I. ABDÜLHAMİD HAN NE SEBEPTEN ÖLDÜ ? |
"Rus Prensi Potemkin'in Özi Kalesi'nde 25.000 masumu katlettiği haberi Sultan I. Abdülhamid'e bildirildiğinde, Sultan o anda üzüntüden felç geçirmişti."
---
Ruslar, içinde ancak yirmibeşbin kadar mücâhidin bulunduğu Özi kalesine saldırmışlardı. Özi’yi müdâfâ eden kahraman gâziler, târihte ender rastlanan bir mücâdele veriyorlar, yüz elli bin civarındaki Rus askerini kaleye sokmamaya çalışıyorlardı. Kaptân-ı deryâ Hasan Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması Özi yakınlarına gelmişti. Fakat kale, Karadenize akan Özi suyu kenarında bulunuyordu. Büyük gemilerin nehirde hareket edememesi, içeriye çekilen hafif Rus filosuna hücumu zorlaştırıyordu. Karaya oturan üç gemiyi kurtarmaya çalışan leventler şiddetli bir Rus taarruzuna tutuldular. On beş gemi harab olurken çok sayıda asker şehîd oldu. Günlerce süren çarpışmalarda gerek Özi müdafileri, gerek karadan ve denizden gönderilen imdat kuvvetlerimizde yiyecek bir şey kalmadı. Serdâr-ı ekrem Koca Yûsuf Paşa, çaresiz kalmış İstanbul’dan zahire ve mühimmat istemişti. Hava şartları elverişsiz olduğundan, donup ölenlerin haddi hesabı yoktu. Buna rağmen Osmanlı yiğitleri Özi’yi vermemek için canla başla çarpışıyor, İstanbul’dan gelecek yardımı ümid ile bekliyorlardı.
Fakat Özi’de bir Rus hayranı hâin, kalenin; “Su kapısı” tarafında askerlerin çok az olduğunu, buradan şiddetli bir baskınla kaleye girebileceklerini gizlice bildirdi. Bu haberi alan Rus komutanı Potemkin, askerinin büyük bir kısmını buradan hücuma geçirdi. İki ateş arasında kalan müdâfîlerin büyük bir kısmı kanlarının son damlasına kadar kahramanca çarpışarak şehîd oldular. Portemkin, üç gün Özi’nin yağmalanmasını ve yaralı askerlerden, Özi’de yerleşmiş halktan kime rastlarlarsa öldürülmesini emretti. Ruslar, bu katliam sırasında ihtiyar, kadın, çocuk tanımamışlar, vahşice yakıp yıkmışlar, insanlığın yüz karası olacak bir alçaklıkla, canlı-cansız her şeyi mahvetmişlerdi...
Sultan Abdülhamîd Han, aldığı haberlere çok üzülüyor, vatanından koparılan bir karış toprak, yüreğinden de bir şeyler koparıyor içi kan ağlıyordu. 6 Nisan 1789 günü sadrâzam Koca Yûsuf Paşa’dan bir mektup geldiğini öğrendi, Çok heyecanlandı. Ayakta bekliyor, bir an önce açılıp okunmasını arzu ediyordu. Lala; “Destur buyurursanız Hünkârım, sadâret kâimesini (raporunu) okumak dileriz!” dedi. “Tez okuyasın Lala! Seni dinliyoruz...” diye emr etti. Lala, mektubu okumaya başladı; “Bütün müslümanların merhametli halîfesi, yeryüzündeki bütün Türklerin en büyük Sultânı! Es-Sultân İbn-üs-Sultân Gâzi Abdülhamîd Han hazretlerine! Üzülerek arza cür’et eyleriz ki, Karadeniz’in kuzey ucundaki Özi kalemiz sükût etmiş, düşmüştür...
Potemkin nâm moskof prensi, kalede mevcûd yirmi beş bin müslümânı bilâ istisna, katleylemiş, çocuk, yaşlı, hâmile, emzikli demeden cümlesini şehîd eylemiştir!..” cümlesine gelindiğinde, vatanperver pâdişâhın merhametli ve nâzik kalbi acıyla burkuldu. Sanki yerinden sökülüp alınmıştı. “Bre nâmerdler!.. Bre mel’unlar!..” diyerek moskofa olan kinini belirtti. Lala, okumaya devam ediyordu; “Katerina’dan emir alan bu kâfir insan kasabı, karşı koymaya çalışan delikanlı ve oğlancıklarımızı diri diri ateşe atmış, can havliyle kaçışanları dahi kızgın demirle şişletmiştir!..” cümleleri okunurken Pâdişâh, bu acıya dayanamadı ve; “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulün” diyerek Kelime-i şehâdet getirdiği esnada olduğu yere yığılıp kaldı. Nüzül, felç olmuştu.
Acele hekimbaşı Gevrekzâde Hasan Efendi’yi çağırdılar. Hekimbaşı, muayene etti. Üzüntüye sebebiyet vermemek için nüzulü, nezle ile te’vil etmek suretiyle; “Şevketlü Sultânım! Allahü teâlâya hamd olsun ki, fazla bir şeyiniz yok. Bir parça nezle olmuşsunuz!..” diyerek teselli vermek istedi. Fakat çok zekî, hassas ruhlu pâdişâh durumu anlamıştı. Derin bir yeis içinde hekimbaşının yüzüne baktı ve tane tane; “Hasan Efendi! Bir hoşça bak!.. Bu, bana son hizmetindir!.. Efendini elinden aldırdın!..” deyince, Hasan Efendi ağlamaya başladı.
Çocuklarını istedi. Onlarla vedâlaştı. On yaşlarında olan şehzâde Mustafa ve henüz dört yaşlarında olan şehzâde Mahmûd’un gözlerinden öptükten sonra; “Yavrularım! Sizi, cenâb-ı Hakk’a emânet ettim, iki cihânda yüzünüz ak ola!..” diyerek duâ eyledi. Sanki bu ikisinin ilerde kendisi gibi sultan olacağına işaret etmişti!..
Diğer Osmanlı sultanları gibi kalbi merhamet ve şefkatle dolu olan birinci Abdülhamîd Han, din kardeşlerine yapılan zulüm ve işkencelere dayanamadığından o gece sabaha karşı vefât eyledi. Altmış dört yıllık hayâtında Allah için yaşamış, her yaptığını Allah için yapmış ve Allah’a kavuşmak için sevinç içinde vefât, etmişti... Kalbi İslâm için çarpardı. Peygamber efendimizi ve Ehl-i beytini çok sever, onlara ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara husûsî imtiyazlar verirdi. Haremeyn-i şerîfeyne (Mekke ve Medîne’ye) hizmeti gâye edinmişti. Tebeasına şefkatli, iyi bir baba idi. Annesi Râbia Sultân’ın ruhu için 1778’de Beylerbeyi’nde bir câmi, muvakkıthâne, hamam ve sıbyan mektebi, Medîne-i münevverede medrese, Emirgan’da câmi, Eminönü’nde bugünkü IV. Vakıf hanın yerinde büyük bir imâret (aş evi) ve yanında çeşme, sebil, sıbyan mektebi, medrese, türbe ve bir kütüphâne inşa ettirmiştir. Kütüphânedeki kitaplar Süleymâniye Kütüphânesi’ne aktarılmıştır. Medrese de bugün borsa olarak kullanılmaktadır. IV. Vakıf hanın inşâsında imârethâne ile Çeşme ortadan kaldırılmış, sebil de Gülhâne parkı karşısındaki Zeyneb Sultan Câmii köşesine nakledilmiştir. Beylerbeyi iskele meydanı, Havuzbaşı, Araba meydanı, Çınarönü ve Çamlıca Kısıklı meydanlarına çeşme, Beylerbeyi (İstavroz) Câmii’ni tamir, Emirgan’da Abdullah Paşa (Emîrgûreoğlu) yalısının çevresine bir câmi, çeşme, hamam ve dükkanlar yaptırmıştır. Ayrıca hanımı Hümâşah Sultan ile oğlu Mehmed için bir çeşme, İstinye Neslişah Câmii yanında bir çeşme (1783), Kabataş yakınında bir çeşme yaptırmıştır.
Cenaze namazı için bütün İstanbul halkı toplanmıştı. Büyük bir merasimle Eminönü Bahçekapı’daki türbesine defnedildi. Türbesinde, sandukanın kuzey tarafındaki duvar içindeki bir mermer üzerinde Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, kadem-i şerifleri bulunmaktadır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.