2011-10-24

Hitler Yahudi miydi?

Hitler Yahudi miydi?


Tam altı milyon Yahudi'yi gaz odalarında yaktığı iddia edilen Hitler aslında bir Yahudi miydi? O tarihlerde Yahudilere bu denli sıkıntı çıkartması İsrail devleti'nin ilan edilmesinin önündeki en büyük engellerden birinin çözülmesine hizmet edecek ve Almanya'daki Yahudiler zorunlu olarak İsrail'e mi gideceklerdi? Böylece İsrail'de yeterince Yahudi nüfusu sağlanmış mı olacaktı?

O tarihlerde değil sadece Almanya, bütün Avrupa'da toplam Yahudi nüfusu altı milyon eder miydi? Bugün bile dünya çapındaki toplam nüfusları yirmi milyonu bulmuyor? Altı milyon Yahudi'nin meydana çıkacak külleri hiç tartışmasız bir dağ olurdu. Peki nerede bu küller? Yada daha sonra film çekimi için hazırlanmış olan o gaz odaları, gerçekten Yahudileri yakmış olsa bile hesaba vurun altı milyon kişi o kapasite ile kaç senede yakılabilir?

Bu konuları da zamanla işleyeceğiz ama konumuza dönelim. Hitler Yahudi miydi? Herşey aynı bugün de benzerleri oynandığı gibi bir tiyatro muydu? İsrail'e karşı düşmanlık sergileyen ülkeler ve liderler samimi olmayabilir mi?

Aşağıdaki satırları "Öteki Hitler" adlı kitaptan alıntılıyoruz. Kitap, II. Dünya Savaşı sırasında ABD gizli servislerinin (Stratejik Hizmetler Dairesi) bir psikanaliz uzmanlar grubuna hazırlattığı rapordan sayfalarla oluşuyor.

Hitler'in savaş boyunca hangi durum karşısında nasıl kararlar alabileceğini daha iyi kestirebilmek için onu daha yakından, aile bağları, geçmişi, yaşadıkları ve bunların psikolojisine etkileri konusunda araştırmışlar...

Alıntılayalım;

__

" ABD gizli servislerinin II. Dünya Savaşı'nda yaptırdıkları araştırmaya göre, Hitler'in babaannesi Maria Anna Schicklgruber Viyana'da yaşıyordu. Musevi kökenli Rothschild'lerin evinde hizmetkâr olarak çalışıyordu. Rothschild Ailesi onun hamile olduğunu anlar anlamaz, doğduğu Spiteal'deki evine geri göndermişti.

Bu durumda dönemin geleneklerine göre Maria Anna Schicklgruber, Rothschild'lerden birinden hamile kalmış ve oğlu (Hitler'in babası) Alois'in gerçek/biyolojik babası olabilir.
Dünyaya dehşet veren Adolf Hitler'in babası Alois Hitler, gayri meşru çocuk olarak doğdu. 40 yaşına kadar nesebi belirsiz yaşadı. Annesinin soyadını taşıdı. Annesinin sonradan evlendiği Johann Georg Hiedler, ölüm döşeğinde yumuşamış ve gayri meşru çocuğunu kabul etmişti ama Alois soyadı olarak Hiedler'i değil, anneannesinin soyadı olan Hitler'i almıştı.

Peki Hitler'in çeyrek Yahudi kanı taşıdığı iddiasını kuvvetlendirecek başka bir işaret var mı?
Sorunun cevabı, "galiba evet..."

Babası Alois Hitler, sonraları dünyaya dehşet vererek 6 milyon Yahudi'nin ölümüne neden olacak oğlu Adolf Hitler'in vaftiz babası olarak Prinz adında Viyanalı bir Yahudi'yi seçmişti. Alois Hitler, o sıralarda Braunau'da bir gümrük memuru olarak çalışıyordu. Biyolojik babasının bir Yahudi olduğunu hissetmese ya da annesinden böyle bir izlenim almasa herhalde oğluna vaftiz babası olarak bir Yahudi'yi seçmezdi.

Gene ABD gizli servislerinin araştırmasına göre, şansölye Dollfuss, "Adolf Hitler'in çeyrek Yahudi olduğu" yolunda bazı kayıtlara belki de sahipti. Dollfuss öldürüldü. Hitler, o evrakın peşindeydi ancak erişip erişemediği belli değil."

(Öteki Hitler-Walter C. Langer- Bir harf Yayınları. İstanbul/ Nisan 2005.)

Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi

Varlık Vergisi ile Türkiye'deki Yahudileri İsrail'e kovdular

Varlık Vergisi ile Türkiye'deki Yahudileri İsrail'e kovdular



O tarihlerde dünyanın hemen her bölgesindeki Yahudilerin huzurları, düzenleri bozulmuş ve İlan edilecek İsrail'e göç etmekten başka çareleri kalmamıştı....

___

Adı Varlık Vergisi...
Resmi tarihe bakarsanız 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı kanunla konulan olağanüstü servet vergisinin adıdır.
Ve, devletimizin ağır ikinci dünya savaşı şartlarında uygulamak zorunda olduğu bir vergidir.

Zamanın başbakanı artık ABD ajanı olduğu açıkca ifade edilip ispat edilen Şükrü Saraçoğlu'dur. Saraçoğlu'nun bu vergi için gerekçeleri şunlardır;

"Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz."

"Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır."

Görünüşte ne hoş değil mi? Gayet milliyetçi, gayet vatansever bir hareket tarzı gibi...

Yasanın çıkarıldığı 1942 yazı boyunca İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk ve ihtikârla ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı. Hemen her gün ve her gazetede "karaborsacı Yahudi" tiplemesini içeren karikatürler yayınlandı.


12 Eylül 1942'de İstanbul defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin anılarında anlattığına göre, Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla fevkalade kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak müslümanların M, gayrımüslimlerin G, dönmelerin/sabetaycıların D harfiyle işaretlenmesini talep etti.

11 Kasım'da Varlık Vergisi kanunu TBMM'de hiç tartışılmadan kabul edildi. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, bu süre içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu ödeyemeyen mükelleflerin borçlarını "bedenen çalıştırarak ödetmek" amacıyla çalışma kamplarına gönderilmesini öngörüyordu. Böylelikle Yahudilere Almanya'da kurulan Nazi kamplarının bir benzeri ülkemizde de kuruluyordu. İşin tuhaf tarafı herhangi bir azınlık meselesinde üzerimize gelip ortalığı yıkan dünya devi ülkeler bu yaptıklarımıza hiç karışmıyordu... Azınlıkları tamamen devletimizin uygulamalarına terk ediyorlardı...

İstanbul'da kurulan üç komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942'de açıkladı. Tahakkuk eden vergilerin %87'si gayrımüslim, %7'si müslim mükelleflere yüklenmişti. Geri kalan %6 değişik kalemlerde olup, bunların da çoğu gayrımüslim azınlıklar ve ecnebilerdi. 4 Ocağa kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için %1, sonraki haftalar için %2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi.

Aralık 1942 ve Ocak 1943'te İstanbul'da gayrımüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi'ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı müslüman Türkler, %30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı.21 Ocak 1943'ten itibaren İstanbul'da binlerce gayrımüslime ait ev ve işyerleri haczedilerek haraç mezat satıldı.

27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrımüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale'ye yollandı. Sözlü anlatımlara göre bu kişilerin aileleri Aşkale'ye sürülenlerin "sağ dönmeyeceğine" inanıyordu. Sürgünlerden 900 kişi 8 Ağustos 1943'te yük vagonlarıyla Eskişehir Sivrihisar'a nakledildi.

9 - 13 Eylül 1943 tarihlerinde New York Times gazetesinde Cyrus Sulzberger imzasıyla Türkiye'deki Varlık Vergisi uygulamasını eleştiren bir dizi yazı çıktı. Bu yazılardan hemen sonra 17 Eylül'de toplanan TBMM, henüz tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi. Aralık ayının ilk günlerinde Aşkale ve Sivrihisar sürgünleri yaklaşık on aylık esaretten sonra evlerine gönderildi.

Düşünün hele, ABD'de bir yazı disi çıktığı için hemen uygulamaya son verildi. Peki en başından beri diğer devletler de dahil olmak üzere bunca devlet neden kendi dindaşlarını, ırkdaşlarını yani ülkemizdeki azınlıkları korumadılar? Bir şeyler yapmadılar?

Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının %70'i İstanbul'da toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin %80'ini buluyordu.

1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı %1,98 olan gayrımüslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945'te %1,56'ya ve 1955'te %1,08'e düştü.
Yani ortalama onbeş sene içerisinde ülkemizdeki her yüz kişiden biri başka ülkelere (özellikle de İsrail'e) göç etti...

İşte, hikayesi bu.. Bir taraftan Almanya'da bir Hitler çıkıp bütün Yahudilerin huzurunu bozup onları el mahkum İsrail'e kovalarken, bir taraftan da başımızda bulunan ABD ajanı bir başbakan eli ile ve yine Yahudi dini büyüklerinin karar ve emirleri ile Türkiye'deki Yahudiler de mallarından mülklerinden, servetlerinden oluyorlar, hayatları perişan oluyor ve mecburen ilan edilmek üzere olan İsrail'in yolunu tutuyorlardı. 

Şimdi de bir sürü tiyatro çevirip söz de bizi Yeni Osmanlı yapıyorlar ve Cehenneme çekiyorlar... Tarih çok tiyatrocu gördü. Çok aktör seyir etti. Sahneler ve olaylar hep tekerrür etti...

Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi
(Yazının hazırlanmasında wikipedia'dan istifade edilmiştir)

Belalar Günahlara Kefarettir

Belalar Günahlara Kefarettir



Bir Mü'minin dünyâda musibet ve belâya uğraması, bir kötülüğün uzaklaştırılması için veya günahlarının keffâreti veya derecesinin yükseltilmesi içindir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: 

"Allâhü Teâlâ buyurur ki: Herhangi bir kulumu gözlerinden mahrum bırakmak suretiyle imtihana tâbi tuttuğumda, sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm."

Şu hadîs-i şerifler hastalıkların kulun günahlarına keffâret olduğunu İfâde etmektedir:

"Müslümana fenalık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı arız olsa, hattâ vücûduna bir diken batsa, şüphesiz Allâhü Teâlâ musibetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarını örter, bastırır." 

"Kendisine hastalık isabet eden hiçbir Müslüman yoktur ki, Allâhü Teâlâ onun hatalarını ve günahlarını, ağacın yaprakları döküldüğü gibi dökmesin."


İbn-i Abbâs (r.a.), Atâ bin Ebî Rebâh'a;
"Sana cennet ehlinden bir kadını göstereyim mi?" dedi. Atâ; "Evet, göster" dedi. İbn-i Abbâs "Şu siyah kadın yok mu? İşte bu kadın bir kere Resûlullâh'a gelip 'Yâ Resûlallâh, sara hastalığım tutuyor ve üstüm başım açılıyor. Allah'a benm için dua buyurun' dedi. Resûtullâh (s.a.v.) 'Ey kadın! İstersen hastalığına sabret. Bunun karşılığında sana cennet vardır. İstersen afiyet vermesi için Allah'a duâ ederim' buyurdu. Kadın; 'Hastalığıma sabredeceğim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için duâ buyurunuz' diye rica etti. Resulullâh (s.a.v.) de duâ etti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sıhhatli insanların hastalığa mâruz kalanlara yardım etmesi îcâb ettiğini bildirmiş ve âmâlara; görmeyenlere yol göstermenin, sağır ve dilsizlere meramlarını ifâdede yardımcı olmanın sadaka olduğunu haber vermiştir.

Peygamber Efendimiz herhangi bir belâ ve musibetin şiddetinden dolayı ölümü istemeyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz kendisine (hastalık gibi) bir zarar isabet ettiğinden dolayı sakın ölümü temenni etmesin! Eğer muhakkak temennî etmek zorunda kalırsa söyle desin; "Allah’ım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölmek benim için hayırlı ise canımı al!”

(Buhârî, Deavât 30, Merdâ 19; Müslim, Zikir 4, 10; Tirmizî, Cenâiz 3; Ebû Dâvud, Cenâiz 13; İbn Mâce, Zühd 31; Nesâî, Cenâiz 1)

Bela ve Musibetler Karşısında Dua ve Niyazlar

Bela ve Musibetler Karşısında Dua ve Niyazlar



İmâm Gazâlî kuddise sırruh hazretleri anlatıyor:

"Küfe ve Basra'da büyük bir taun/veba hastalığı zuhur etti/meydana çıktı. Küfe şehrinin ileri gelenlerinden Abdullah bin Hasan ve Ebu'l-Münzir, Hz. Ali (r.a)’nin yanına geldiler.
— Musallat olan hastalık yüzünden insanlar kırılıp geçiyor,cenazeleri defnetmekle meşgul olanlar kâfi/yeterli gelmiyor... Hatta vahşî hayvanlara yem olanlar var! Bize bir çare göster, himmet elini uzat, dediler.

Hazret-i Ali kerramellâhü vecheh,

 Böyle âfet ve felâketlerde Resûlüllah (s.a.v.)'tan rivayet edilen dualar var. Onları okumuyor musunuz? diye sordu.
— Tazzarrû ve niyaz hâlinde onları okuyoruz. Ama netice yok, dediler. O,
— Acaba ihlâssız mı okuyorsunuz, yoksa başka bir kusurunuz mu var? dedi.
 Belki hâlis niyetle okumuyoruz, dediler. Sonra da,
— 'Yâ Emîre'l-Mü'minîn, şu sıkıntılı hâlimizde bize bir rehberlik yap da, İsm-i A'zam'ı ta'lim buyur diye yalvardılar.Hz. Ali (r.a.) de onlara, Cünnetü'l-Esmâ ile birlikte bazı âyetleri yazıp verdi."

(Mecmûatü'l-Ahzâb, Şâzeli cildi, Cünnetü'l-Esmâ kısmından hulasaten/özetle)


Cünnetü'l-Esmâ, Esmâ-i Hüsnâ'dan(Allah'ın doksan dokuz isminden) altısının bir arada okunmasıdır.
Bunlar, "Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddüsün" isimleridir.


Besmele 19 harf olduğu gibi, Cünnetü'l-Esmânın da harfleri 19'dur. Bunun okuma usûlü, her birerinin başında Besmele çekmek suretiyle ihtiyaca göre sonuna ilâve edilen ve yine harflerinin adedi 19 olan bir âyetle birlikte 19 kere sabah-akşam okumaktır.

Meselâ, veba ve taun gibi hastalıklardan emniyette olmak isteyenler, Cünnetü'l-Esmâyı şöyle okurlar: "Bismillâhirrahmânirrahim. Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddûsün, evemen kâne meyten fe ahyeynâhü."


Cemâl-i İlâhîyi görmek isteyenler, "Bismillâhirrahmânirrahîm.Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddûsün, Aneti'l-vücûhü li'l-hayyi'l-kayyûm"şeklinde, sabah-akşam okumaya devamederler.


Bir şiddet ve sıkıntıya mâruz kalan ve zor işlerin kolaylaşmasını isteyenler, gene aynı usûlle, "Bismillâhirrahmânirrahîm. Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddûsün, Ve yec'alüllâhü bade usrin yüsrâ"şeklinde okurlar.


Allah'ın nimetlerine tam manâsıyla şükretmek isteyenler ise, Cünnetü'l-Esmâ'yı şöyle okumaya devam ederler: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddûsün, ve'l-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn."


Evliyâullâh'ın yani Allah dostlarının mazhar oldukları tecelliyat, nail oldukları varidat başka başka isimlerden olabilir. Herkes için aynı olmaz. Nitekim evliyaullahtan birisine, "Bize İsm-i A'zam'ı öğretseniz?" denildiğinde, o, "Siz bana ism-i asgar gösterebilir misiniz ki?" diye cevap vermiştir.


Ömrümüzde ecel, cuma gününde mübarek saat, ramazan ayında kadir gecesi gibi, İsm-i A 'zam da Esmâ-i Hüsnâ içinde gizlidir. Cenâb-ı Hakk kullarından dilediğine bildirir.


Mevzuumuzu hulâsa edecek olursak, bizim öncelikle yapmamız gereken şey; bilhassa son senelerde mâruz kaldığımız felâketlere karşı, almamız îcap eden tedbirleri, hiç vakit kaybetmeden hem de eksiksiz olarak yerine getirmektir. Yani, esbaba tevessül etmektir/sebeplere uymaktır ki, bu, kul olarak üzerimize düşen vazifedir. 

Ancak, yukarıda da izah etmeye çalıştığımız gibi, iş bununla bitmiyor; zira bütün bunların ötesinde, Rabbimiz'e karşı da vazifelerimiz var. Nasıl ki güneşin batması, akşam namazının kılınma vaktini gösterir; ayın tutulma ânı husuf namazının vaktidir; belâ ve musibetlerin indiği zamanlar da, havf namazı gibi bazı ibâdet ve duaların vakitleridir. Onun için böyle zamanlarda da, yapılması gereken manevî vazifeleri îfa ve edadan geri kalmamalı; Cenâb-ı Hakk'a tazarrû ve niyaz ile iltica etmelidir. Bu, bizim Halikımıza karşı kulluğumuzun bir icâbıdır.

TSK’da, yirmi yıldır, bin tane Ermeni ajanı, çeşitli kademelerde görev yapıyor!

TSK’da, yirmi yıldır, bin tane Ermeni ajanı, çeşitli kademelerde görev yapıyor!

Star Gazetesi Yazarı Aziz Üstel, dün “Heron’ları Gürbüz Çocuklar Ordusu mu düşürdü?” başlıklı çok ama çok kritik bilgiler içeren bir yazı yazdı:

Üstel, PKK’lılara “adamımız” diyen, Heronların PKK’lılara çok kayıp verdirdiğini, bu nedenle ya düşürülmesi ya da geri çekilmesini isteyen, bir üsteğmen, bir yarbay ve bir amiral arasında geçen konuşmayı ele aldı.

Üstel’e göre Ordu içindeki bu hainlikle, “Gürbüz Çocuklar”ın ilgisi var. O gürbüz çocuklar ise, Ordu içindeki Ermeniler.

İşte Üstel’in yazılamayanı yazdığı o yazısının ilgili bölümü:

“Bu orduyu Kazım Karabekir Paşa kurmuş. Erzurum ve çevresindeki tüm yetimleri toplayıp, onları yurtlara yertleştirmiş. Bunların çok büyük bir çoğunluğu Ermeni; dört bini erkek iki bini ise kız. Çoğunluğu, Kuleli ve Bursa’da açılan Işıklar Askeri Lisesi’ne kaydedilmiş. Bu çocuklara daha sonra Gürbüzler Ordusu adı verilir. Kazım Karabekir, Türk Ermeni ayırımı yapmadan, salt çocuk sevgisine dayanarak bu işe soyunmuştu. Sonradan “Ermeni çocukları Türk’leştirdi!” diye çok eleştirilecekti. Söylentiye kulak verirseniz, 27 Mayıs darbesini gerçekleştirenlerin içinde bu Gürbüzler Ordusu’ndan yetişenler de varmış.

Hatta idam cezalarının onaylanması için Cemal Gürsel’e en çok onlar baskı yapmış! Bütün bunları niye anlattım? Eğer ülkemizde yıllardır yaşanan terör olaylarında, Karabekir Paşa’nın bu çocukları, evlatları, torunlarının parmağı varsa, olaylara bir başka gözle de bakmamız gerekebilir. Hele hele Ermenistan’da yayınlanan Sobesednik Armenii Gazetesinin, “Ermeni Ajanı TBMM’de görev yaptı” iddiasını göz önüne alırsak, daha da ciddi bir araştırmaya gerek duyduğumuz kesin! Mazallah, yarın aynı gazete şöyle bir başlık atarsa apışır kalırız eğer enine boyuna bir soruşturma yapılmazsa:

“TSK’da, yirmi yıldır, bin tane Ermeni ajanı, çeşitli kademelerde görev yapıyor!”

(2010)

2011-10-20

17 Ağustos 1999 depremini 1997'de konu edinen ABD filmi

17 Ağustos 1999 depremini 1997'de konu edinen ABD filmi

İster inanın ister inanmayın, bundan 2,5 ay önce, "Gerçek değil, hayal" başlıklı Kulis'i yazarken olayın bu boyutlara varacağını hiç hesap etmemiştim. Dikkatimi çeken bir filme işarette bulunmuştum o yazıda; Bili Clinton'un Türkiye'ye gelişi, filmin konusu ve deprem olayları arasında irtibat kurmuştum... Sonunda, o yazıda 'hayal' diye kaydettiğim gelişmelerin hemen hepsi fazlasıyla gerçekleşti. Üstelik Clinton da beklendiğinden bir gün önce (dün) ülkemize geldi... Sanki komplolara meydan okuyor Clinton...


O yazıma esas teşkil eden filmin adı "Komplo Teorisi"; başrolde ünlü sanatçılar Mel Gibson ve Julia Roberts oynadığı için dünyanın her tarafında milyonlarca sinemasever tarafından izlendi film. Üşütük görüntüsü veren bir taksi şoförü, adalet bakanlığında çalışan bir genç kadınla ilgileniyor. Genç kadın da şoförü ciddiye almıyor önceleri, ancak birbiri ardına meydana gelen olaylar kadının gözünü açıyor, izleyiciler olarak bizim zihnimiz karışıyor film boyunca, karşımıza çıkan olayların hangisi gerçek, hangisi 'komplo' ayırt
edemez oluyoruz....

Mel Gibson'un canlandırdığı üşütük görüntüsü veren taksi şoförünün filmdeki adı Jerry Flecher... Adam şoförden öte bir şey; "Komplo Teorisi" adıyla sadece sınırlı sayıdaki abonelerine gönderdiği haftalık bir haber bülteni de çıkartıyor... Bültenin son sayısında birkaç senaryoya yer veriyor Flecher; bunlardan en önemlisi, NASA'nın, ödeneklerini kesen ABD başkanının hayatına kast eden bir komployu sahneye koyacağını tahmin etmesi... Flecher gazetelerde öylesine yayımlanan birkaç masum haber arasında irtibat kuruyor ve NASA'nın uzaya gönderdiği bir araçtan yeryüzünü harekete geçireceğini, depreme sebep olacağını tahmin ediyor... Jerry, Avrupa gezisi sırasında ziyaret edeceği Türkiye'de, NASA'nın yapay hareketlendirmesiyle meydana gelecek yer sarsıntısında, ABD başkanının hayatını kaybedeceğini de öngörüyor... 


Filmi, ya da o filmin hikayesine temas ettiğim Kulis'i hatırladınız mı? Senaryoyu kaleme alanlar, Türkiye'deki muhtemel depremin şiddetini bile doğru tahmin etmişlerdi: 7.4...

Ben filmin senaryosundaki bizi ilgilendiren ilginç ayrıntılara Kulis'te temas ettikten (25 Ağustos 1999) sonra, "Komplo Teorisi" filmi benim işaret ettiğim özellikleriyle bazı gazetelerde birinci sayfa haberi oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen depremlerdeki garip bağlara, ilintilere dikkat çekilen mesajlar internet'te dolaşıp durdu.

Önceki gün Düzce'de yeni bir deprem meydana geldiğinde 'Komplo Teorisi' filmi yeniden hatırlandı...

Bakın 2,5 ay önceki o Kulis'te neler yazmışım: "Beynim Jerry Flecher gibi komplo teorilerine fazla çalışmaz; NASA gibi bir kurumun istediği yerde istediği zaman yeri harekete geçirebileceğine inanmam da mümkün değil benim. Jerry Flecher olsaydım, 'Komplo Teorisi' filmini bütünüyle gerçek hale getirecek bir senaryo yazmam mümkün olurdu. Sırf Clinton'u ortadan kaldırmak için harekete geçen birileri, iz sürenleri şaşırtmak için, ellerindeki teknik gücü filmde öngörüldüğü şekilde bir kere değil iki kere kullanmaya kalkışmış olabilirler pekala. Birincisi, Gölcük merkezli bir deprem için, ikincisi de başkanı ortadan kaldıracak İstanbul merkezli ikinci bir deprem için... Tabii böyle bir senaryo ancak Jerry Flecher'in hayal dünyasında bulunabilir..."

Tabii, Düzce merkezli yeni depremden sonra senaryo biraz değişmek zorunda; iki değil üç ayrı deprem planlamak gerekiyor çünkü. Biri Gölcük merkezli, diğeri Düzce merkezli, bir de bu ikisinin hazırladığı zihinlerin kabul edebileceği daha güçlü bir üçüncü deprem... Bill Clinton NASA'nın ödeneklerini kısıyor mu, NASA yapay depreme sebep olabilecek teknolojiye sahip mi, şu sıralarda Türkiye'nin üzerinde NASA'ya ait bir uzay aracı dolaşıyor mu? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyorum ben. Zaten Jerry Flecher değilim ki, birbiriyle ilintisiz olaylar arasında bu tür ilişkiler kurabileyim.

Şu sıralarda cevabını en çok merak ettiğim soru ne biliyor musunuz? "Acaba Bill Clinton Komplo Teorisi filmini gördü, Brian Helgeland'ın yazdığı senaryoya dayalı filmin başarısından sonra J. H. Marks'a yazdırılan romanını okudu mu?"

Taha Kıvanç
Yeni Şafak
15 Kasım 1999

Sözü geçen Komplo Teorisi filmini izlemek için tıklayınız:
http://www.dailymotion.com/video/xlq6xz_komplo-teorisi-mel-gibson-17-ayustos-1999-depremini-haber-veren-film-parca-1_shortfilms

Bildikleri halde inkar edenler; Yahudiler...

Bildikleri halde inkar edenler; Yahudiler...



Yahûdîler ellerinde bulunan ve "Sizi âhir zaman peygamberi kurtaracaktır" diyen Tevrat'ı, Allah'ın Hz. Musa'ya indirdiği kitaptır diye tasdik eden Kur'ân-ı Kerîm geldiği zaman onu inkâra kalkıştılar. Halbuki Yahûdîler bundan önce müşriklere bunun geleceğinden bahsediyorlar ve bu sayede onlara karşı fütuhat talebinde bulunuyorlardı:
"İlâhî! Tevrat'ta vasıflarını bulduğumuz âhir zaman peygamberiyle bize nusret İhsan eyle" diye duâ ve yardım talep ediyorlar ve müşriklere: "Bizim söylediğimizi tasdik ederek çıkacak olan peygamberin zamanı geldi, gölgesi bastı, biz onunla beraber sizi Âd ve İrem (kavimleri) gibi katledeceğiz." diyorlardı.

Fakat o bildikleri, insanlık âlemine er geç şeref vereceğine inandıkları, o yüce Peygamber ve o Kitâb-ı Kerîm gelip kendilerini İslâm dînine davet edince, sırf hasetlerinden ve makamlarını kaybedecekleri endişesinden dolayı onu inkâr ettiler. O yüce Peygamberi ve O'na inen Kur'ân-ı Kerîm'i inkâra cür'et gösterdiler. Allâhü Teâlâ'nın laneti bütün kâfirler üzerinedir. Artık o münkirler de bu lanetten kendilerini kurtaramayacaklarını düşünsünler.

(Bakara Sûresi, âyet 89'un tefsirinden)

İBN-İ BATÛTA'NIN KALEMİNDEN İBNİ TEYMİYE

İBN-İ BATÛTA'NIN KALEMİNDEN İBNİ TEYMİYE



Asıl adı Muhammed bin İbrahim Et-Tancî olan bu zât, ortaçağın meşhur Müslüman seyyahıdır. İbn-i Batûta lakabıyla tanınmaktadır. M. 1304'te Fas'ın Tanca şehrinde dünyâya gelmiştir. İbn-i Batûta, bütün İslâm ülkelerini gezdi. Târihî, coğrafî ve içtimaî/sosyal tetkiklerde bulundu. Tanca'ya döndüğünde sultanın emriyle, notlarını, 'Rihhe: Seyahatname' isimli eserinde toplandı, ibn-i Batûta, seyahatnamesini yazdıktan bir süre sonra 1369 senesinde memleketi Tanca'da vefat etmiştir.

İbn-i Batûta seyahatnamesinde, İbn-i Teymiye'yi şöyle anlatıyor: Dımaşk'ta (Şam) Hanbelî fakîhlerinden İbn-i Teymiye'nin -ilim ve fende söz sahibi ise de- aklında biraz noksanlık vardı. Dımaşklılar kendisine çok hürmet gösterirlerdi. Bir kere söylediği bir sözü fakîhler, dîne aykırı bularak, Melik'e haber verdiler. Melik Nasır, İbn-i Teymiye'nin Kâhire'ye getirilmesini emretti. Kadılar ve fakîhler sultanın huzurunda toplandı. Şerefeddin Zevâî-i Mâliki; İbn-i Teymiye'nin sözleri hakkında ileri sürülen itiraz ve delilleri başkâdıya arz etti. Başkâdının İbn-i Teymiye'ye "Ne dersiniz?" demesine karşılık o da "Lâilâhe illallah" dedi. İthamlara cevap vermeyince Melik Nâsır'ın emriyle hapse atıldı. Sonraları annesinin Melik Nâsır'a müracaatı üzerine serbest bırakıldı.


Sonraları yine böyle bir harekette bulundu. O zaman ben Dımaşk'ta idim. Cuma günü mescidde bulunduğum sırada, İbn-i Teymiye, Emeviye Camini minberinde halka vaaz ettikten sonra; "Benim şimdi indiğim gibi, muhakkak Cenâb-ı Allah dünyâya iner" diyerek, minberin merdiveninden indi. Mâlikî âlimi Ibni Zehra, ibn-i Teymiye'nin bu sözünü reddetti. Halk ayaklanarak İbn-i Teymiye'yi tartakladılar; imamesi düşünce, ipekli takkesi göründü. Halk daha da kızıp, bunu Hanbelî kadısı İzzeddin bin Müslim'in evine götürdüler. Kadı, hapsedilmesini ve ta'zirini emreti.

Mâlikî ve Şafii âlimleri Emir Seyfeddin Tengiz'e şikâyet ettiler. Tengîz, keyfiyeti Melik Nâsır'a bildirdi ve dîne muhalif olarak "üç talâk ile boşayan bir talâk ile boşamış gibidir" ve "Ravza-i Mutahhara'yı ziyarete giden müsâfir kasr-ı namaz etmez" dediğine dâir şer'î bir rapor tanzim ederek gönderdi. Melik Nâsır'ın emriyle İbn-i Teymiye kalede hapsedildi ve orada öldü. (ibn-i Batûta Seyâhatnamesi'nden)

ABD Ordusu HAARP projesi ile oynarken kontrolü kaçırır ve dünyanın bir çok doğal dengesi bozulmaya başlar...

the core- çekirdek filmi - haarp - yapay deprem


Bu film HAARP teknolojisinin anlaşılabilmesi için mutlaka izlenilmesi gereken bir film...
Amerikan Ordusu HAARP projesi kapsamında yaptığı deneylerde ipin ucunu kaçırır. Beklenmedik gelişmeler yaşanmaya başlar. Kalp pili kullanan pek çok insan aynı gün ölür. Dünyanın doğal manyetik alanı bozulur ve bunun sonucu olarak yönlerini dünyanın doğal manyetik alanı sayesinde bulan kuşlar her yerlere çarpmaya başlar.
İş daha da ileriye gider, atmosferin düzeni bozulur. Güneş ışınları normalin çok üzerinde, kırılmadan dünyaya ulaşır ve aşırı sıcaklar felaketlere sebep olur. En kötüsü de dünyanın merkezindeki çekirdek mağma tabakası durmak üzeredir.
Artık sivil bilim adamlarından destek almak ve her şeyi itiraf etmek Amerikan ordusu için zorunlu olmuştur.

İZLEMEK İÇİN;
http://www.vizyoncu.com/kor-the-core-izle

ABD ORDUSUNUN İYONOSFERİ DEĞİŞTİRME PLANI

ABD ORDUSUNUN İYONOSFERİ DEĞİŞTİRME PLANI


CLARE Zickuhr, "NO HAARP" kampanyasının lideri, ARGO çalışanı ve Anchorage temelli amatör radyo operatörüdür. Gar Smith ise Earth Island Journal'in editörüdür. Zickhur ve Gar Smith'in HAARP projesiyle ilgili görüşlerini dikkatlerinize sunuyorum: 

"Şu anda Alaska, Gakona yakınlarında izole edilmiş Hava Kuvvetleri faaliyet alanında yapılanma altında olan Pentagon'un sırlarla dolu HAARP projesi, dünyanın en güçlü İyonosferik ısıtıcısını yaratmak için ilk adımı attı. Bilim adamları, çevreciler ve oranın yerlileri, dünyanın iyonosferine l gigawatt'tan (l milyar watt) fazla radyasyonlu güç verme kabiliyeti olan HAARP projesi vericilerinin, insanlara vereceği zarar, doğal hayata karşı oluşacak olan tehdit ve etkisi hemen ortaya çıkmayan çevresel etkileri daha da tırmandıracağı konusu ile ilgileniyorlar.

Hava Kuvvetleri ve Donanmanın katkılarıyla Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Işınlan Araştırma Projesi (HAARP), E'KCEDE, RED AIR ve CHARGE IV kod adlı aktif İyonosferik deneyler gibi, Savunma Dairesinin (DOD) az bilinen son serilerinden biridir.

DOD bakış açısıyla, HAARP iç yazışmaları 'çalışmanın en heyecan verici ve meydan okuyucu' bölümünün askeri amaçlar için İyonosferik işlemleri kontrol etmek olduğunu belirtir. Bu belgelere göre HAARP'ı destekleyen bilim adamları, sistemin 2.8-10 MHz'lik ışınını kullanarak iyonosferde delik açmak ve gökyüzünde geniş çaplı, şu an mümkün olduğundan daha. yüksek irtifalara odaklama yapabilecek elektromanyetik enerji kullanan 'suni bir lens yaratmayı' tasarlıyorlar. Isıtılacak minimum alanın çapı 50 km (31 mil) olacak.

İlk olarak 26 milyon $ yatırım yapılan 320 kw'lık HAARP projesi, 360 adet, 72 fit uzunluğunda, dört acreye kadar iyonosfere ulaşabilen, etkili ışımaya sahip, hedefe yönelik elektromanyetik enerji yönetir.

Dünyanın iyonosferi, gezegenin yüzeyinin 35 ila 500 mil üzerinde uzanan negatif ve pozitif yüklü (ektron ve iyon) partikül katmanından oluşmuştur. Projenin bir sonraki basamağı, HAARP'ı dünyanın en güçlü vericisi yapacak şekilde l .7 gigawatt'a (1.7 milyar watt) yükseltmektir. Projenin adının baş harfleri onun, dünyanın Aurora'sıyla ilgili deneyler
yapağını ima etse de, HAARP'ın halka açık belgeleri bu konudan hiç bahsetmez. Herhangi bir projenin yandaşları, genel olarak onu en büyük bilimsel çalışma olarak gösterme eğiliminde olsalar da HAARP, bu konuda inanılmaz derecede düşük profilde kalmıştır. Hatta Alaskalılar ve ülkenin diğer insanları da neredeyse bu proje hakkında pek birşey bilmiyorlar.


Halka, Deniz Araştırma Ofisi (ONR) tarafından dağıtılan, Kasım 1993 tarihli HAARP  Bilgi Dosyası'nda, Savunma Dairesi (DOD), bu projenin, haberleşmede 'siviller için şu an varolan kapasiteyi arttırmak ve önemli bilimsel gelişmeler sağlamak' için olduğunu belirtmiştir.

Bununla birlikte, Porto Riko, Norveç ve Alaska'da yüksek frekanslı olmayan ısıtıcıların ve bir önceki DOD deneylerinin, iyonosferin "daha iyi anlaşılmasını sağlamak" için yapıldığı söylenirken, Freedom of Information Act (FOIA)'dan alınan iç HAARP dokümanları, projenin amacının, iyonosferi aşırı derecede güçlü enerji ışınlarına tabi tutarak düzenini bozmak ve 'bu değişik duruma nasıl karşılık verdiğini ve nasıl üstesinden geldiğini' anlamak olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Halka dağıtılan bilgi dosyası, HAARP'ın, 'basit anlamda bilimsel araştırmalar yaptığını, potansiyel bir tehdit unsuru olmadığını ve askeri hedef anlamında bir değerinin olmadığını' anlatmaktadır. Bununla birlikte, hükümetin Porto Riko verici bölgesindeki İyonosferik deneyler sivil Ulusal Bilim Vakfı tarafından yönetilirken, Journal, HAARP üzerine yapılan deneylerin teklifinin Pentagon Deniz Araştırma ofisinden geçmesi gerektiğini öğrendi.

Journal tarafından ele geçirilen Şubat 1990 tarihli Hava ve Donanma Kuvvetleri dokümanı, HAARP projesi çerçevesinde yalnızca askeri deneyleri üstelemiştir. Bunlar; yüksek irtifada geniş miktarda HF enerjisi odaklayabilecek İyonosferik lens oluşturma, DOD amaçlan için İyonosferik işlemleri kullanma; Cruise füzeleri ve diğer alçak görünebilir füzelerin keşfi de dahil olmak üzere ufkun üzerinde uzun menzilde, HF / VHF / UHF'yi gözetim altında tutmak amacıyla kullanılabilen radyo dalga reflektörleri (aynalar) sağlamak için 90 km (56 mi!)'nin altında iyonizasyon katmalarını oluşturma işlemidir.

Bu belge ayrıca 'ısıtıcıyla iyonosferin bölgelerinin bilinçli bir şekilde, büyük mesafelerde (100 km veya fazlası-621 mil) değiştirilebilmesinin ordu perspektifinden bakıldığında oldukça çekici' olduğunu belirtmiştir.

HAARP'ın halka az mal olmuş amaçlarından birisi de, bir yandan Amerikan savunma iletişimini korumakken diğer yandan düşmanların global iletişim imkanlarını bozmak için yöntemler bulmaktır. Pentagon ayrıca HAARP'ın, Aşın Uzun Frekans (ELF) radyo dalgalarını kullanıp iyonosferi ısıtarak, derinlere batırılmış nükleer deniz altıların sinyallerini alıp alamayacağını bilmek istiyor.

ARCO'nun taşeron firması olan ve patentleri alan ARCO Power Technologies Inc. (APTI), HAARP'ı inşa etme sözleşmesini yapmıştır. ARCO, Bemard Eastlund tarafından icat edilen benzer bir İyonosferik ısıtıcının global iletişimi karıştırma, düşman füzelerini yok etme ve hava şartlarını değiştirme kabiliyetine sahip olduğunu iddia etmektedir.

ARCO'nun patentlerinden biri Alaska'nın mükemmel bir bölge olduğunu, çünkü 'bu icat için istenilen uygun irtifalara uzanan manyetik alan çizgilerinin dünyayı ancak Alaska'da ikiye böldüğünü belirtir.

HAARP yetkilileri, Eastlund'un icadıyla herhangi bir ilişkiyi yalanlarken; Eastlund, Ulusal Halk Radyosu'na gizli ordunun 1980'lerin  sonunda ortaya atağı kendi çalışmasını geliştirmeyi planladığını söyledi. Ve Microwave News'ın Mayıs/Haziran 1994 sayısında Eastlund kendi patentlerinin gerçekleşmesi için "HAARP" projesinin açıkça ilk adım olarak görüldüğünü söylemiştir.

HAARP'ın orduyla olan ilişkisi; ARCO'nun APTI'yi, E-System-'e satmasıyla birlikte daha da belirginleşti."Kaynak: HAARP Kıyamet Teknolojisi, Aydoğan Vatandaş, Timaş Yayınları, 2. Baskı  

Hazır Yapım Deprem İster misiniz?

Hazır Yapım Deprem İster misiniz?



.... 
Gelin şimdi de jeofiziksel manipülasyonlar sahasında  nelerin yapıldığına ve halen de yapılmakta olduğuna bir göz atalım. Buradaki ana ilgi noktamız iktidar sahiplerinin başlıca ilgi sahasına giren, insan yapımı depremler...

Bu ilgimiz, kuşkusuz depremlerin böylesine etkin olmasından ve kitleleri kontrol etme amacıyla kullanımındaki dramatik etkisinden ötürü. Çoğu insan elbette insanların bu tür şeyler yapabildiklerine ya da yapmak isteyeceklerine hiç inanmayabilir. Açıkçası bu bizi pek ilgilendirmiyor. Dolayısıyla bir deprem olduğunda çok az kişinin aklına şöyle bir soru gelir;
"Bu doğal bir deprem miydi, yoksa yapay mıydı?" Açıkça söylemek gerekirse Gölcük depreminden sonra ben bu soruyu soranlardandım. Kısa süre sonra da yalnız olmadığımı gördüm. Türk basınının en saygın isimleri farklı üslûplarla bu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar. Taha Kıvanç, Can Ataklı, Sedat Sertoğlu ve Hulki Cevizoğlu şüphelerini köşelerine aktaran önemli isimlerdi.

Aslında içinde bulunduğumuz zamanda, yer değişiklikleri açısından her geçen gün giderek artan aktivite seviyesinde yaşanan artıştan, hangisinin gerçek-hangisinin suni olduğunu da bilmek de giderek zorlaşıyor. Kimi bölgelerde yer adeta sürekli sallanıyor! 

Nicola Tesla'nın 1935'deki Kontrollü Depremi, Tesla'ya göre "tekjeodinamikçilerin bir eseriydi". Tesla, "Yerin içinden hemen hemen hiç enerji kaybetmeden geçebilen ritmik titreşimlere neden olabilir ve bu mekanik etkileri karada uzun mesafelere taşıyarak, çeşidi eşsiz etkiler üretebilirdi" diyordu. Senatör Claiborne Pell tarafından yönetilen Senato alt komite oturumunda şöyle söyleniyordu: "Şu anda bir anlaşmaya ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..." Senatör Pell, böyle bir teknolojinin varlığı konusunda bilgi sahibi olmadığı için 1975 yılında 'düşmanlar için deprem oluşturma' kelimelerini telaffuz etmemişti.

Ayrıca, 10 Aralık 1976 yılında Birleşmiş Milletler genel toplantısında "Askeri veya herhangi bir çevresel değişim tekniklerinin düşmana yönelik kullanımının yasaklanması"yla ilgili anlaş-masını onayladığı rapor edilmişti. Eğer, deprem oluşturma kabiliyeti dahil olmak üzere, çevresel değişiklik yapabilecek teknoloji olmasaydı, böyle bir rapor yayınlanmak acaba
mümkün olabilir miydi?

Tıpkı Gölcük Depremi Gibi...


5 Haziran 1977 tarihli New York Times'da, 28 Temmuz 1976 yılında Çin, Tangshan'da yaşanan ve 650.000'in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle ilgili bir yazı yer aldı.

Saat 3.42'deki ilk sarsıntıdan hemen önce, gökyüzü gündüz gibi aydınlanmıştı; tıpkı Gölcük'te olduğu gibi. Temelde beyaz ve kırmızı olan çok renkli ışıkları 200 mil uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yanmış ve gelişmekte olan sebzeler sanki bir ateş topu tarafından adeta kavrulmuştu.

Bazı araştırmacılar bu elektriksel etkilerin elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla bağlantılı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyordu. Bu renkli ışığın parıltısı Tesla'nın 1935 yılında belirttiği "her çeşit emsalsiz etki"den biri miydi? Yoksa bu deprem, olanlardan hiçbir
şüphe duymayacak Çin halkı üzerinde uygulanan bir sistem testi miydi? Cevap; olayın kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediğiydi.

Ocak 1978'de Dr. Andrija Puharich'ın, "Global Manyetik Savaş" ve Layman'in 1976 ve 1977 yılında"Dünya Gezegenine yönelik Alışılmadık Yapay Etkiler" başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınladı. Dr. Puharich raporunda şunları söylüyordu:

"1976 yılındaki büyük depremlerin yanında bir tanesi vardır ki özel bir dikkat gösterilmelidir; 28 Temmuz J 976 Tangshan, Çin Depremi.."

Specula dergisinin Ocak 1978 baskısında, "Tesla Etkisi" adı verilen ve birçok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınlandı. Makaleye göre, belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri Dünyanın kendisinde sürekli dalgalar oluşturmak için Dünya'dan gönderilebilirdi. Bu "sürekli dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha
fazla enerji bulunmaktadır."

Çatışma ölçeği teknikleriyle, dev sürekli dalgalar, çok büyük enerjiye sahip hedefli ışınlar üretmek için birleştirilebilir ve bu da uzak mesafede hedeflenen bir yerde depreme sebebiyet vermek için kullanılabilirdi.

Yukarıdaki paragrafı birkaç kez okumak faydalı olacaktır. Bu Tesla ile büyük ölçüde ilgili olan şeylerden biridir. Çünkü bir kez kontrol dışına çıktıktan sonra kolaylıkla dünyanın parçalar halinde titreşmesine sebep olması mümkündür. Bu teknik 1976'daki Tangshan depreminde kullanılmış mıydı?

Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinler'in çevresindeki denizlerin derinliklerindeki çukurlara fizyon-füzyon-fizyon süper bombaları yerleştirdiğini belirtmişti. Dr. Beter, Filipinler'in dev Pasifik Tektonik Tabakası'nda "anahtar kara" pozisyonunda olduğuna inanıyordu, iddiaya göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusu'nun diğer bölgelerine depreme yol açabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirmişti. Dr. Beter, kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek seviyelere ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için olduğuna inanıyordu. Sonra, belirli bir noktada, Filipinler'in etrafındaki bombalar patlatılacaktır. Bunun inanılmaz depremlere ve gelgit dalgalarına yol açması ve Amerika'nın Batı Kıyı'sında bir felaket yaratması bekleniyordu. Filipinler'de alevlenen volkanlar bu bölgenin gerilimli olduğunun bir işaretiydi. Okuyucular depremlerin ve volkanların birbirleriyle bağlantılı olduklarını unutmamalıdırlar. Bazen biri diğerini harekete geçirir. Depremler, lavların yukarı çıkmasına imkan verecek şekilde dünyanın derinliklerinde delikler açabilir. Diğer durumda ise volkanik hareketlenmeyi başlatan gerilim, depremlere neden olur.

Washington Post'un 30 Ocak 1981 baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71'e yükseldiği yazılmıştı. Tesadüfi bir şekilde, 1980 yılında hem Rusya, hem de Birleşik Amerika'daki ELF vericilerinde bir artış olmuştu.

1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika'daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 yılında Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay aslında HAARP’ IN nasıl çalıştığını
anlatıyordu:

"Yaptığınız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları (plazma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz."

Bearden bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Çin-Tangshan'ı da hatırlatıyordu (Kuşkusuz 17 Ağustos Gölcük depremimde...).

1 Ekim 1998, Perşembe tarihli Hürriyet gazetesinin "Kıyamete Kadar Yetecek Enerji" başlıklı haberi, konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?

"27 Ağustos gecesi Dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı."  

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesinin düzenlediği basın toplantısında konuşan bilim adamlarına göre Büyük Okyanusta bulunan Hawai Adası'nın üzerindeki iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. 5 dakika süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre için gündüze dönüştü.

Dünyanın 60 ile 80 km üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik donanımlarının zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak gerekti. California Üniversitesi'nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacak enerjiye eşdeğer olduğunu söyledi.

Hurley, 'Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk' dedi."

Soru şu: Acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak ifade edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba kimler için?

Bu arada Rus bilim adamları Abdi'yi yaptığı araştırmalar konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28 Ocak 2000 tarihli Hürriyet gazetesinde Nerdun Hacıoğlu imzasıyla yer alan haberde şöyle deniliyordu:

"Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen 'evrenin yaratılış modeli' deneyi, Rus bilim adamlarını 'kıyameti kopartacaklar endişesine şevketti.

Rus bilim adamları, deneylerde bir 'karadelik' oluşturabileceğini belirterek, 'Evrenin yaratılışım laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir' uyarısında bulundular.

Rus fizikçiler, Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı?' diyerek bu fikrin sonuçlarının da masum olmayacağını vurguladılar. Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle açıkladılar:

'ABD laboratuarında, daha doğrusu yeraltında bulunan 5 kilometrelik 'parçacık hızlandırıcısında altın iyonlarından iki güçlü akım oluşturulmak isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin yaratıldığı andaki ortam sağlanmış olacak ve evrenin 'büyük patlama' sonucu doğduğu kanıtlanmak isteniyor.

Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız güneşin değil, hiçbir yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkaracak. Vakum ortamında çıkan ısı Güneş'ten 10 bin kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz.'"

Gerisini size bırakıyorum.

Kaynak: HAARP Kıyamet Teknolojisi, Aydoğan Vatandaş, Timaş Yayınları, 2. Baskı 

HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur

HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur



HAARP

Bu harfler, ABD'nin en gizli askeri projelerinden biri olan "High Frequency Active Auroral Research Program" isminin baş harfleri.. Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir program bu..

Bu konuyu gündeme getirmemizin nedeni, son zamanlarda bazı ki' silerin İnternet aracılığı ile HAARPprojesini, Yıldız Savaşları filmleri senaryosu türünden senaryolarla Körfez depremine bağlayıp, birbirlerine iletmeye başlamaları.. Hayal gücü oldukça yüksek bir milletiz.. Kendimiz uydurup, sonra da kendimiz inanıyoruz.- "Fısıltı gazetesi" akıl almaz bir
hızla yalan yanlış her şeyi yayıyor.. Bu nedenle konuyla ilgili doğruları bilmekte yarar var..

Bu proje 6 yıldan beri, Alaska'da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri'nce gerçekleştiriliyor.. Resmi amacı, iyonosfer'de araştırma yapmak. Bu projenin gerçekleşmesinde üç Amerikan şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri, önemli rol oynadı ve hâlâ oynuyor..
 
Amerikalı askeri yetkililere göre, HAARP şunları gerçekleştirecek:

1. Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,

2. Deniz altılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak,

3. Radar sistemlerini son derece geliştirmek,

4- Çok büyük bir bölgede, ABD ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurmak,

5. EMass ve Cray bilgisayarları ile ortaklaşa, toprağın altını çok derinlere kadar
incelemek,

6. Büyük alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek,

7. Cruise füzeleri gibi her türlü saldın silah ve uçağı havada imha etmek.


Gel gelelim, bu projeye karşıt olan Amerikalı bilim adamları da var.. Bunun son derece tehlikeli olduğunu savunuyorlar.. Çünkü, onlara göre, HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur..


Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof. Gordon J. F. MacDonald'e göre, elektromanyetik teknoloji bakın daha neler yapabilir:

1. İklimleri değiştirebilir,

2. Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,

3. Ozon tabakası ile oynayabilir,

4. Deprem yaratabilir,

5. Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,

6. Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,

7. Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir..

Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. Dehşet değil mi?

Ancak, Amerika Hava Kuvvetleri, iklimlerin kontrolünü amaçlayan "Spacecast 2020" projesi ile ilgili olarak "Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır" açıklamasını da yapmış durumda..

Bu proje çok küçük sinyallerle çok büyük enerjileri kontrol etme mantığı üzerine kurulduğuna göre, Zbigniev Brezinski'nin 1970'krde sözünü ettiği "İleriki yıllarda teknolojiye bağlı daha kontrollü bir toplum olacağı ve elitlerin bu imkanı kullanacağı" cümlesi sanki gerçek oluyor..

ABD eski Başkanı George Bush, "Yeni Dünya Düzeni" cümlesini kullanırken, acaba sadece, siyasi anlamda mı bunu söyledi?

Size HAARP ile ilgili bir başka ilginç şeyi anlatalım.. Bu konuda Web'de açılan sayfalar, buradaki konuşmalar, gelen bilgiler, tartışılan konular sık sık esrarengiz eller tarafından silinip yok ediliyor. HAARP, bu konuyu inceleyenlere göre, 1994 yılından bu yana, en çok sansüre uğrayan konu durumunda..

Bir de bu konuda yazılmış olan ve adını çok ilginç bulduğumuz bir kitaptan söz edelim:  "Angels D'ont Play with HAARP.."

HAARP tartışması ABD'de daha çok uzun süreceğe benziyor.."

Sedat Sertoğlu
Sabah gazetesi
24 Ağustos 1999

Dünyada neden tuhaf iklim şartları, yağışlar, seller ve tayfunlar oluyor?

Dünyada neden tuhaf iklim şartları, yağışlar, seller ve tayfunlar oluyor?



Hani demiştik ya geçen gün bir yazımızda, "İki tane ABD var, biri Amerika Birleşik Devletleri, diğeri de Avrupa Birleşik Devletleri.."

Ve, demiştik ya "Bunların arasında her alanda kıran kırana bir mücadele var... Bu çarpışmalar, sebep ve sonuçlar Türk kamuoyuna doğru olarak akis ettirilmiyor." diye...

Bakın size tâ 2002 senesinden bir haber;

" Avrupa'daki seller Rusya ve Amerika'nın işi"

"Uzun bir süre ABD'ye girişine izin verilmeyen Rus Liberal Demokrat Partisi'nin Başkanı Vladimir Jirinovski, ABD'de yaptığı açıklamalarla yine gündeme oturdu.

.....

METEOROLOJİ SAVAŞI

Jirnovski "Avrupa'da son bir ayda dinmek bilmeyen yağmurlar Tanrı'nın işi değil. Savaşlardan biri de meteoroloji savaşı. Avrupa'yı rastlantı sonucu sel götürmüyor. Bunlar hep insan eliyle planlanmış iklim savaşlarının sonuçları. Avrupa'daki yağışların arkasında ABD ve Rusya var. Yağmurları bu iki süper güç yağdırıyor. Avrupa para birimi dolara bir sent fark attığı günlerde eski kıtada seller başladı. ABD eski kıtayı gökten suyla dize getiriyor. Meteorolojik savaşta yalnız ABD değil, Rusya da aktif rol oynuyor. Çünkü güçlü bir Avrupa Rusya'nın da çıkarına değil. Bakın göreceksiniz. Avrupa başkentleri politikaları Washington ve Moskova'nın istediği ayara geldiğinde Avrupa'da şiddetli yağışlar bir gün içerisinde kesilecek. Bu sözümü hatırlayın’’ dedi."
24.08.2002
Hürriyet


****


2010 yılından başka bir habere bakalım;

"ABD, Rusya’ya HAARP açtı"


"Hava sıcaklığının 40 derecede seyrettiği Rusya’da bilimadamları, boğucu yazdan ABD’yi sorumlu tutmaya başladı. Buna göre, ABD, HAARP sistemiyle iyonosferde güçlü dalga göndererek Rusya’yı kavuruyor. Komplo teorisi gibi duran bu iddia, ülkenin büyük gazetelerinden Komsomolskaya Pravda Gazetesi’nde enine boyuna ele alındı.

RUSLAR BÖYLE SERİNLİYOR

Rusya, gölgede 40 dereceye yaklaşan anormal çöl sıcaklarının ardında düşman eli aramaya başladı. Kavurucu sıcakların doğal olamayacak kadar uzun sürdüğünü dile getirmeye başlayan Rus fizikçiler, “ABD, bize gizli iklim silahı HAARP ile savaş açmış olabilir” görüşünü öne sürmeye başladı.

Sahra çölünü aratmayan Rusya’daki sıcak dalgasını inceleyen Komsomolskaya Pravda gazetesi, bir dizi uzmandan görüş alarak böyle bir ihtimalin bulunduğu sonucuna vardı. En büyük şüphe ise Pentagon’un kontrolünde 1997 yılından beri Alaska’da çalıştırılan yüksek frekans dalga yayıcı HAARP istasyonu üzerinde toplandı.

Tektonik silah

Moskova Devlet Üniversitesi MGU Fizik Fakültesi hocalarından Georgiy Vasilyev, ABD’nin çalıştırmakta olduğu Alaska’daki HAARP istasyonunu resmen jeofizik ve tektonik bir silah olarak tanımladı. Vasiliyev, şunları söyledi:

“Alaska’daki HAARP istasyonu tam güçle çalıştırıldığında, sadece bir saatte 3.5 megawatt elektrik enerjisi tüketiyor. 14 hektar alanı kaplayan 22 metrelik 180 dev anten üzerinde göklere yükselen enerji plazma kümesi oluşturuyor. HAARP çalıştırıldığı günden bu yana, dünyanın değişik bölgelerinde iklim anomalileri gözlenmeye başlandı. Kar yağması gereken yerleri güneş kavururken, Afrika’da kar yağışları gözlenmekte. Bu tuhaf olgular genelde küresel ısınmaya fatura ediliyor. Ama bize göre anomalilerin asıl sorumlusu Pentagon’un HAARP sistemidir.”

Saldırı iddiası

Rusya Silahlı Kuvvetleri’nde iklim uzmanı olarak çalışan Nikolay Karavayev ise Rusya’ya bu yaz iklim silahıyla saldırı düzenlendiğine yüzde 100 emin olduğunu söyledi. Karavayev, şu görüşü savundu:

“ABD Hava Kuvvetleri raporunda net bir dille ‘2025 yılına kadar iklimi müttefikimiz yapmalıyız ifadesi’ yer alıyor. Hatta Pentagon, günümüzde sadece sivil kuruluşların araştırma yapmaya yetkili olduğu uluslararası iklim anlaşmasından çıkmayı da düşünüyor. Bana göre ABD, iklim silahı konusunda öylesine ileri gitti ki yakında bunu gizlemeden dünyaya sergilemeye başlayacak.”

Rusya kavrulurken Avrupa niye serin

Rus uzman Karavayev’e göre, Moskova’nın 40 dereceyle kavrulduğu sırada Avrupa ülkelerinde yaz nispeten daha serin geçiyor. Berlin 18, Varşova 25, Viyana 20, Paris 20 derece. Batıda Ukrayna sınırında etkisini kaybeden yüksek basınç cephesi, Karadeniz kıyılarından kuzeyde Murmansk kutup bölgesine kadar uzanıyor. Ülke sınırlarını takip eden yüksek basınç cephesi onu besleyecek ortam bulunmamasına rağmen dağılmıyor.

HAARP nedir?

RADYO elektronik vericisi kısa adıyla “HAARP” araştırma istasyonu, 1997 yılında devreye girdi. Sırp bilimadamı Nikola Tesla’nın teorilerinin hayata geçirildiği istasyon 3.5 megavat gücünde ve 10 MgHz boyundaki dalgaları iyonesfere gönderiyor. 
Belirli bir alan üzerinde güneşten bin misli daha kuvvetli enerji gönderebilme özelliği taşıyor. Uzmanlara göre, bu yapay ışınların yeryüzünden 600 km. yüksekte yansıtılarak dünyanın herhangi bir bölgesine yönlendirilmesi durumunda HAARP, bölgede mikrodalga fırın etkisi yaratıyor."

30 Temmuz 2010
Hürriyet

******

Hele bu haber akıllara zarar cinsten, bir solukta sonuna kadar okuyacaksınız....

"Rus jeofizikçinin kitabı yasaklandı, kitabında anlattıkları ise akıllara zarar cinsten"

"General Zhou Chen Hao ABD'yi Çin topraklarında yapay depremler ve şiddetli yağışlar yaratmakla ve geniş çaplı felaketlere neden olmakla suçladı. Pentagon'un gizli bir askeri programı olan "Çarpıcı güç olarak Hava" dan bir basın toplantısında özellikle değinilmişti. Çin'de ki hasarlara ABD'nin neden olduğu hakkındaki belgeler BM'ye gönderildi."

Haberin detayı aşağıda;

Rus ana akım medyasına göre, Kaluga bölge başsavcılığı 30 Kasım 2010'da KGB'nin "Obninsk Şehir Mahkemesi"nin Rus Doğal Bilimler Akademisi üyesi Prof. Nikolay Levaşov'un bir kitabını "aşırı" olarak ilan ettiğini bildirdi. Bundan sonra, Rus vatandaşlarına "Dev aynası içinde Rusya" kitabını okumak kesin bir şekilde yasaklandı. Bu karardan önce, Prof. Levaşov'un başvurusu reddedildi.

FSB, bilim adamını diğer bir nedenden ötürü cezalandırmaya karar verdi, şöyle ki çünkü O geçtiğimiz yaz Rusya'da meydana gelen büyük orman yangınlarına neden olan benzeri görülmemiş sıcak dalgası hakkında bilimsel bir çalışma yaparak Rus halkını rahatsız etti.

KGB Rusya'sında halkı rahatsız eden çalışması çerçevesinde bir röportajında Profesör Levaşov şunları söyledi:

"1970lerde ABD ve SSCB eşi görülmemiş bir iklim silahı yarışına girdi."

İklim silahları oldukça ilkel ama güvenilirdir. Alaska, Grönland ve Norveç'i dolduran ABD istasyonları kuvvetli bir anten alanı yaratabilir ve bu yoğun radyasyonu Amerikan uydularına gönderebilir.

Doğu Avrupa Düzlükleri üzerinde büyük bir iyon merceği oluşturulduğu Rus bilim adamlarımız tarafından doğrulandı. Bölgedeki ozon tabakası %43 boşaltıldı.

Bu anomali açık bir şekilde yapaydır. Ayrıca, ABD uyduları tarafından bu kuvvetli iyon mercekleri yaratıldığında güçlü bir morötesi güneş ışını ve sert bir kozmik radyasyon kayıt edildi.

Bu jeofizik silahı diye adlandırabileceğimiz silah Amerikalılar tarafından kullanılmıştır ve Dünya Rusya toprakları içinden ısınmaya başladı.

20 Temmuz günü ABD iklim silahları Rus ordusu tarafından yok edildi, sonra Avrupa'nın her yerine yağmur yağdı ve sıcaklıklar normale döndü. Hatırlayabileceğiniz gibi, Temmuz ayı içinde Avrupa'da - 40-45 Santigrat Derece oldukça sıcak bir hava vardı ve hiç yağmur yoktu. Ancak 20 Temmuz'dan sonra Avrupa ve Rusya'da yağmur yağdı, harfi harfine ABD iklim silahları yok edildikten sonra ilk saat içinde.

Ancak sadece 22 Temmuz'dan sonra ABD jeofizik silahları yok edildiğinde, antisiklon hareket etmeye başladı.

24 Temmuz günü yapılan bir toplantı sırasında 20 ve 22 Temmuz tarihlerinde iklim ve jeofizik silahlarının yok edildiğini söyledim. Bundan sonra, Samara yakınındaki birkaç gölün sadece birkaç saat içinde tabanlarındaki çatlaklar yoluyla boşaltıldığını söyleyen bir mesaj aldım.

Aşırı sıcakta göller kuruyabilir. Göl yavaş yavaş küçülür sonra sadece bazı çamurlar kalır ve sonunda bir göl tamamen kuruyabilir. Ancak bu durumda, göller kurumadı, yeraltına gitti, göllerin suları vardı ve sular gitti, diplerde geniş çatlaklar tespit edildi. Bu Amerikalıların jeofizik silahlarını göller üzerinde kullandığı demektir.

ABD'nin iklim ve jeofizik silahları yok edildikten sonra, birden Rusya'nın her yerinde yangınlar ortaya çıktı. Yangınların çoğu onların felaketine neden olabilecek olan nükleer füzelerimizin bulunduğu stratejik alanların çevresinde oldu.

Gözlemcilerimiz orman yangınları ve gece boyunca Rusya toprakları üzerinden geçen ABD'nin insansız uzay aracı H37V'nin geçişi arasında bir bağlantı buldu. Amerikan uzay aracı, her geçişinde kaydedilen kuvvetli yangın tornadoları yaratmak için büyük bir lazer taşımak için yeterli bir büyüklükteydi.

Amerikan uydusunun Rusya'daki orman yangınlarının tutuşturduğunu gören görgü tanıklarının olduğunu belirten bir mesaj aldım. İnsanlar şans eseri göğe ulaşan bir ışının nasıl ateş çıkardığını gördü. Yapay sis içindeki ışın açıkça görünürdü. 

Amerikalılar durumu şiddetlendirmeyi planladı, Rusya'da ki her şeyi yaktılar ve Doğu Avrupa Düzlüklerini bir çöl haline çevirdiler.

Ancak yangınların çoğuna Rusya'da ki Amerikan ajanları tarafından işlenen kundaklamalar neden oldu. İnsanlar benzinle sırılsıklam tekerleklerin ormanlarımız içine nasıl atıldığını gördü. Böyle birçok olay oldu. ABD insansız uçağı X-37B de ayrıca gece boyunca büyük-ölçekli yangınlar çıkardı.

18 ya da 19 Ağustos günü, ABD silahlarının Rus ordusu tarafından yok edildiği açık olunca, Çin Halk Cumhuriyeti Kurtuluş Ordusu'ndan Tümgeneral Zhou Chen Hao X-37B insansız uçağının uçuşu hakkında muhabirlere bir brifing verdi. Washington'dan sonra Pekin en modern uydu izleme sistemlerine sahiptir.

General Zhou Chen Hao ABD'yi Çin topraklarında yapay depremler ve şiddetli yağışlar yaratmakla ve geniş çaplı felaketlere neden olmakla suçladı. Pentagon'un gizli bir askeri programı olan "Çarpıcı güç olarak Hava" dan bir basın toplantısında özellikle değinilmişti. Çin'de ki hasarlara ABD'nin neden olduğu hakkındaki belgeler BM'ye gönderildi.

Amerikalılarının yarattığı Rusya'daki anormal sıcak yaz sadece ürünlerimiz yok etmekle kalmayacaktı. Onların planladığı gibi antisiklon dört ay kalsaydı, tabiatımız ve Rusya bir ülke olarak trilyonlarca ABD doları olarak tahmin edebileceğimiz devasa zararlar görebilirdi.

ABD'nin 5.kolu 4-5 Ağustos tarihlerinde yapıldığını düşündüğümüz Rusya'ya daha ciddi bir saldırı planladı. Bu bilgiyi aldığım kaynaklarımı ifşa etmeyeceğim ancak kesinlikle böyle bir bilgi var. 4 Ağustos Çarşamba gece yarısı dolaylarında, beni aradılar ve Moskova'nın farklı bölgelerine zehirli gazlarla birçok silindirin konulduğunu söylediler. Onlardan bazıları özel servislerimiz tarafından kaldırılırken, diğer lokasyonlardakilerin yerleri bilinmeden kaldı.

5.kol bu operasyonu başlatmak için sadece uygun bir an bekledi. Güney-doğu'dan pis kokulu duman geldiği zaman ve akşam havada hiçbir rüzgâr yokken operasyonun başlatılması planlandı. Bu tam olarak Moskova'da bir terör kampanyası başlatmak için bekleyenlerin günüydü ve silindirlerden gazları serbest bıraktılar. Pis kokulu dumana eklenen gazlar öldürücü bir silah oldu.

6 Ağustos'ta, Batı dünya medyası Moskova'da ki veba ve yüksek seviyeli nükleer radyasyon hakkında haber yapmaya başladı. Ayrıca Rusya'da ki kimyasal ve biyolojik silahların yandıklarını bildirdiler. Ancak Moskova'nın yakınında gerçekten yanan bir kimyasal ve bakteriyolojik silah deposu yoktu. Bu depolar genellikle yer altında bulunmaktadır.

7 Ağustos sabahında, Moskova'da ki ABD Büyükelçiliği'nde sadece bir basın sekreteri ve korumalar kaldı. 1,500 elçilik çalışanı aileleriyle birlikte terk etti. Böylece Moskova'dan kaçan Amerikalıların toplam sayısı 5,000 kişiyi buldu. Bir gün içinde bu kadar çok insanın tahliye edilmesi mümkün değildir. Ve Moskova'dan ABD ye ek uçuş yapıldığına dair de bir haber yoktu.
Bu nedenle onlar gizlice, yavaş yavaş ve ayrı gruplar halinde Moskova'yı terk etti. Tahliye işlemi iyi bir şekilde planlanmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Batı basınına tüm bilgileri sağlamak ve bir tahliye planı hazırlamak zaman alırdı.

ABD Dışişleri Bakanı'nın medya raporu hazırladı ve kendi resmi başvurusunu başlatmak için koştu bu gerçek yüzde yüz kesinlikle ABD'nin Moskova'ya bir kimyasal saldırı düzenleme senaryosunun önceden hazırlandığını gösterir. Hatta 5 Eylül, ABD halen kimyasal-biyolojik ve "kirli" nükleer silahlarla Moskova'ya saldırma planını iptal etmedi. O gün, ABD Dışişleri Bakanlığı "veba ve nükleer radyasyon durumu öngörülemeyen bir süre Moskova'da kalacağını" belirten resmi bir belge sundu diyor Rus jeofizik Profesörü Nikolay Levaşov."

Kavkaz Center
http://www.kavkaznews.com/


******

"Katrina doğal bir kasırga değildi. Elinde iklim silahı olan Moskova tarafından yaratıldı. Moskova ABDye karşı iklim savaşı başlattı"

"İklim silahları Türkiye'ye de kullanıldı"

Herhangi bir bölgede yağışı arttırabil-mek içinse, yine var olan sistem içine (bulut) çok düşük sıcaklıkta yoğunlaşma çekirdekleri serperek, hem rüzgâr hızını hem de yoğunlaşma çekirdeklerini arttırma prensibine dayandırılmaktadır. Daha büyük boyutlarda uygulandığında ise hava sistemlerinin oluşum merkezlerine gerek uzaydan güneş enerjisi, gerekse tersten elektromanyetik dalga enerjisi vererek (iyonosfer tabakası da kullanılarak) o bölgede var olan oluşumu hızlandırıp zincirleme reaksiyonlar neticesinde alçak basınç merkezini kuvvetlendirmek mümkündür. Ya da yerde veya atmosferde soğutma meydana getirerek etkisini azaltmak mümkündür. Bugün bu uygulamaları ancak ve ancak ABD ve onun kontrolü altında diğer gelişmiş ülkelerin yapma imkânı vardır.

Son günlerde gerçekleşen Katrina ve Rita kasırgaları buna örnek gösterilebilir.

Katrina kasırgası sürekli desteklendi ve yönlendirme yapıldı. New Orleans'la sınırlı bırakıldı. Oysa böyle bir kasırga bu kadar küçük bir bölge ile sınırlı kalmamalıydı. Rita kasırgası ise başta desteklendi daha sonra dağıtılarak etkisi azaltıldı ve bölgeye yayıldı.

1993-95 arasında kuraklığı önlemek amacı ile İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ile ABD'li şirketler arasındaki anlaşma sonucunda Ankara, İstanbul ve İzmir'de suni yağmur denemeleri (bulut tohumlama) yapıldı. Sonucunda Ereğli-Cide arasında kalan sahil şeridinde mal kayıpları meydana geldi.

2000-2001 arasında yaşanan kuraklığa çare bulabilmek amacıyla Rus firmaları tarafından bahar aylarında teklif edilen suni yağmur denemelerini DSİ Genel Müdürlüğü kabul etmeyince, aynı firmalar Suriye ile anlaşmış, sonuçta felaket yaşanmış can ve mal kayıpları meydana gelmiştir.

2002 yılı ABD-Irak Savaşı esnasında ABD kuvvetleri birliklerini kamufle etmek amacıyla Suriye ve Necef çöllerinde suni kum fırtınaları yaratmış, Ukrayna üzerinde hava modifikasyonu uygulamıştır. Nisan ayı başında aşırı sıcaklık yükselmesi sonucunda şiddetli kar erimeleri meydana gelerek sel felaketleri yaşanmış, can ve mal kayıpları meydana gelmiştir.

2004 Atina Olimpiyatları'nı sekteye uğratmamak için Atina'yı etkileyebilecek yağmur bulutlan Romanya ve Bulgaristan üzerinde modifiye edilmiş, yönü değiştirilerek İstanbul Alibeyköy'ün sular altında kalınanıma neden olunmuştur."

http://www.haberpan.com/

*******


"ABD ile Rusya arasmda müthiş bir teknoloji savaşı var"

ABD'de yaşanan kasırgaların yapay olduğunu söyleyebilmek için delillere ihtiyaç var. Elbette Amerikalıların bu kasırgalara Rus isimleri vermesi bir anlam ifade etmektedir. Bu da 'Sizden şüpheleniyoruz' demektir. Doğrusu Amerikalılar, Rusların 1970'lerde bu tür silahları geliştirdiklerini düşündüler. Bununla ilgili en kapsamlı çalışmalar ABD'Iİ nükleer fizikçi ve emekli Albay Thomas Bearden'a aittir. ABD bu şüpheleri yüzünden Rusları, 1976 yılında, ENMOD denilen, "Hava Değişim Tekniklerinin Askeri ya da Düşmanca Kullanımının Yasaklanması Konvansiyonu"nu imza etmeye zorlamıştır. ABD, Rusların mikrodalga silahlarına karşı da HAARP projesini geliştiriyor.

AYDOĞAN VATANDAŞ / HAARP kitabının yazarı

Bu ay öne çıkanlar