışım laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir' uyarısında bulundular.
Rus fizikçiler, Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı?' diyerek bu fikrin sonuçlarının da masum olmayacağını vurguladılar. Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle açıkladılar:
'ABD laboratuarında, daha doğrusu yeraltında bulunan 5 kilometrelik 'parçacık hızlandırıcısında altın iyonlarından iki güçlü akım oluşturulmak isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin yaratıldığı andaki ortam sağlanmış olacak ve evrenin 'büyük patlama' sonucu doğduğu kanıtlanmak isteniyor.
Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız güneşin değil, hiçbir yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkaracak. Vakum ortamında çıkan ısı Güneş'ten 10 bin kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz.'"
Gerisini size bırakıyorum.
Kaynak: HAARP Kıyamet Teknolojisi, Aydoğan Vatandaş, Timaş Yayınları, 2. Baskı
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.