2012-08-11

Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA-C gerçeği

Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA-C gerçeği
Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA-C gerçeği
Bir miktar kız kaçıran tozu, bir miktar anten borusu, birkaç da felsefi cümle... İşte size ümmetin kurtuluşu... İşte size İBDA-C ve Salih Mirzabeyoğlu...

Birileri şimdi yuuu, vuuu diye esmeye başlayacak biliyorum ama her konuda doğru bildiğimizi söylemek adetimiz.. 

Biz, resmini gördüğünüz, ağır zihin kontrolü/telegram zulmüne maruz kalmış arkadaşımızı takdir etmiyoruz, desteklemiyoruz ve zindandan çıkartılmasını da istemiyoruz. Ümmeti Muhammed'in evladına, sırf isim yapacağım diye, üç beş oturaklı kelam yazacağım diye, türlü türlü sıkıntı çektiren bu megaloman arkadaşımızın, tuttuğu yolu sağlıklı bulmuyoruz... Peygamberler ve ashab-ı kiram dışında herkesin eleştirilebileceğini hatırlatarak, gayet beyefendi bir şekilde ikaz ediyoruz;

1998-99 senelerinde kendisini ve bağlılarını ikaz eden ilim ehli kişilerin nasihatlerini dinlemeyip olmayacak bir hayalin peşine, yani "1999'da koca bir ümmeti kurtarma projesi" ne girişip, devlet otoritesini hiçe sayıp içeri girdiklerinde, ve ardından kız kaçıran tozu ve anten boruları ile yaptıkları ağır(!) silahları ile dışarı çıkmayı planlayıp hala daha bu saçma hareket tarzlarına devam etmek istediklerini gördüğümüzde, "Biraz daha yatsınlar, akıllanırlar. Devletin ne demek olduğunu anlarlar." ve "Amirleri/idarecileri hafife alanın dünyası, alimleri hafife alanın ukbası yıkılır." hadis-i şerifini de anlarlar demiştik ama beklediğimizden daha megaloman bir şahsiyet ile karşı karşıya olduğumuzu ancak yeni yeni anlıyoruz. Hiç bir şeyleri değişmemiş...

Bu arkadaşı zindandan çıkartmak isteyenlere diyoruz ki, boşuna uğraşıyorsunuz. Bunun zindanda kalışı bu ümmetin hayrınadır. Bu ülkedeki ehli sünnet gençliğin hayrınadır. Allah'ın zindanda tuttuğunu siz çıkaramazsınız. Hem belki de bu hal onun için hayırlıdır. Belki günahlarına bir nebze olsun kefaret olur... Bunun gibi hareket edip, Facebook'da sayfa açıp iki kelam yazabilmeyi yeterli bulanları, nefsinin şöhret, liderlik hırslarını terbiye edemeyip hemen kitap yazıp meşhur olmak isteyenleri, isim yapmak isteyenleri, lider olmak, konuşulmak isteyenleri de uyarıyor ve bu arkadaşımızdan ders/ibret almalarını istiyoruz. Halkın önüne geçip liderlik yapmak, sevk ve idare etmek öyle sadece güzel oturaklı cümleler yazabilmek kaabiliyeti ile yapılabilecek şey değildir. Zahiri ilimle/ezberle, akılla yapılabilecek bir şey de değildir. Hakiki bir mürşid-i kamilin himmeti gerekir. O mürşidin emir ile bu işlere girilmesi gerekir. 

Liderliğe talip olanların hepsinin sonu helak olmak olmuştur. Zira, Hz. Peygamber "Talip olma helak olursun, verilirse de al, imdat olunursun." buyurmuştur.

Müslüman akıllı - zeki olur... Zalim ve kafir bir devlete silah sıkmadan, baş kaldırmadan önce, o devletin kurşuna gül ile karşılık vermeyeceğini hesaba katar... Ona göre hareket eder. Bu yapılan cihad değil. İslamda böyle bir cihad anlayışı yok. Bunun adı fesat, bunun adı fitne... Bin kere ikaz edildiler ama kendi başlarına hem alimler, hem amirler, hem halklar... Kafalarında hayali bir devlet kurmuşlar... Kendi çaplarında dönüyorlar. "Yahu sizin yeterli alimleriniz, hakimleriniz, beyin takımınız bile yok. Neyin sevdasındasınız? Türkiye'yi de, milleti de tanımıyorsunuz" diyenlere kulak tıkayıp hayal aleminde gemi yüzdürmenin elbet bir bedeli olacaktı. Kim ne derse desin, kendilerine acıdığımız yok ama neyin ne olduğunun farkında olmayan samimi ehli sünnet gençlerin boş yere, faydasız sıkıntılar içerisine çekilmesine, gençlik sermayelerinin ve cihad gayretlerinin heba edilmesine de sessiz kalma imkanımız yok. 

Rasulüllah (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicret edip devlet ve ordu ve siyasi otorite kurmadan önce silah/güç kullanmaya müsaade etti mi? Hayır. Etmedi... İşte bu arkadaşlar bunu anlamak istemiyorlar.

Hadis-i şerifte bir münkeri gördüğünüzde elinizle, olmadı dilinizle mani olun. o da olmadı kalben buğz edin diyor. 

Bunlar istedikleri hadisi veya ayeti kafalarına göre tevil ediyorlar. Oysa, el ile müdahaleden kasıt kuvvet kullanmaktır ve bu devletin görevidir. (Müslümanların devleti yoksa hicret edip müslüman devletine sığınarak mücadele etmek o müslümana vaciptir. Eğer kendi ülkesinde kalıp orayı islam memleketi yapma ihtimali varsa hicret artık vacip olmaz. O zamanda dahi müslüman, küfür otoristesini hafife alamaz. Gerekirse küfür idaresi ile anlaşma bile yapabilir. Gerekirse taviz bile verebilir. Küfrü yıkacağım diye, İBDA'cılar gibi hareket edip, kendi kafasına göre harekete geçip fitne çıkartamaz. Herkesi birbirine kırdırmanın adı fitnedir. Cihad değil...)

Dil ile mani olmaktan kasıt, vaaz, nasihat, ikazdır.. Bu da ferdin vazifesi değildir. Bu vazife de alimlere aittir. 

Kalp ile buğz ise, fert fert her müslümanın vazifesidir...

Bu tarz, devletleri, otoriteleri hiçe sayarak isyan etmek ve fitne çıkartmak anlayışı, İngiliz ajanı olduğu halde islam alimi gibi gözükmeyi başaran Cemaleddin Afgani ve talebelerinin, yani masonların tuzağıdır. Ortadoğu müslümanlarının da her şeyden önce çözmesi gereken sorunu budur, Türkiye'de kendilerine İBDA diyen arkadaşların da... Benzerlerinin de...

Önce siyasi otorite, yeterli eğitim, yeterli kadro ve yeterli maddi güç sağlanmadan girişilen hayali projelerin sonu hep bu resimde gördüğünüz arkadaşın sonu gibi olacaktır. Koca bir hiç...

|mfs

Olduğundan binlerce kere daha fazla büyütülerek devleştirilen gerçek Necip Fazıl Kırakürek'i tanımak için burayatıklayınız...

***

En nihayetinde varılacak sonuç şudur ki, değil Türkiye Müslümanları, şu koskoca Ümmet-i Muhammed, son yüz elli sene içerisinde, bir kaç istisnanın dışında, gerçek anlamda ne alim, ne mütefekkir/fikir adamı, ne münevver/aydın, ne devlet adamı, ne sanatkar, ne de asker yetiştirebilmiştir.

Düştüğünü kabullenebilmek, ayağa kalkmanın ilk şartıdır. Bu, yüz elli senelik zaman diliminde, kendini alim, mü
tefekkir, devlet adamı veya lider zan ederek faaliyet icra edenlerin pek çoğu da, üzücüdür ki, davamıza düşmanlarımız kadar, hatta bazıları düşmandan beter zarar vermiştir. Zira bir davanın acemi savunucusu, usta düşmanından daha fazla zarar verir...

Bazıları çıkıp, elli senelik mücadelesinin sonunda durduğu yerin bir hiç olduğu kendisine hatırlatılınca, "Biz zaferle değil, seferle mükellefiz." diyebilmiştir. Sanki elli sene boyunca kendisine inanarak mücadele veren ehli imanın, mücadelesinin, emeğinin, parasının, cihadının, hizmetinin heba edilmesinin vebali kendisinden sorulmayacakmış gibi rahat hareket edebilmiştir...

Artık acı gerçeklerimizi kabul edelim ki, ayağa kalkıp güçlenebilelim...

| mfs

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar