2010-09-08

Hilmi Özkök Paşa’ya Teşekkür ve Bazı Dakikalar

Son on yıl içinde devlet, halk ve ülke olarak Türkiye'ye en büyük iyiliği emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa'nın yapmış olduğunu düşünüyorum.


Paşa, öldürülme tehlikesini göze alarak darbe teşebbüslerini akamete uğratmış, sevgili Türkiye'mizi biiznillah büyük bir felaketten kurtarmıştır.

İç barış, sosyal mutabakat, huzur ve adalet taraftarı her Türkiyeli'nin Hilmi Paşa'ya teşekkür ve minnet borcu vardır.

Paşa defalarca suikast tehlikesi atlatmıştır. Diken üzerinde oturmuş, ülkenin beş büyük bürokratından biri olmasına rağmen, öğle yemeklerini, zehirlenmemek için evinden sefertası ile getirmek zorunda kalmıştır.

Darbeciler onu bertaraf edebilmek için memuriyetini yapamayacak derecede hasta olduğu yalanını yaymışlar uyduruk bir raporla makamından indirmek istemişler, o da bu asılsız iddialara F-16 uçağına binerek, denizaltı ile iki saat su altında seyir yaparak cevap vermiştir.

Genelkurmay Başkanlığı dönemi son derece fırtınalı geçmiş, entrikalar birbirini takip etmiştir.

Paşa Allah'ın korumasına mazhar olmuştur.

Halk yığınları bu gerçekleri bilmez, işin içyüzünden bîhaberdir.

Bu konu ile ilgili tafsilat yazacak değilim. Sadece şu hususu, kalp gözleri açık erbab-ı irfana çıtlatmak isterim.

Hilmi Paşa'nın devletimizi, halkımızı, vatanımızı darbe felaketinden koruması; Gavsü'l-Azam Seyyid Abdülkadir Geylanî hazretlerinin kerâmetidir. Mâlum olduğu üzere, evliyaullahın kerâmâtı Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya hazretlerinin mucizelerinin devamı mahiyetindedir.

Mucizeler ve kerametler Allah'ın yaratması ve hikmetiyle olur.

Ülkemiz bir evliyalar vatanıdır. Topraklarımızda, i'lâ-i kelimetullah için buralara gelmiş kimisi savaşırken şehid olmuş, kimisi hastalıktan veya başka sebepten vefat etmiş sahabeler, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn yatmaktadır. Türkiye coğrafyası evliya kabir ve türbeleri ile doludur. Şehirlerimizin değişmez mânevî vâlileri vardır.

Gerek Hazret-i Sıddîk'a, gerekse Hazret-i Haydar-ı Kerrar'a ulaşan icazetleri olan tarikatlarımız, şeyhlerimiz, dervişlerimiz ve onların muhibleri ülkemizde bir mâneviyat ve ruhaniyat ordusu oluşturur.

Seyyid Abdülkadir Geylanî Efendimiz hazretlerinin de ülkemizde hayli seveni, bağlısı bulunmaktadır.

Günlük gazeteler, tv kanalları bu gerçek üzerinde durmazlar, onların gündeminde ne şeriat vardır, ne tarikat, ne de hakikat.

Türkiye coğrafyasında tarikatsız, tasavvufsuz bir İslâm düşünülemez.

Bu coğrafyada, İmana, İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata, hakikate en büyük hizmeti Allah'ın izniyle tarikat ve tasavvuf mensubu büyük ve seçkin mü'minler ve onların bağlıları yapmıştır. Sa'yleri meşkur olsun.

Hiçbir Müslüman, tarikat ve tasavvufa girmeye zorlanamaz. Tarikat ve tasavvuf mensubu olmak bir nasip meselesidir, büyük bir devlettir, ihtiyarîdir.

Tarikat ve tasavvuf boyutuna sahip olmayan sevgili iman ve din kardeşlerimiz, bu konuda dillerini tutsunlar ve Vehhabîlerin, selefîlerin, aktivistlerin, teröristlerin propagandalarına kapılarak sûfîlik aleyhinde konuşmasınlar.

Türkiye'de tarikat, tasavvuf, sûfîlik düşmanlığı yapmak İslâm'a ve Ümmet'e zarar verir.

Bizim çok dikkat edeceğimiz tek husus, tarikatların ve tasavvufî faaliyet ve hizmetlerin Şeriat-ı garra-i Ahmediyyeye yüzde yüz uygun ve mutabık olmasıdır. Bu husustaki ölçüleri de, aşırılığa kaçan ehl-i bid'atten değil, Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulema ve fukahasından öğrenip almalıyız.

Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, İmamı Rabbanî, Hasan eş-Şâzelî, Muhyiddin Arabî, Mevlâna Celalüddin Rûmî, Aziz Mahmud Hüdâî, Emîr Sultan, Hacı Bayram Velî, Şaban-ı Velî ve daha binlerce tarikat ve tasavvuf evliyası bu ümmet-i merhumenin (Allah'ın rahmetine nail olmuş ümmetin) medar-ı iftiharıdır. Onlar hidayet rehberleridir, onlar Tevhid bayraktarlarıdır, onlar Resulullah'ın vekil, vâris ve halifeleridir. Onlar bizler için güzel, iyi, doğru örneklerdir.

Onlar zülcehaneydir. Hem şer'î ve zahirî ilimlerde icazetleri vardır, hem de mâneviyat ve irfan sahasında mücîzdirler.

Tarikat ve tasavvufa bağlanmak, evliyaullahı ve gerçek şeyhleri ve mürşidleri sevmek kuru lafla olmaz. Onları sevenler itikadlarını tashih etmekle, beş vakit namazı dosdoğru kılmakla, cemaat ehli olmakla, mâruf ile emr münkerden nehy etmekle, nefislerini terbiye etmekle, Muhammedî ahlakla ahlaklanmakla, büyük ve küçük cihad etmekle, yeryüzünde Allah'ın şâhitleri, Resulullah'ın gönüllüleri olmakla mükelleftir.

Tarikat ve tasavvuf ehli iki kutsal bağ ile bağlıdır.

Birincisi Allah ile ezelde yapmış olduğu ahd ü misak bağı.

İkincisi Resulullah efendimize olan biat ve itaat bağı.

Kul olmak itibarıyla sûfî bir Müslümanın hatâları, günahları, ayıpları olabilir ama o asla bir fâsık-ı mutecâhir, bir fâcir-i mütecâhir olamaz, yani Şeriatın yasak etmiş olduğu şeyleri halkın ortasında utanmadan, çekinmeden, hayâ etmeden açıkça ve küstahça işleyemez. Böyle bir hal kişiyi daire-i itaatten çıkartır, daireyi isyan ve tuğyana atar.

Türkiye Müslümanları iki ateş arasında, örs ile çekiç beyninde kalmıştır. Bir tarafta zâlim ve amansız harbî ve militan din düşmanları, öbür tarafta din sömürücüleri.

Tarikat ve tasavvuf erbabı Allah'a karşı ihlâslı, mahlukata karşı adaletlidir. Kendisinde ihlas ve adalet olmayan kişi sofu ve sûfî gibi görünse de aslında kızıl bir münafıktır.

Dünya tuzağına düşen, parayı en büyük değer ve put haline getiren, lüks ve sefih bir hayat süren kişi tarikat ve tasavvuf ehli değil, tarikatçı müsveddesidir.

Evliyaullahın ruhaniyetleri üzerimize sâyeban (gölgelik) olsun.

Evliyaullah Allah'ın dostlarıdır. Allah'ın rızasını kazanmak, yardım ve keremine mazhar olmak isteyenler O'nun dostlarını sevsinler.

Nasipsizler dillerini tutsunlar.

(Dakika, zengin Türkçe'de ince ve derin fikir, mülâhaza, nükte demektir. Çoğulu dakaiktir.)

Mehmet Şevket Eygi
27 OCAK 2010

********************************************

Kıvrıkoğlu'ndan, kola içen Org. Özkök'e şarap içme emri




Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök'e yaptığı akıl almaz içki baskısı...

YARGILANMA İNTİKAMINI ALDI

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kuvvet komutanlarına içki içmesi için toplantılarda baskı yaptığını itiraf etti. Haksız mal edinmek suçu nedeniyle 2.5 yıl hapse mahkûm olan ve rütbesi oramirallikten erliğe indirilen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlham Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e konuştu. Erdil, döneminde yargılandığı ve bu yüzden de kendisini asla affetmeyeceğini deklare ettiği eski Genelkurmay Başkanı Özkök'ten intikam alırcasına bir anısını anlattı.

"NE ŞARABI KOLA İÇİYOR"

2000 yılında Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası dönemim Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın evinde Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla bir araya geldiklerini ve bu yemekli toplantıda Kıvrıkoğlu'nun Özkök'e zorla içki içtirttiğini söyleyen Erdil olayı şöyle anlattı: “ 2000 veya 2001 olabilir. Kıvrıkoğlu Paşa, Genelkurmay Başkanı’ydı. Her Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra bir kuvvet komutanının evinde toplanıp akşam yemeği yeriz. Bir toplantı sonrası yine Cumhurbaşkanlığı Köşkü içinde yapılan komutanlık evlerinden birinde yemek yedik. Masada Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök, Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil, Hava Kuvvetleri Komutanı Ergin Celasun var. Masaya şarap servisi yapıldı. Herkesin önündeki kadehte kırmızı içecekler duruyor. Bir ara galiba Aytaç Paşa, Hilmi Özkök’e seslenerek, ’O Hilmi, ne güzel, sen de şarap içiyorsun’ dedi. O da, ’Evet biz de heyete uyduk içiyoruz’ cevabını verdi."

Kaynak:Hürriyet Gazetesi


******************************************************

E.Org. Hilmi Özkök'ten E. Org. İlhami Erdil'e yanıt: Söyleyene bakarım, adam mı?




Fikret Bila'nın yazısı


Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, iki gündür köşesinde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’le yaptığı bir sohbeti aktarıyor.

Ertuğrul Özkök, dün İlhami Erdil’den dinlediği bir akşam yemeğini şöyle aktardı:

“Sözü tekrar Erdil’e veriyorum:

Masaya şarap servisi yapıldı. Herkesin önündeki kadehte kırmızı içecekler duruyordu. Bir ara galiba Aytaç Paşa (Yalman) Hilmi Özkök’e seslenerek ‘O Hilmi, sen de şarap içiyorsun’ dedi. O da ‘Evet biz de heyete uyduk içiyoruz’ cevabını verdi.

Buraya kadar normal. Ancak tam o sırada Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu söze giriyor ve herkesi şaşırtan şu sözleri söylüyor:

‘Nereden şarap içiyormuş? Önündeki şarap değil, kola.’

Tabii masaya bir sessizlik çöküyor.

Kıvrıkoğlu kimsenin tepki vermesine izin vermeden hizmet yapan garsona dönüyor ve ‘Oğlum şuradan bir şarap getir. Hilmi de doğru dürüst içki içsin’ diyor.”

Hilmi Özkök’ün yanıtı

Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, görev yaptığı süre boyunca ve sonrasında imalar yoluyla hep eleştirildi. AKP’ye yakın durmakla, içki içmemekle, dini değerleri önde tutmakla -deyim yerindeyse- suçlandı.

Hilmi Özkök Paşa’ya, dün Ertuğrul Özkök’ün İlhami Erdil’den aktardığı bu olayı sordum.

Özkök Paşa, “Yanıtımı size Mevlana’dan bir şiirle vereyim” dedi ve şu şiiri okudu:

“........

Suskunluğum asaletimdendir

Her lafa verilecek bir cevabım var,

Lakin;

Bir lafa bakarım laf mı diye,

Bir de söyleyene bakarım adam mı diye”

Hilmi Özkök’ün okuduğu şiirin adresi kuşkusuz İlhami Erdil’di. Özkök Paşa, Erdil’e ağır bir yanıt vermiş oldu.

Yemeğin ayrıntıları

İlhami Erdil’in aktardığı anekdotla ima etmeye çalıştığı, Özkök Paşa’nın içki içmediği, dindar bir komutan olduğu.

Hilmi Özkök Paşa içki içmez mi? O yemekte içmedi mi?

Söz konusu yemekle ilgili olarak dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’la da konuştum. Aytaç Paşa’nın söylediklerine girmeden önce, yemekle ilgili bazı ayrıntıları da öğrendim. Aktarayım:

Komutanlar yemeğe geçmeden önce, küçük bir kokteyl veriliyor. Hilmi Özkök Paşa da kokteyl aşamasında viski içiyor. Yemekte ise şarap ikram ediliyor. Özkök Paşa midesinden rahatsız olduğu için bira, şarap gibi içkiler içemiyor. O nedenle yemekte kola söylüyor. Ama yemeğe oturmadan önce viskisini içiyor.



Özkök Paşa’nın içkiye yaklaşımı

Ankara’da gazetecilik yapanlar komutanlarla değişik ortamlarda bulunurlar. Sohbet ederler. Özkök Paşa sosyal ortamların gerektirdiği hallerde içki içer. Genellikle mayasız içkileri tercih eder; viski, votka gibi. İçkiye düşkünlüğü yoktur. Hilmi Paşa dini değerleri bilen ve önemseyen bir komutandır. İçki içmenin haram sayıldığını bilir ama Allah’ın affetme büyüklüğüne de inanarak, sosyal ortam gerektirdiğinde içer. Ama Ramazan’a daha hassastır. Oruç tutar ve Ramazan ayı boyunca içki içmez. Değişik vesilelerle yaptığımız sohbetlerde, “Keşke hiç içmesem. Çocuklarım da ‘Babam hiç içmiyor, ne güzel’ diyebilseler. Onlara örnek olsam. Midem de rahatsız, ama bazen mayasız içki içiyorum” dediğini anımsarım.

Bu arada komutanların birbirlerine nasıl hitap ettiklerine ilişkin bir bilgiyi de yansıtayım. İlhami Erdil, Ertuğrul Özkök’e, “Aytaç Paşa, ‘O Hilmi ne güzel sen de şarap içiyorsun’ dediğini söylüyor. Kuşkusuz İlhami Erdil de bilir ki, komutanlar birbirlerine ismiyle hitap etmezler. “Komutanım” derler. Örneğin Aytaç Paşa, Hilmi Paşa’ya hep “komutanım” demiştir. Hilmi Paşa da, Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa’ya hep “komutanım” diye hitap etmiştir. Bu TSK’nın bir geleneğidir.

Aytaç Paşa ne diyor?

Yemeğe ev sahipliği yaptığı iddia edilen Aytaç Yalman Paşa’yla da bu konuyu konuştum. Aytaç Paşa’nın söyledikleri şöyle:

“Yazıyı ben de okudum. Gerçekten hatırlamıyorum. Aradan kaç sene geçmiş. MGK toplantılarından sonra bir komutanın evinde toplanırız. Durumu değerlendiririz. Sohbet ederiz. Biraz da stres atarız. Bu bir gelenektir. Ama gerçekten böyle bir sohbet hatırlamıyorum.”

Hilmi Paşa da Aytaç Paşa da bu tür konularla gündeme gelmekten rahatsızlık duyuyorlar. Üzülüyorlar. Üzüntülerinin nedeni şahısları değil ama TSK’nın bu şekilde konu edilmesi ve yıpratılmasıdan duydukları kaygı...

Kıvrıkoğlu birkaç ay önce açıklamıştı:

‘Özkök’ü istemiyordum’

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hürriyet gazetesi yazarı Şükrü Küçükşahin’e Mart 2008’de yaptığı açıklamada, halefi Orgeneral Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesini istemediğini söylemişti.

Kıvrıkoğlu, “Özkök’ü istemiyordum. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim” demişti.

Kıvrıkoğlu, eski Başbakan Bülent Ecevit’in, Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel’in yanında, 15 Temmuz 2002’de YAŞ öncesinde, görev süresini uzatmayı önerdiğini açıklamıştı.

Kıvrıkoğlu, bu öneriyi hoş karşılamadığını ve bu konuyu siyasetin pingpong topu yapmak istemediğini de söylemişti.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar